21.BÖLÜM: BİR KAYIP DAHA

En başından başla
                                    

"Devamsızlıktan sınıfta kalacaksın, okula gitsen daha iyi olur," dediğinde her ne kadar itiraz etmek istesem de bunun her şeyden önce bir aile meselesi olduğunu hatırlayarak onları yalnız bırakmayı kabul ettim.

*

Kıvanç'ın da dediği gibi uzun zamandır okula gitmiyordum, belki on, belki on beş gündür... Annem rapor alarak bunu halledebileceğimizi söylediğinden, durumu kafaya taktığım söylenemezdi. Yine de derslerimden daha fazla geriye kalmak istemediğim için Kıvanç'ın beni evime bırakmasından sonra çabucak hazırlanarak okuluma gittim. Sınıfa girene kadar insanların tuhaf bakışlarına maruz kalmış ve içeri girdiğimde de aynı tür bakışlara maruz kalmaya devam etmiştim.

Deniz'i sırasında otururken buldum, yüksek ihtimalle Elif'in gidişinden dolayı hâlâ üzgün hissettiği için başını masaya gömmüştü. Yanına oturup omzunu dürtecektim ki daha önce varlıklarını fark etmediğim Irmak ve Cem, yüzleri bize bakıyor olacak şekilde önümüzdeki sıraya ters bir şekilde oturdular.

"Günaydın."

"Geceyi Kıvanç'la mı geçirdin?" diye sordu Irmak, sorguya çekercesine. Ona, Kıvanç'la barışmak üzere olduğumuzu söylememiştim.

"Evet..." dedim kendimi suçlu hissederken.

Deniz bir anda başını kaldırdı ve "Öpüştünüz mü?" diye sordu.

"Deniz!" diyerek omzuna vurdum.

"Ne var kızım!" diye söylendi. "Ben Elif'le bir gece geçirsem var ya..."

"Yavaş, kardeşim!" dedi Cem, devam etmesine engel olarak. Deniz omuz silkip başını tekrar masaya koyunca, "Elif'ten sonra bu iyice bi' tuhaflaşmadı mı?" diye devam etti.

"Rabia'dan sonraki seni de gördük Cemciğim!" diyerek Deniz'i koruyan Irmak'a gülerek baktım.

"Cem!" diyerek, başını masadan tekrar kaldırdı Deniz. "Yanlış anlamazsan bir şey soracağım kardeşim."

"Sor kardeşim!"

"Pardon ama o kızın neresi kuğu?"

"Neden öyle söyledin?" diye sordum.

Deniz ve Batu, kızı görmüştü görmesine ama ne hikmetse ben ve Irmak hâlâ görememiştik.

"Yahu kız bildiğin kas yığını!" diye yüksek bir tonda konuştu. "Kollarından ve bacaklarından kas akıyor, kas!"

"Senden daha kaslı diye kıskanıyor musun yoksa?" diye gözlerini kısarak sordu Cem.

"Ulan sorun da bu ya," dedi Deniz ve pazılarını gözler önüne serdikten sonra, "Kız benden daha kaslı," diye devam etti.

Deniz, düzenli olarak spora gittiği için vücudunda kas oranı fazlaydı, bu görünürde de belliydi. Cem ise nadiren spora giderdi ve kasları Deniz kadar göze çarpmıyordu, hatta yok denecek kadar azdı.

"Sohbetinize gerçekten doyum olmuyor ama benim biyolojiye çalışmam gerek. Unuttuysanız diye söylüyorum, iki gün sonra sınav var," diyerek oturduğu yerden kalktı Irmak.

Ardından Cem, "Pis, kassız, kıskanç!" dedi Deniz'e hitaben, oturduğu yerden kalktı.

Cem'in söylenişi beni güldürürken Deniz masanın altından karikatür defterini çıkardı ve zaten açık olan sayfaya bakmaya başladı. Merak ederek ben de baktım ve upuzun saçları olan bir kızın, aynada kendine bakıyorken arkasında duran erkeğin saçlarını kesmesini beklediğini gördüm. Elif'i ve kendisini çizdiğini anlamam yalnızca iki saniyemi aldı, hafifçe gülümsedim.

"Neden eskisi gibi +19 karikatürler çizmiyorsun?" diye sorduğumda bir süre daha aynı sayfaya baktı ve aniden o sayfayı yırtıp, "Çiziyorum," dedikten sonra yeni sayfaya geçti.

Elif'i ve kendisini çizdiği sayfayı bir anda yırtmış olması beni şaşkına çevirirken sadece dört dakika sonra yeni bir çizim yapmıştı. Çizdiği çıplak kadına bakıp "Sapıklığından hiç ödün vermiyorsun, tebrik ederim," dedim.

Bana dönüp göz kırparak, "Teşekkür ederim güzelim!" deyince gözlerimi devirip sınıftan içeriye giren öğretmenimize dikkatimi verdim.

*

Okul çıkışında Deniz, Cem ve ben, Irmaklara gitmeye karar vererek Irmak'ın arabasına bindik. Garip bir şekilde arabanın içinde sinir bozucu bir sessizlik vardı.

"Cem, bir espri yap da kendimize gelelim be!" dedim en sonunda.

Irmak, "Cem, ne olur, yapma..." deyince Deniz de hemen ardından, "Cem, espri yaparsan seni öttürürüm," dedi ve bunun üzerine Cem sırıtmaya başladı.

Dudaklarımı bükerek sahte bir hüzünle, "Ama Cem is my idol..." dedim çünkü ben ve Cem, Irmak ve Deniz'i sinir etmeye bayılıyorduk.

"Ooo..." dedi Cem ve ardından, "İşte bu itirafın üzerine güzel bir espri patlatırım!" dedi.

"Allah'ım, sana geliyorum!" dedi Deniz abartılı bir şekilde.

Cem espri yapmak için dudaklarını aralamışken Deniz'in telefonu çalmaya başladı. Irmak kurtulduklarını sanarak güldü ama Cem'i tanıyordum, esprileri ne kadar kötüyse ertelenmiş esprileri daha kötü olurdu.

Deniz aramayı cevaplandırdığından beri hiç konuşmadan karşı tarafı dinliyordu. Asık suratı, geçen zamanla birlikte bizi daha da endişelendirirken "Ne, ne oldu?" gibi sorular soruyor ancak yanıt alamıyorduk.

"Ne?" dedi bir süre sonra. "Ta... Tamam," diye devam etti kekeleyerek.

Arama sonlandığında titreyen eli daha fazla telefonu tutamadı ve telefon kucağına düştü.

"Deniz?" dedik korkarak. "Neler oluyor?"

Anlamıştım. Bu kez en başından kabullenmiştim. Bir şey olduğunu hissedebiliyordum.

"Arayan kimdi?"

"İnci'nin annesi," dedi Deniz, gözleri tek bir noktaya bakarken.

"Tekrar mı hastaneye yatırılmış?"

Başını iki yana salladı. "İnci," dedikten sonra titrek bir nefes aldı. "İntihar etmiş."

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin