34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)

Начните с самого начала
                                    

"Konuşma! Sakın! Hiçbir şey söyleme!"

Öyle utanıyordum ki! Erdem'in eline de koz vermiştim doğrusu. Başını yana eğdi, gülümseyişini bastırmak istediğini görebiliyordum ama başaramıyordu ve ortaya tuhaf bir ifade çıkıyordu.

Gerçekten de arabaya bindiğimizde sessiz kaldı. Hatta bir süre daha sessizliğini sürdürdüğünde rahatlamaya başlamıştım bile. Ama bir okulun yanındaki boş otopark alanına arabayı çektiğinde kendini tutamayacağını anlamıştım.

Durduk, durdu, durdum.

İşaret parmağını hala tutmakta olduğu direksiyona belirli aralıklarla vururken ortamı geriyordu. Sonra her ne düşündüyse arabadan indi ve benim tarafıma yöneldi. Kapımı açıp bileğimden yakaladığında şaşkınlıkla onun tarafından çekilmeme engel olamadım. Belimden kavrayıp hiç zorlanmadan beni kaldırdığında şaşkınlıkla ufak bir çığlık atıverdim. Durduğumuz yerin hemen yanındaki okul duvarının üzerine oturmamı sağlamıştı. Bu sayede sabah olduğu gibi iki yanımdan kollarını yerleştirerek beni kıskacına alabiliyor ve gözlerimi hizalayarak bakışlarımızın bir çarpışma içine girmesini sağlıyordu. Adamın aklından geçenleri tahmin edemiyor, hareketlerine yetişemiyordum.

Bana bakıyor ama gerçekte de konuşmuyordu. Ortalıkta kimse yoktu ve sessizlikle nefes alışverişlerimizin sesinden başka bir şey de duyulmuyordu. Benim kalbim yine dörtnala bir koşuya çıkmışken kanımın akşını bile duyuyordum. Erdem o kadar derin bir yoğunlukla bakıyordu ki beni kelepçelemiş gibi aciz bırakıyordu. Saniyeler dakikalara devrilirken Erdem hala yol lambasının uzanan loş ışığında görebildiğim belli belirsiz gülümsemesiyle beni izliyordu.

"Konuşmayacak mısın?" dedim en sonunda pes ederek.

"Konuşma, dedin."

"Ne yapıyorsun o halde böyle?"

Alt dudağını ısırıp biraz daha izledi beni. Neredeyse aç birinin yemeğe baktığı gibi bakıyordu ve bu düşünceyle ürpermeme engel olamadım.

"Kıskançlığın kötü bir şey olduğunu zannederdim ama az önce sen beni kıskanınca bunun çok yanlış olduğunu öğrendim. Şu anda da kıskanılmanın zevkini yaşıyorum."

Sesi neredeyse fısıltı gibi çıkarken sarf ettiği sözlere her nedense karşı çıkma isteği duymuştum.

"Ben seni kıskanmadım ki!"

"Neydi o zaman az önceki?" Bunu söylerken yüzünü daha yaklaştırmış, azıcık bir mesafede kalmıştı. Hafifçe uzansam öperdim ama yapmadım.

"Beni sinir etmişti geçen sefer... Ondan..."

"Beni ondan uzak tutunca ödeşmiş mi oldun?" Gözlerimi kaçırsam da o devam etti. "Kıskanmak utanılacak bir şey değil ki. Ama tabi sen utanabilirsin. Ben de kızaran yanaklarının tadını çıkarırım."

"Çok kötüsün sen! Hep böyle yapıyorsun!" Neredeyse bir serzeniş gibi çıkmıştı ağzımdan bu sözler. Ciddi bir gülümseme ile bakan Erdem elini usul usul yanağımda dolaştırırken tenimi uyuşturuyordu. Adam sanki parmaklarından morfin salgılıyordu, öyle bir mayhoşluk veriyordu bana.

"Kızınca ayrı, mutluyken ayrı, utanınca ayrı... Bir de kıskançlığını gördüm, o daha başka... Senin her halin beni mahvediyor Narin, farkında değil misin?" Elini omzumdan aşağı doğru kaydırdı. İki kolunu kollarımın altından geçirip beni sımsıkı sararken yüzünü de boynuma saklamıştı. Saçlarından hafif elma aroması kokusu yayılırken dudakları belli belirsiz boynumla omzumun kesiştiği girintide kıpırdanıyordu. Ilık nefesini hissediyordum ama nedense yakıyordu nefesi. "Narin... Ben böyle bir adam değildim, hiç de olacağımı düşünmezdim." Hafif bir öpücük kondurmuştu bu cümlesinin ardından. Hava artık ısınıyordu, soğuk sayılmazdı ama ben ürpermiştim. Kendimi tutmasam tir tir titreyecektim.

ORTA ŞEKERLİМесто, где живут истории. Откройте их для себя