៛ 15 ៛ bay reed

359 38 1
                                    

Yatakta sağa doğru dönüp yorganı başıma kadar çektim ve altına girdim. Başımda ki ağrı, güneş ışınlarının vurmasıyla daha da şiddetlenmişti. Dün akşam böyle olacağımı bildiğim halde içkiyi fazla kaçırmıştım.

Yorganı üzerimden attım. Kalkmam ve bugün ki programı öğrenmem gerekiyordu. Yatakta doğrulup elimi başıma götürdüm. Sanki dakka başı, valyozla vuruyorlarmış gibi hissediyordum.

Ayaklarımı sarkıttım ve yataktan kalktım. Banyoya giderken komodinin üzerindeki tokayı alıp saçlarımı topladım. Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra kendime acı kahve yapmak için odadan çıktım ve merdivenlerden hızlı adımlarla indim.

Josh salonda oturmuş önündeki bilgisayara bakıyordu. Ona kısa bir bakış attıktan sonra mutfağa gidip acı kahve hazırladım. İki bardağa da döktükten sonra bardakları alıp salona gittim ve Josh'ın yanına oturdum.

"Neye bakıyorsun?" dedim yüzümü bilgisayara yaklaştırarak. Ona uzattığım bardağı eline alıp büyük bir yudum içti.

"Senin svine." dedi sırıtarak. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Svim mi?"

"Evet. Brandan yanına özel koruma almak için gizli bir ilan verdi. Tabi bunu herkes bilmiyor. Belirli kişiler hariç. Bunu duyunca bende senin svini gönderdim. Aynı zamanda kağıdını bile ulaştırdım. Geriye bir tek haber beklemekten başka birşey kalmadı." dedi sırtını koltuğa yaslayarak. Göğsü böbürlenerek havaya kalkarken bilmiş bilmiş bana bakıyordu.

"Sen bu gönderme işlemlerini ne zaman yaptın?" Anlattıklarına bakılırsa epey zamanını almış olmalıydı.

"Sen mekana gittiğin gün bende işim olduğunu söyleyip çıkmıştım hatırlarsan. Biraz kibarlığımı, centilmenliğimi ve sempatiliğimi kullanarak senin vurulduğun zamanlarda, Brandan'ın şirketinde genel müdür olarak çalışan biriyle tanıştım. Onun bana yardımı dokunacağını biliyordum. Elimden fırsatı kaçırmamak için yemeğe goturdum. İşte o zamandan bu zamana kadar birlikteyiz." dedi.

Ben hep tek başıma görev yaptığımı düşünsemde Josh'ın yardımının gelmesi beni sevindirmiş ve üzmüştü. Yaptığı iş -görev bakımından- mantıklı olsada, Jane'in haberinin olmaması ve onu aldatması, yumruklama isteğimi kesinlikle tetikliyordu.

Çıkar ilişkisi olduğu için sesimi çıkarmayıp devam etmesi için kafamı salladım. "Sonra bir gün bana yakın koruma olayını anlattı. Bende sahte kimliğin ile svini çıkartıp ertesi gün mail olarak şirkete gönderdim. Hem de dosya şeklinde Rosalie'in çantasına koydum."

"Çantasına nasıl koydun?"

"Bardan çıktıktan sonra sarhoş olduğu için evine bıraktım. Sabah da evden çıkarken çantasında ki dosyalardan biriyle yer değiştirdim."

Başımı eğip kahvemden bir yudum aldım. Josh ancak başka yollarla işlerini halledebilirdi zaten. Nedense hiç şaşırmadım.

"Peki mülakata ne zaman katılacağım?"

Bilgisayardan bildirim sesi geldiğinde sırıtarak bana baktı. "Şimdi."

"Gerçekten mi?" Kahvemi masaya koyup ayağa kalktım. Bilgisayara bir kere daha baktı. "Evet. Bir saatin var. Hazırlansan ve hemen çıksan iyi olur." Daha cümlesini bitirmesini beklemeden merdivenlere koştum. Hızlı adımlarla çıktıktan sonra odama girip soluklanmadan dolabı açtım.

İçinden siyah tayt ve ona uyan uzun siyah gömleği aldım. Üzerimdeki pijamadan kurtulup kıyafetlerimi giydim ve masaya yöneldim. Saçlarımı tarayipat kuyruğu yaptıktan sonra aynı hızda aşağıya indim.

"Ben çıkıyorum." diye bağırıp askılıktan ceketimi aldım ve giydim. Ayakkabılarımı giyeceğim sırada önüme uzatılan telefonu aldım.

"Bunu unuttun. Titreşime al. Birşey olursa haber verirsin."

"Tamam. Şirkete gittiğim zaman sadece ismimi vermem yeterli mi?"

"Evet canım." Ellerini sırtıma koyup kapıya doğru itekledi.

Dışarı çıktığımda güneş ışınlarıyla tenim ışınmıştı. Heyecandan buz kesen ellerimi ise ısıtmak tamamen imkansız görünüyordu.

Evin ordan köşeyi döndüğümde düz ilerleyip caddeye ulaştım. Taksi çevirip içine atlattıktan sonra adresi verdim ve arkama yaslandım. Bildiğim kadarıyla mülakatda üç veya en fazla on kişi vardı. Acaba Brandan orada olur muydu? Sonuçta seçeği kişi her zaman yanında olan biri olacaktı.

Taksi şirketin önünde durduğunda parayı verip indim. Merdivenleri çıktım ve kapıya ulaşıp içeri girdim. Danışmada bulunan bayanın yanına gidip durumu anlattım. 10. Kata çıkmam gerektiğini söylediğinde asansöre yöneldim ve düğmeye bastım.

Kapılar açıldığında içerisinin boş olmasının verdiği sevinçle içeri girdim. 10. katın düğmesine bastım ve kollarımı göğsümde birleştirip kenara yaslandım. Asansör durduğunda kapılar iki yana açıldı.

İçerisinin kalabalık olması geri adım atma isteğimi tetikliyordu. Hemen yan tarafımda bulunan bayanın yanına gittim. "Merhaba. Ben koruma mülakatı için gelmiştim."

"Tabi. İsminizi öğrenebilir miyim?"

"Lydia Clark." İsmimi bilgisayara yazdıktan sonra bilgilerime baktığını gördüm. Josh'ın gönderdiği svilde umarım yararlı şeyler vardı. Anlattığına göre silah kullanma ve dövüş sanatları dersi aldığımı ve bir kaç yerde de özel güvenlik olarak çalıştığım yazıyordu.

"5 dakika kadar şurada oturup bekleyebilirsiniz. Sıranız geldiğinde Bay Reed'in yanına gidebilirsiniz."

Gülümseyip başımı salladım ve beklemek üzere koltuklara yöneldim. 5 dakika geçmeden karşımdaki kapı iki yana doğru açıldı. İçeriden çıkan genç kızın yanakları sanki saunadan çıkmış gibi terlemiş ve kızarmıştı.

Ağzı kulaklarına varacak şekilde gülen sarışın, yan tarafımda olan arkadaşlarının yanına gelerek oturdu. "Galiba kabul edildim. Kızlar görmeniz lazım. Bay Reed canlı gözle görülmeye değer biri. Gözlerine bakınca eridim resmen."

Hızlı konuşmasından tek bunları anlayabilimiştim. Anlatış tarzına bakılırsa bu amazon ilk defa erkek görmüş gibiydi. "Sırada ki Lydia Clark."

Adımı duymamla ayağa kalkıp kapıya yöneldim. İçeri girdiğim sırada saçlarımdan firar eden telleri kulağımın arkasına doğru sıkıştırdım.

Karşımdaki uzun masada üç kişi oturuyordu. İki kadın, bir erkek. Kadınlardan orta yaşta olanı gülümseyerek bana baktı. "İsmin neydi tatlım?"

Gülümsemesine aynı şekilde karşılık verdim. "Lydia Clark." Ortadaki sandalyeye oturdum. Umarım uzun sürmezdi. Daha önce mülakata katılmadığım için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Lydia Clark." Karşımda olan adam kağıda birşeyler karaladıktan sonra başını kaldırıp bana baktı.

Gülümsemem yüzümde donarken aklıma gelen görüntüler şimşek etkisi yarattı. Bu... bu adamı ben daha önce görmüştüm. Sır saklar gibi bakan gözler, sinsi şekilde yana doğru kıvrılan kırmızı dudaklar...

Bay Reed yoksa o gün Alaric'in odasından çıkan ve doğum günü partisine gittiğim adam olabilir miydi?

Selam okurlarım!

Evet bölüm nasıl bitti? Sanki kafanızda sinsi sorular bırakmış gibiyim. Biliyorum çok fenayım. Huyum kurusun.

Bölümü okuyanlara tekrardan teşekkürler ediyorum.

Seviliyorsunuz.💕

Sağlıcakla kalın! 🙋

Bu Ben Değilim (bitti)Where stories live. Discover now