14.Bölüm "Gerçek"

467 38 19
                                    

Sezen Aksu, Ben sende tutuklu kaldım

Zevkli Okumalar!

Basit ve iki heceden oluşan fakat bir çok şeyi içinde barındıran iki kelime. Altı harfin birleşimi... Basit denilecek kadar kısa fakat basit olamayacak kadar anlamlı iki kelime. Daha doğrusu senin hangi anlamda kullandığına bağlı olan iki kelimeden ibaret olan iki hece. Sonuçta... bir şeyi her gün yapmak var, bir insanı her gün sevmek var. Yapmak alışagelmiş bir şey olabilirdi lâkin sevmenin anlamı tamamıyla öyle değildi. Tamam, insan sevmeye alışır normal bir şeymiş gibi her gün sevebilirdi... Sevmek, güzeldi. Hele ki böyle bir adamı sevmek... Böyle güzel bir adama sahip olup, böyle bir adamı deli gibi sevmek, kelimelerin anlamsız kaldığını gösteriyordu sadece. Ne fazlası ne azı vardı. Olağan olan buydu.

Ama gerçek denilen bir şey varsa o da sevmenin alışmaktan ziyade bambaşka bir şey olması. Sonuçta alışagelmiş sevmek demek, hep aynı sevmek demekti...

Yazar burada her gün aynı sevmekten ziyade, her gün geçen her diğer bir günden daha fazla sevmekten bahsediyordu, belki de.

Ne olursa olsun, bir gün kelimenin tam anlamıyla unutacak dahi olsam her gün yeniden tanışmak... hemde hiç tanımıyormuş, hiç tanımamış gibi, tuhaf bir hissiyatın ruhuma doluşmasına engel olmuyordu ne yazık ki. Olamıyordu. Taze ve sıcak duygular bulundukları yeri beğenmemişcesine süzülerek ilerliyor ve buldukları her duvara çarparak, buldukları her yerin titremesine neden oluyorlardı. Titreyen sadece duvarlar değildi ayrıca. Bir çok iliğim titremeye maruz kalıyor, terletiyordu ruhumu. Ruhum, sevdiği adama tutunarak bir nevi yaşama tutunuyor olsa da, Umut'un verdiği her bir hissiyat ile terliyordu. Terliyordum.

Üşenmeden ve usanmadan unutacağımı, unutabileceğimi bilse dahi, her gün benimle tanışmayı düşleyen adam... Ruhumun attığı feryatlara şahit oluyor muydu? Bilmiyorum. Şahitlik yapıp, yanan canımı görüyor mu... bilmesem de, bildiğim tek şey; bu adama bakmak yeniden doğmaktan ibaretti. Umut'u izleyenler anlardı ne demek istediğimi. Böyle denilince garip geliyordu belki, belki gerçekten garipti... Fakat izlemek başkaydı. İzlerken yaşamak, hissetmek ve nefes almak çok garipti. Nefeslerimin ciğerlerime değmesine neden olan adam... ona olan sevgimi, aşkımı, aşkımdan ziyade sevdamı görüyor, hissediyor muydu? Ruhumun ruhuna tutsaklığını biliyor muydu peki?

Yine ve yeniden bir kez bile üşenmeden her bir düşün ardına bizi yerleştiren ve hiç düşünmeden bizi düşleyen adama baktım. Göz kapaklarının bir perde misali harelerinin üstüne kapanması ve beni bakışlarından mahrum bırakması haksızlık olsa da, o an bile güzel bir tablodan başka bir şey değildi. Bir ressamın parmaklarından, bir yazarın kaleminden yeni çıkmışcasına taze ve güzeldi.

Heyecanlı ve yeni bir yazarın parmak uçlarının karıncalanmasına neden olacak kadar güzeldi.
Düzensiz aldığı her bir nefesi yeniden düzensiz bir şekil de veriyor ve uyumadığını, esasen uyanık olduğunu gösteriyordu. Lâkin uyuyup uyumaması o anlık önemli değildi. Uyusa da burada, onun kolları arasında onu izlemek... paha biçilmezdi.

Kapalı duran göz kapaklarından düzgün burnuna indirdim harelerimi. Burnu, tıpkı kendisi gibi kusursuzdu. Beni bile kıskandıracak kadar... Elmacık kemikleri hafif çıkıntılı, kirpiklerinin gölgesi üzerinde muazzam bir şekil de dans ediyordu.

Ve o an, dans etmesini bile sevmeyen ben, dans denilen o 4 harflik kelimeyi bile sevdim.
Dayanamayarak kollarından çıkmadan elmacık kemiklerine uzanarak, gözlerimi alamadığım çıkıntıya dudaklarımı bastırdım. Göz kapaklarımın hafif kısık oluşu, göz kapaklarının hafif açılışını görmezden gelemeyecek kadar gözümün önünde yer alıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse Umut'u görmezden gelmek, isteyeceğim en küçük istek bile değildi. O yüzden durmadan bir kez daha göz kapaklarımın harelerimi saklamasına izin vererek dudaklarımı teni ile buluşturdum.
Kapalı göz kapaklarıma rağmen onu görmek, sevdaya dahil miydi?

UNUTMA BENİWhere stories live. Discover now