4.Bölüm "Savaş'ın Hediyesi"

1.3K 103 35
                                    

Oluk oluk şefkati hisseden ruhum, hiçbir şekilde tereddüt etmeden heybetli bedene yaslandı. Ruhumun çatlaklıklarından sızan kan durulmuş, acılar susmuştu. 

Şu an öyle birinin kolları arasındaydım ki yaşam ve ölüm arasında ki o çizgide olan benmişim gibi hissetmemek elde değildi. Yaşam ve ölüm arasında ki çizgide, nefesi ciğerlerine zevkle hapis eden o kız, bendim. Kanın metalik tadını hâlâ damağımda hissediyor, hissetmeme rağmen huzuru bu kollarda buluyordum. 

Korkunun sesi kısılmış, yerini sevgi almıştı. Şefkat kollarını ruhuma sarmış, sevgi benliğimi elde etmişti. Kafamı arkaya doğru yaslayarak Umut'un omzuna yasladım. 

Bu omuzlar başkaydı. Bu omuzlar, Savaş'ın omuzları gibi değildi. Savaş, ruhumu şefkate, benliğimi sevgiye bulandıran ağabeyimdi. Bu omuzların sahibi ise benim sonsuzluğumdu. Beni ben yapan, ruhumu huzura bulandıran ve kanımı emen adamdı.

"Bunu yapacağını tahmin edemedim," dedim kısık çıkan sesimle. Aslında susup, biraz daha suskunluğumuza izin verebilirdim. Sessizliğin de güzelliği başka, verdiği huzur bambaşkaydı. Fakat şu an tuhaf bir şekilde konuşmak istiyordum. Konuşmaktan ziyade kusmak istiyordum. İçimde hareket halinde olan kelebekler o kadar fazla, o kadar siyaha çalındılar ki bu sevgi fazlalığı karşısında neler yapacaklarını şaşırmışlardı. Konuşarak hâttâ kusarak onların hareketlerini az da olsa kısıtlamak, rahatlamak istiyordum. Ama rahatlayamayacağımı biliyordum. 

Şaşkındım.

Tüm ruhuma eşlik eden benliğimin de şaşkın olduğu gibi, iliklerime kadar şaşkınlığı taşıyordum. Şaşkın olmamın nedeni ne Umut'un yaptığı bu 'hediyeydi', ne de Umut'un beni sarıp sarmalası. Şaşkınlığımın tek nedeni, bu adamın gerçek anlamda benim olduğunu bilmekti. 

Umut... benimdi. 

Heybetli bedeni, şefkat dolu yüreği ve huzurla bakan gözlerinin tek sahibi bendim.

Şakağımın sağ tarafına değdirdiği dudakları orada oyalanırken, sağ elinin baş parmağıyla, kollarımızın nedeniyle yukarı doğru sıyrılan tişörtün altında kalan tenimi okşamaya başladı. 

Kasıldım. O an merak sarmıştı tüm bedenimi. Acaba o da eseri olmuş muydu onca duygunun? Benim gibi o da huzurla dolu doluyken ateşlere sarılıyor muydu zevkle? O da benim, ona duyduğum muhtaçlığı duyuyor muydu bana karşı? 

Bilmiyordum. Belki de bunları hiçbir zaman bilemeyecektim. Küçük bir kız çocuğu gibi yine onun dediklerini duyacak, diğer her şeye karşı kulaklarımı kapatacaktım. Ağzından çıkan her kelimeye tutsak olacak, gösterdikleri ve hissettirdikleriyle yetinecektim. Ben bilemeyecektim belki fakat o, her şeyin farkında olacaktı. Şu an bile onun  kolları arasında nasıl eridiğimi bildiği gibi, her zaman böyle olacağımı farkındaydı. Farkındaydım.

"Daha neyi gördün ki, güzelim?" 

Dudaklarını şakaklarımdan bir saniye bile ayırmadan, sarf ettiği cümleler boğuk nefesiyle beraber alnıma doğru dağılmış, verdiği her nefese muhtaç küçük bir kız çocuğu gibi zevkle solumama neden oluyordu. Dudaklarıma mutluluk kırıntıları serpiştirerek gülümsememe neden olan adama biraz daha sokularak, kendimi tamamen ona yasladım. Sıcaklığı anında mayışmama izin verirken, kollarını biraz daha sıkarak beni tamamen kendine hapsetti. Güven dolu sıcaklığın beni tamamıyla sarmalaması saniyeleri almadı. Cehennem ateşi kavruluyor, yakıyordu.

Benim... yuvamdı bu adam.

"Neler planlıyorsun, adam?" 

Sesimin kısık çıkmasının tek nedeni şu an kıkır kıkır gülüyor olmamdı. Belki biraz da bana sarılan adamın etkisindendi kıkırdama nedenim... 

UNUTMA BENİWhere stories live. Discover now