13. Bölüm

345 25 5
                                    



*********

Sertaç daha fazla dayanamıyordu. Kalbinde her an onu ölüme sürükleyen bir şey vardı. Karşı koyamıyor, kutulamıyordu. Aklı, kalbi tamamen Gece'deydi. Nefes alamadı. Çıldırmış halde çöktü tepeye. Uçurumun kıyısında, izledi İstanbul'un boğazını. Gözyaşları eşlik etti yağan yağmura.

Gece karası gözleri çok özlüyordu. Ona aşkla bakmasını, elini ısıtmasını, gülümsemesini çok fazla özlüyordu. Hatırladı geçmişin arasında gezinen anılarını.

**

El ele göz gözelerdi. Sertaç aşkla baktı gece karası gözlere, unuttu kendini oralarda bir yerlerde. Unutmak istemezcesine, izledi güzel yüzünü. Çünkü gidecekti. Bu sessiz vedasıydı, hayatının tek aşkına. Büyük yalan, sevdiği bu gözleri acıya tutsak bırakacaktı. Bunu bilmek içine acı saldı. Sanki dev bir ağırlığın altında eziliyordu. Çok ağırdı. Zordu bu görev. Sımsıkı tuttu Gece'nin ellerini. Hiç bırakmak istemezcesine baktı kara gözlerine.

"Seni çok seviyorum. Biliyorsun değil mi?"

Gece gülümsedi.

"Ben daha çok seviyorum."

Sertaç dolan gözlerini saklayamadı. Kalbinde acının, zehrini hissederken "Ne olursa olsun, beni hiç unutma Gece'm. Aşkımızı hep kalbinde sakla. Olur, mu?" dedi. Gece korkuyla baktı mavi gözlere. Ve orada endişe, korku, acı, aşk gördü. Ayrılığı hissederken "Gidemezsin Sertaç. Beni bırakıp hiçbir yere gidemezsin. Unuttun mu? Ben sensiz yaşayamam." dedi.

**

Sertaç hatırladığı anıyla hıçkırıklara boğuldu. Kalbi kanıyordu. Gücü kalmamıştı. Acı bir kere peşine düşmüştü. Kaçamıyordu. Hep yeniden yakalanıyordu. Paramparça oluyordu kalbi.

"Şimdi ben sana yalvarıyorum Gece. Gitme... Bana hiç dönmesen bile gitme. Seni günden güne zehirlemelerine izin verme. Yapma Gece'm." diye fısıldadı. Anıları onu zaman geçtikçe boğarken...

*****

Sevgilinin yokluğuna alışmak çok zordu. Sanki kalbi en karanlık cehennemin demirlerine zincirlenmişti. Kaçamıyordun. Saniye geçtikçe daha çok yanıyordun.

Ayaz içinde bulunduğu boşlukta nefes alamadı. Önündeki denizi seyredişinin kaçıncı gecesiydi bilemedi. Tek bildiği günlerdir hiç uyumadan, burada oturup, denizi seyrediyordu. Hiç kalkmamıştı. Hiç yemek yememişti. Ölü gibiydi. Yaşayan bir ölü... Gökyüzü kapkaranlıktı. Ay ve yıldızlar ahenkle dans ediyordu. Ayaz gecenin sessizliğinde, kalbindeki gürültüyle savaşıp duruyordu. Gücü kalmamıştı. Aklında yaşadıkları, hataları, aşkı, umutları, hayal kırıklıkları dolaşıp duruyor, içten içe canını yakıyordu. Ama bedeni her zamankinden daha çok üşüyordu.

"Gece...

Seni çok özledim. Her sabah bana sarılışını, sevişini, sesini, kokunu çok özledim. Çok zor sensiz. Çok zor." diye fısıldadı. Ayaz acısına o kadar çok kendini kaptırmıştı ki, hiçbir şey yapamaz olmuştu. Onu ölüm uykusundan uyandırmak için gelen kişi ise inanılmaz biriydi. Siyah aracın ışıkları kör gecede gözlerini kamaştırırken, güçlükle ayağa kalktı. Birkaç saniye sonra ışıkların arasında karşısına çıkan Sertaç'tı. Simsiyah giyinmiş, savaş için hazırlanmış bir haldeydi. Ayaz merakla ona bakıp "Senin burada ne işin var?" dedi. Sertaç birkaç adımda yanına yaklaşıp "Asıl senin burada ne işin var? Sen Gece'yi onların eline mi bırakacaksın?" dedi. Ayaz sıkıntıyla "Gece artık düşman. Görmedin mi? O bizi öldürmek istiyor." Dedi. Sertaç sinirlendi. Mavi gözleri adeta öfke kusuyordu.

GECE'NİN HÜZNÜ -2-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin