៛ 24 ៛ randevu

399 33 0
                                    


Elimdeki kağıdı ve kimliği ceketimin cebine sıkıştırdım. Buna kim cesaret edebilirdi? Şirketin arşivine kadar girip boş bir kasanın içine, bunu koyabilecek kadar cesur ve bunu benim bulabileceğimi tahmin edecek kadar akıllı kişi kimdi?

Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Josh'a haber vermeliydim. Onun başıda dertte olabilirdi. Hatta Jane'in bile. Odadan çıktığımda tekrar üst kata yöneldim.

İlk geldiğimde ki kargaşanın aksine sakin bir ortamda buldum kendimi. Herkes masanın başında oturmuş dosyaları inceliyor, önemli bilgileri bilgisayara taşıyordu. Kısacası ortamda hummalı bir çalışma vardı.

Köşeye gidip cam kenarında ki koltuğa oturdum. Güneş ışınları camdan içeri sızıyordu. Kafamın içindeki düşünceler birbirine girmiş, kördüğüm misali ayrılmamak için direnir gibiydi. Kağıdı kimin koymuş olduğunu bulmadan rahat edemeyecektim. R kim olabilirdi ki? R? R? R?

"Lydia, burada mıydın?" Richard'ın sesini duymamla başımı ona çevirdim. Kağıdı ve kimliğimi bırakan o olabilir miydi?

Kaşlarım istemsizce çatılırken "Evet." diye mırıldandım. Richard'ı çok fazla tanımasam da beni kandırması hiç hoş olmazdı. Ona alışmıştım. Josh ile aynı teraziye koymasamda aramızda arkadaşlık husumeti vardı. Ve bunun zedelenmesi benim için iyi olmazdı.

İnsanlara kolay güvenen biri değilimdir. Richard'a oluşan güveniminde gitmesi, açtığım kapılara mühür vurmama neden olurdu.

"Bir sorun mu var?" dedi elinde ki dosyalara kısaca göz atarak. Bakışlarımı gözlerine diktim. Hareketlerinden kandırması belli olmayabilirdi. Ama bakışlarından kandırması imkansızdı. Dikkatli baktığımda gerçektende merak duygusunun hüküm sürdüğü yeşilliklerle karşılaştım.

Richard'ın böyle birşey yapacağını düşünmem saçma olabilirdi. Ama elimde değildi. Önüme gelenleri değerlendiriyordum sadece. Richard da onlardan biriydi. Etrafımda fazla insan yoktu ve olanların da ismi R ile başlamıyordu.

"Hayır yok." dedim ve ayağa kalktım. "Sabah ki rahatsızlığım geçmek bilmedi. Kendime kahve alacağım. İster misin?" dedim konuyu geçiştirerek. Şimdilik şüphelerimi kendime saklamak istiyordum.

Dosyalara bakmaya devam ederek başını iki yana salladı. "Teşekkür ederim. Ben içtim. Toplantı için odadan dosya almaya gelmiştim. Gitmem lazım. Sonra görüşürüz." dedi ve yanımdan gitti. Aklına birşey gelmiş olacak ki durup bana baktı. "Neye sıkkınsan kafana takma. Zamanla düzelir." Başını hafifçe salladı ve gözlerimin içine baktı. Önüne dönüp seri adımlarla gözden kayboldu.

Doğru diyordu. Bir kağıdın aklımı bu denli karıştırması dikkatimi dağıtırdı. Eve gideceğim zaman detaylı olarak Josh'la konuşup çözüm bulabilirdim. Şimdi tek düşünmem gereken huysuz ve artı olarak yakışıklı olan patronumun güvenliği.

Aşağı kata inip görevlilere sorarak kendime kahve aldım. Plastik bardağın içinde ki sıcak kahve buz kesen parmaklarımı azda olsa ısıtmıştı. Kansız biri değildim. Bildiğim kadarıyla kansız insanlar kolay kolay ısınanamazdı. Yazın ortasında bile sıcak olan ellerim bu aralar tam zıttıydı.

Kışın ellerimin sıcak olması güzel olsa da yaz için aynı şeyi söyleyemiyordum. Bir çuval dolusu ıslak şekere tutmuşum gibi yapış yapıştı. Ve hiç hoşlanmıyordum.

Otomatik kapının açılmasıyla dışarı bir adım attım. Rüzgar asi saçlarımı arkaya doğru savururken bardağımı tek elimde tuttum ve tek elimle uçuşan saçlarımı zapt etmeye çalıştım. Açık bıraktığım için pişman olmuştum. Güya amacım alnımda ki yarayı kapatmak içindi.

Bu Ben Değilim (bitti)Where stories live. Discover now