31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)

Comenzar desde el principio
                                    

"Ne yapıyorsun?" diye mırıldandım heyecan ve biraz da yakalanma endişesiyle. "Şimdi biri gelecek. Onur Bey gelirse, böyle görürse bizi ne diyeceğiz?"

Onun dizlerinde otururken yüzlerimiz eşitti ve o hiç çekinmeden gözlerimin içine bakıyordu. Nefesi yüzümde dolaşırken ben nasıl olup da düşüp bayılmıyordum, kendime şaşıyordum.

"Umurumda değil. Bizi ayarlamak için türlü planlar kurarken düşünecekti."

"Benim umurumda ama... Bu işi yoldan bulmadım. Senin bari yerin sağlam ama ben ne yapayım?"

"Sevgilinle samimi oldun birazcık, diye işten mi kovacak Onur seni?"

Adama diyecek söz bulamıyordum. Bizim o anki durumumuza "birazcık samimi olmak" diyordu, acaba daha fazla samimiyette nasıl olurduk?

Düşüncesi bile kızarmama neden oluyordu.

"Yine aklından neler geçiriyorsun?" Hemen de yakalıyordu beni. Kaçışım olmayacak mıydı bu adamın şahin bakışlarından? Herkese karşı mı bu kadar uyanıktı, ben mi fazla açık veriyordum? Bir değil, iki değil...

"Bi-bir şey geçirmiyorum." dedim gözlerimi kaçırmaya çalışarak. Ama o yakınlıkta pek de mümkün görünmüyordu. Onun bakışları tarafından işgal edilmiştim, gemilerim alabora olmuştu, ben de yenik bir kumandan olarak zindanlara atılmıştım.

"Küçücüksün zaten, bu utangaçlık seni iyice sevimli yapıyor. Ne düşündüğünü duymak istiyorum."

Erdem'in bakışları yüzümde bir noktadan diğerine dolaşıp duruyordu. Bense yakınlığımızın etkisi ile içimde yeşeren mutluluğu belli etmemeye çalışıyordum. Eğer fark ederse, bunu kullanacağını zaten biliyordum. Beni kızarmış domates yapana kadar üzerime gelirdi. Ben de konuyu daha farklı bir ayrıntıya çekmeyi düşündüm.

"Ben küçük değilim bir kere. Sen fazla uzunsun. Harcanıyorsun bak buralarda. Basketbolcu falan olsaydın ya sen?"

Başını iki yana sallayarak güldü. Adamın gülüşünde hayat vardı, benim dizlerimin bağı nasıl sağlam kalsın? İyi ki ayakta değildim de çuvallamamıştım.

"Lisede basketbol takımındaydım, hatta hocam da, sen buradan ilerlersin, diyordu bana ama o düzensiz hayat pek benlik değil. O kadar göz önünde olmayı istemezdim. Mutfakta gayet mutluyum."

Yine o kazanmıştı. Öylesine ortaya atmıştım oysa ben o lafı.

"Söylediğimde, yapmadım, diyeceğin bir iş yok mu senin? Ya da seni olumsuz gösterecek bir şey?"

"Neden olsun ki?" dedi yüzünü yaklaştırarak. Hayır, yapma, yalvarırım, aklıma ihtiyacım var. Alıp gitme onu da.

"Ba-başka neler yaptın?"

"Bir süre hayvan barınağında çalışmıştım." Bütün dikkatimi verdim konuşmasına. Sanki dikkatim başka noktaya kayabiliyordu da! "Sevgiye çok ihtiyaçları vardı, oradaki canlarla vakit geçirmek güzeldi."

İşte sepete atılacak bir güzellik daha. Adam kalbimi çalmak için doğmuştu besbelli. Karşısına çıkayım da, Narin bana âşık olsun, diye düşünmüş gibiydi. Yetişemiyordum sevdiğim özelliklerine.

"Yine o bakış..." diye mırıldandı.

"Ne bakışı?" dedim dalgınlığımdan zorlukla uyanarak.

"Beni içine çeken bakışın... Aslında bunun üzerine konuşmak isterdim ama vaktim kısıtlı, yeterince oyalandım." Belimdeki ellerinden birini yüzüme getirdi ve geniş avuç içini yanağıma yerleştirdi. Diğer eli beni kendin doğru çekiyordu sanki daha ne kadar yakın olacaksak? "Öğrenmek istediğim başka bir mesele var." diye fısıldadı. Yanmıştım işte. "Cadı kendini neye alıştıracak?"

ORTA ŞEKERLİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora