3. Bölüm

387 22 2
                                    

*Güneş*
Gözlerimi araladığımda yabancı bir yerde olduğumu farkettim. Kendime gelene kadar tavanı izledim, hastane kokuyordu burası. Kafamı sağa çevirdiğimde hareket etmeyi bıraktım, donakaldım. Haluk Bey? Oturur vaziyetteydi ama gözleri kapalıydı. Uyuduğunu farkettiğimde sessiz olmak için hareketsiz kalmaya devam ettim. Bir süre izledim, asansörde olanlar aklıma geldiğinde ister istemez yüzümde bir tebessüm oluştu. Gözlerimi ayırıp elimin üstüne baktım, serum takmışlardı. En son hatırladığım şey Haluk Bey'in asansörün kapısını yumrukladığıydı. Hastaneye ne zaman gelmiştik? Beni Haluk Bey mi getirmişti? Olanları hatırlamaya çalışırken uzun süre nefessiz kalmanında vermiş olduğu rahatsızlıkla öksürmeye başladım. Haluk Bey'i uyandırmak istemiyordum ama iş işten geçmişti. Bir anda irkildi ve yüzüme baktı.
"Çok şükür." sesi kısık çıkmıştı ama duymuştum.
Gözlerinin içine bakıp "Ne zamandır buradayım?" diye sordum. Kol saatine baktı ve bir gözünü kısıp "Yaklaşık 4 saattir." dedi. Nedense hareketleri hoşuma gidiyordu. Sonra bir anda kızlar aklıma geldi. Yattığım sedyeden doğrulmaya çalıştım. "Kızlar! Kızlarım meraktan ölmüşlerdir! Telefonum nerede?"
Etrafıma bakınıp çantamı aramaya çalışırken Haluk Bey eliyle durmamı işaret edip "Merak etmeyin arkadaşınız.. Nihal Hanımdı galiba, kızlarınızla ilgileniyor kendisi, kızlarınızın hastanede olduğunuzdan haberleri yok, arkadaşınız teleşlandırmak istemedi. Siz uzanın lütfen." deyip sakinleştirmeye çalıştı. Küçük bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim, ilginiz için.." dedim.
"İyisiniz dimi? Korkuttunuz beni."

Yıllardır hiç bir erkek böyle ilgilenmemişti benimle, eski kocam bile.

"Evet daha iyiyim ama neler olduğunu pek hatırlamıyorum." Haluk Bey tam konuşmaya başlayacaktı ki doktor içeri girdi.
"Geçmiş olsun Güneş Hanım, uyanmışsınız. Nasıl hissediyorsunuz?"
"Teşekkür ederim Doktor Bey, gayet iyi hissediyorum."
Elindeki reçeteden gözlerini ayırıp serumuma baktı. "Güzel, serumunuzda bitmiş. İstediğiniz zaman gidebilirsiniz." Başımla onaylarken doktor Haluk Bey'e döndü. "Buyrun eşinizin reçetesi."

Eşinizin reçetesi mi!?

Haluk Bey ilk bana sonra doktora baktı. Tam ağzımı açıp eşim değil diyecektim ki Haluk Bey hiç bozuntuya vermeden elinden reçeteyi alıp "Teşekkür ederim." diye karşılık verdi. Hayır niye yalanlamıyorsun? Bugünün geleneksel haline gelen şokumu yaşarken doktor ekledi. "Bildiğiniz üzere Güneş Hanım'ın tansiyonu düşmüş. O yüzden bu ilaçları bir kaç gün kullansın. Aynı zamanda eşinizi bu akşam yormayın ve bir şeyler yemeden bu ilaçları almasın." Haluk Bey gözüyle onaylayıp tekrar teşekkür etti ve doktor gidene kadar arkasından baktı.
Doktor gittikten sonra Haluk Bey bana dönüp tebessüm etti. Benim harika bir özelliğim daha vardır; bakışlarla konuşmak!

-Ne eşinden bahsediyorsun?-
-Ne yapsaydım bir saat olayı mı anlatsaydım?-

Gözlerim kocaman oldu. Sende mi biliyorsun bakışlarla konuşmayı?

-Bu yetenek bir bende var sanıyordum?-
Yüzüme baktı, resmen konuşmadanda anlaşmayı başarıyorduk, birlikte kahkaha atmaya başladık. Bugünki yaşadıklarım kabus gibiydi ama kabusumun içinde güzel olan tek şey, oydu. Şu an berbaber kahkaha attığım adam.
Ayağa kalkmaya çalıştığımda "Kalkabilecek misiniz?" diye sorduğunda cevap vermemi beklemeden kolumdan tuttu ve yardım etti.
"Teşekkür ederim." Yüzüne baktığımda çekinir vaziyette bir şey sormak istiyor gibiydi. Farkettiğimi anlayınca "Eşiniz.. Eşinize haber vermek istiyorsanız telefonumu verebilirim." Yüzüne baktım ciddi miydi yoksa sadece evli olduğumu mu öğrenmeye çalışıyordu. İlk seçenek olduğunu hissedince alçak sesle "Yok.." yüzüme baktı "Yani şey, benim eşim yok boşandım ben." Gözlerine ne kadar baksamda ne sevindiğini ne de üzüldüğünü anlayabildim, donuk bakıyordu. Konuyu değiştirmek istiyordum, sessizliği bozup etrafıma bakınırken "Çantam nerede?" diye sordum. Tekrar kafasını kaşıdı "Şey galiba o kargaşada çantanızı Nihal Hanım aldı, birini aramak istiyorsanız?" diyip telefonunu bana uzattı. Dudağımı ısırdım ve söylesem mi söylemesem mi diye düşünürken başka çarem olmadığını anlayınca gözlerimi kaçırdım "Yok, gerek yok.. Sadece, eve nasıl gideceğimi bilmiyorum." dedim ve şu an yüzümde binbir türlü ifade olduğunu anlayabiliyordum..
Gülümsedi, "Çantanız yanınızda olsa bile bu saatte zaten eve tek başınıza gönderemezdim." Gözlerime baktı "Hem daha yemek yiyeceğiz." Gözlerimi kıstım ve bakışlarımla anlamadım dedim. Yüzüne ciddi bir ifade alıp "E doktor bey eşiniz yemek yemeden ilaçları almasın dedi ya?" Ağzım hafif aralandı, ne diyeceğimi bilemedim. Kararsız kaldığımı görünce "Söz veriyorum gittiğimiz yeri çok beğeneceksiniz, hiç gitmediğinize eminim"
Güldüm ve tekrar bilmiş bakışlarımı atarak "Zirâ gideceğimiz yer İzmir'deyse bilmeme ihtimalim yok."
Kaşlarını havaya kaldırdı "O kadar eminsiniz yani?"
Başımla onaylarken gülmeye devam ettim.
"Çok iddialısınız, hadi bakalım." dedi ve çoktan hastanenin çıkışına gelmiştik.

***

"Burası harika! Fazla iddialı konuşmuşum galiba." Gözlerim kocaman oldu ve ağzım aralandı!
"Evvveet! Biliyordum!" derken sağ elini yumruk yapıp havaya kaldırdı. Gülerken etrafımı incelemeye devam ediyordum. Buradan tüm İzmir ayaklarının altındaydı ve çok tatlı konsept bir kumrucu vardı. Daha önce nasıl burayı keşfedemedim diye düşünürken Haluk Bey'in "Kumru seversiniz dimi?" sorusuyla yüzüne baktım. "35 yıldır İzmir'de yaşayan birine sorulacak en mantıklı soru buydu galiba." Ne diyeceğini bilemedi ve ben daha çok gülmeye başladım "Bayılırııım!" derken iki ellerimi birbirine sürtmeye başladım ve kumrucuya doğru yürüdüm.

*Haluk*
Bu çocuksu halleri beni benden alıyordu. Bu saf, eğlenceli halleri huzur veriyordu. Onu en sevdiğim yere getirmiştim, buraya hiç gelmediğinden ve çok beğeneceğinden adım gibi emindim. O eğlenceli halleriyle kumrucuya doğru ilerlerken arkasından bakakaldım, hangi ara dalıp gitmiştim?
"Gelmiyor musunuz?" sorusuyla kendime geldim. Başımla onaylayıp arkasından yürümeye devam ettim. Bu gece hiç bitmesin istiyordum. Ona karşı bir şeyler hissediyor muyum bilmiyordum. Ama bu 42 yaşındaki adamın kalp atışlarını böyle atması normal miydi? Belkide yaşayamadığım çocukluğumu görüyordum hareketlerinde. Sesinde mutluluğu buluyordum. İçten içe dua ediyordum. "N'olur bu gece seni son görüşüm olmasın. Allah biliyor ya ilk defa böyle şeyler hissediyorum, tekrar çık karşıma, yalvarırım."

Karşısına oturduğumda tek elini çenesinin altına koymuş gülerek etrafı izliyordu. O an anladım;
Aşkı aramaya hiç gerek yokmuş, o gelip kendi sahibini bulurmuş. Benide asansörde buldu galiba..

Papatya MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin