22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"

Start from the beginning
                                    

"Günaydın!"

Gözlerini kaldırdığında ciddi yüzü bir gülümseme ile aydınlandı. Bana böyle bakması eriyip kaybolmama sebep olabilirdi ama zorlukla da olsa ayakta kalmıştım. Direncimi içten içe tebrik ediyordum.

"Günaydın... Narin." İsmimi tuhaf bir tonda vurgulamıştı. Sesi net ve yoğundu. Ya da ben öyle hissediyordum. İsmimi onun dudaklarından duymak farklı bir deneyimdi.

"Herkes daha yoğun görünüyor bugün." Gerçekten de yüzleri ciddi ve aceleciydi.

"Belediye başkanı ve davetlileri olacak bugün. Yerel basından da birileri olacak. O yüzden yoğun çalışıyoruz." Tezgâha yaslanmış, başını yana eğmiş konuşuyordu. Fanusta saklanılası bir görüntüydü benim için.

"Hiç de haberim yoktu." diye mırıldandım.

"Haberi dün geldi. Sen evdeydin. Akşam da söylemek hiç aklıma gelmemiş." Geniş gülümsemesinden aklından farklı şeyler geçirdiğini hissediyordum ama bunu tabi ki soramazdım.

"O zaman seni meşgul etmeyi bırakıp işimin başına geçmeliyim." deyip göz kırptım. Gözlerime bakarken bir süre hiçbir şey söylemedi.

"O göz kırpmayı..." Sözcükleri toparlayamıyor gibi tuhaf konuşuyordu. "Başkalarına yapma."

Şaşkınlıkla bakakaldım. Nasıl görünmüştüm kim bilir? Bunu dediğine göre...

"Çok mu komik göründüm? Zaten gözümü tam kırpamıyorum. Rezil durmuştur."

"Yok..." Başını iki yana salladı. Bir eliyle gözlerini ovuşturduktan sonra tekrar bana bakıp gülümsedi. Bu gülümseyişini nasıl sevdiğimi bilseydi... "Sadece bana yap. Bana özel olsun. Başkası görmesin."

Gözlerimi koyacak yer bulamazken bakışlarımı kaçırdım.

"Gideyim ben... Sana iyi çalışmalar." deyip hızlı adımlarla uzaklaştım oradan. Heyecanımı, kızaran suratımı, kırpıştırmaktan bir hal olan gözlerimi görmesin istemiştim.

Sakinleşmem biraz zaman alırken evde yatmakla geçirdiğim günün birikmişlerini elden geçirmeye koyuldum. Bu beni epey oyalamıştı. Vakit ilerlerken numuneleri almak için saatleri, tarihleri yapıştırdığım geniş tüpleri alarak mutfağa geçtim.

Gerçekten de mutfakta daha önce tanığı olmadığım bir telaş ve curcuna vardı. Erdem her zamankinden daha sertti ve emirler yağdırıyordu ekibe. İçeri girdiğimde gözleri her nasılsa hemen bana döndü. Sanki varlığımı hissedermiş gibi... Ben de kendimi yanına gitmek zorunda hissettim. Zorunluluktan önce istekle...

"Vay canına! Seni hiç böyle görmemiştim."

Ukala gülümseyişi tüm yüzüne yayıldı.

"Şefim ben, unuttun mu? Ve bugün ciddi bir gün."

Başımı sallayıp numunelerle ilgilenmeye başladım.

Küçük bir an vardır. Her şey iyi giderken farkına varmadığımız bir an yaklaşır ve emekle dizdiğiniz domino taşlarına dokunuverir. Büyük bir vuruş gerekli değildir taşların dağılmasına. Farkına varmadığınız bütün endişeleri, görmezden geldiğiniz bütün kuşkuları önünüze seriverir.

Ben de o anın yaklaştığını görememiştim.

Fulya da her zamankinden daha telaşlıydı. Ve diğer yandan uykusuzdu da. Gözlerinin altındaki karaltıyı fark edebiliyordum. Onu iş başındayken lafa tutmaktan kaçınsam da merak etmekten kendimi alamadım. Ama Fulya'ydı, işle ilgili olduğuna bahse girebilirdim. Hele de belediye başkanının lokantaya geleceği önceden haber verilmişken kim bilir ne kadar ciddiye alıp hırslanmıştı.

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now