3. Bölüm "Veda"

1.5K 93 39
                                    

Ceylan Ertem, Odalarda Işıksızım

KEYİFLİ OKUMALAR!

Bu hayatta birçok vedalar vardır. Gün gelir annene veda edersin istemsizce, gün gelir babana. Gitmek istemezsin belki... ama gitmek zorunda kalırsın. Arkadaşlara edilen vedaları hiç saymıyorum bile. Bugün hayatınıza giren, yarın ne yazık ki çıkıyordu.

Vedalar kaçınılmazdı.

Ama bazı vedalar vardır ki... vedadan ziyade her şeydir fakat veda değildir. Vedadan ziyade bir kabulleniştir mesela, zira veda ederken, kabullenmek zorunda kaldığınız onca gerçek vardır.

Tıpkı bizim kabullendiğimiz gibi... Kabullenmek zorunda kaldığımız gibi...

Ağabeyim Savaş'a edilen veda, veda değil, vedadan ziyade kabulleniştir. Yağmurun yer yüzünü dövmesine ara verdiği o ilk anda evden çıkıp buraya, ağabeyim Savaş'ın mezarına gelmiştik. Buraya gelmeyeli uzun süre olduğundandı belki de bir türlü arabadan çıkamıyor oluşum.

Korkuyordum. Belkide utanıyordum. Ağabeyimi özlemiştim ama buna rağmen çok uzak kalmıştım.

Eğer unutma gibi bir durum olmasaydı, gelir miydim yine?

Gelirdim evet, fakat yine yüz bulamazdım önce. Beklerdim, zaman verirdim kendime. Cesaretlendiğimde gelir ondan bir kez daha af dilerdim. O da üşenmez, usanmaz affederdi beni.

Unutmayacağım. Ben, beni ben yapan kimseyi unutmayacağım.

Açıkçası onun karşısına nasıl çıkacağımı bilmiyordum. Oysa bildiğim tek şey Savaş bana kızmazdı. Affederdi beni. Mutlaka affederdi.

Affederdi, değil mi?

Aklıma düşen hatıralar bir kez daha huzura bulandırdı benliğimi. Şu an arabada oturup beklemek fazlasıyla saçmalıktı. Gidip onun karşısına çıkmalı ve af dilemeliydim. Gelemediğim için af dileyip, veda etmekten ziyade her zaman geleceğimi fısıldamalıydım belkide. Benim görevimdi bu. Beni bırakmayan ağabeyimi bırakmayı nasıl düşünürdüm ki?

Cesaretimi toplayarak arabanın kapısını açtığımda Umut'ta çıktı arabadan. Kapıyı kapattığım an yanımda hissettiğim heybetli bedenle yüzüme ulaşan gülümsemenin eşliğinde, hayatıma baktım. Gülümseyerek elimi tuttu ve adımlamaya başladı.

Sevdiğim adamla ağabeyime gidiyorduk.

Zihnime düşen geçmiş, gülümsememe neden olmuştu. "Ben salak mıyım oğlum," demişti ağabeyim, Umut'la beni öğrendiğinde. "Görmeyecek kadar sığ mıyım?" Diye de eklemişti. "Gördüm de, duydum da, hissettim de. Her şeyi gördüm, Umut. Narin'imi nasıl sevdiğini, nasıl gözlerinden sakındığını gördüm. Ve inan bana, benim senden başka güveneceğim, Narin'imi emanet edebileceğim kimsem yok."

Mezara vardığımızda harelerim mezar taşının üstünde bulunan yazıya odaklandı.

Savaş Tuğra
D:23.3.1989-Ö:03.03.2009

Gözlerime dolan yaşlara engel olamıyordum bir türlü. Umut'un tuttuğu elimi, elinden kurtardığım an gözlerimdeki yaşları sildim. Bir süre orada öylece durduk. Havanın hafif bir şekilde kararmış olması ve esen rüzgar bu ânı tamamıyla kasvetli hâle getirmişti. Bir süre daha öylece durduk. Umut'un Savaş'la sessiz bir konuşma geçirmesini bekledim.

Bekledim çünkü gidecekti. 

Bilirdim, Umut'u. Umut öyle bir adamdı ki, Savaşla ne kadar yakın olursa olsun, benimle ne kadar iç içe olursa olsun bize mahremiyet verirdi. Verecekti.

UNUTMA BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin