29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"

En başından başla
                                    

"Nasıl planlamışlar?" Narin kimse duymasın diye özellikle benim bile zar zor duyacağım bir ses tonunda konuşuyordu. Aslında herkes işine dalmış koşuşturan zaten bizi dinleyebilecek durumda da değillerdi ve ilişkimizi de öğrenmişlerdi.

Ben de hafifçe eğilmek zorunda kalmıştım yüzüne yaklaşabilmek için. Bazen boy farkımız epey sıkıntı oluşturuyordu ama genelde bu farkı seviyordum. O benim bücür cadımdı ve tatlılığı bu ufak tefek halinde gizliydi.

"Birsen Abla bana birini ayarlamayı kafaya koymuştu. Senin de iş aradığını duyunca Onur'a yüklenmişler. Eh, sonunda sen de kendini burada buldun. Ama sonuçta parkta karşılaştık. Yani kader bizi her şekilde bir araya getirmiştim."

Kaşlarını kaldırıp güldü.

"Ama Erdem'ciğim, ben o gün yeni işimi kutlamak için dışarıdaydım, yine onların parmağı olmuş, oluyor."

Dirseğinden tutup kendime çektim nerede olduğumuzu umursamazken. Ben cümlenin başında bana nasıl seslendiğinde takılmıştım. Şaşkın şaşkın bakmıştı ben onu çekince.

"Sen ne güzel Erdem'ciğim, diyorsun öyle..."

"Şey... Lafın gelişi..." diye mırıldandı.

"Laf hep böyle gelsin o zaman." dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. Heyecanla ışıldayan bakışları da bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Gitsek mi artık? Birsen Abla bekliyor."

Vücudumu dikleştirip başımı salladığımda benden uzaklaştı ve sırtını dönüp salona doğru ilerledi. Ben de Fulya'dan kahveleri rica ettim. Birsen Abla'nın bol şekerli içtiğini zaten biliyordum.

"Birazdan gelirim ben. Sen idare edersin." dediğimde gözlerini kısıp gülümsedi.

"Biliyorsun, yerinde gözüm var ve şefim böyle giderse çok yakında ulaşacağım amacıma. Sen hiç böyle değildin."

"Hemen döneceğim!" dedim şakadan bir sinirle.

Masaya geçer geçmez Birsen Abla ikimizi de uzun uzun süzmeye koyuldu. Biz sessizce birbirimize baktığımızda da bombayı bırakıverdi.

"Düğün ne zaman bakalım?"

Narin öksürmeye başladı şaşkınlıkla. Ben de tepki veremeden Birsen Abla'ya bakakaldım. Bu kadındaki hıza yetişmek ne mümkündü? Hani istemediğimden değildi de her şeyin bir sırası vardı sonuçta. Ben Narin'i ürkütmeyeyim diye dokunmaya bile korkarken Birsen Abla sakınmadan konuşuyordu en uç konuları.

"Daha dur Birsen Abla. Dün bir, bugün iki..." dedim Narin masada birleştirdiği ellerini izlemeye başlamışken.

"Dur diyor bir de! Gelmişsin otuz yaşına, daha ne duracaksın?" Azarlayan ses tonu beni şaşkına çevirmişti iyice.

"Otuz mu?" dedim kendimi göstererek. "Ben mi otuz yaşındayım? Daha yirmi yediyim ben!"

"Ne kaldı otuza? Yaşlandın artık, yaşlandın!"

Bana yaşlandın, diyordu da Onur'a ne diyordu acaba? Büyük ihtimalle Onur'un otoritesi de etkili oluyordu Birsen Abla'nın üstüne gidemiyor oluşunda.

"Birsen Abla, daha küçüğüm, etme eyleme."

"Ufal da cebime gir! Daha küçükmüş!" Sonra da nasıl kaçacağının hesaplarını yapıyor gibi görünen Narin'e döndü. "Bak, Narin'in de yaşı geldi."

Bu sefer Narin isyanla çıkıştı.

"Abla, ne yaşım geldi Allah aşkına?"

"Doğru diyor!" dedim istediğimden sert çıkan sesimle.

ORTA ŞEKERLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin