11. Bölüm

390 27 0
                                    



Bölüm şarkımız mediada  ^_^ 

***********

YOLUMUZU KAYBETMİŞİZ...

Ozan gözyaşlarını tutamadı. Sanki bir anda dünyasını kaybetmişti. Her şeyi alınmıştı elinden. Ruhu bir çukurun, karanlık dibine hapsoldu. Çıkamadı karanlıktan. Çığlığını gökyüzüne bırakıp, dizleri üzerine çöktü. Üstü başı çamur olmuştu. Herkes ona endişe ile bakarken, o kendi benliğinin ıssızlığında kayboldu. Artık umut, ışık yoktu. Bitmişti.

Aşk; yakıyor, öldürüyor, yok ediyordu. Dil artık tutulmuştu. Herkes, her şey anlamını yitirmiş, sözcükler kara bulutların arasında uçuvermişti. Ozan ağlamayı bırakmıştı. Tüm benliğini bir boşlukta hissediyordu. Yıllarca uğraşıp, uğruna savaştığı aşk artık yoktu.

Egemen üzüntü içinde Ozan'a ilerledi. Sağ omuzuna sol elini bastırdı.

"Ozan, hadi kalk gidelim."

Ozan cevap veremedi. Kalbi adeta sökülürcesine ağrıtıyordu ruhunu. İnciniyordu içten içe. O sözleri hatırladıkça kahroluyordu.

"Ozan hadi abicim. Hadi!" dedi Egemen. O da acı çekiyordu. Berna'dan ayrılmış, kalbini acılar içinde bırakmıştı. Artık bir kardeşi de yoktu. Ama hala pes etmiyordu. Savaşıyordu. Çünkü o da yıkılırsa, herkes yıkılırdı. Bunu çok iyi biliyordu. Ozan gücünü kaybetmişti. Gözleri hala Selin'in gittiği yerdeydi.

"Ne yapacağım? Şimdi ben ne yapacağım? Kalbime öyle bir kendini kazımış ki, silip atamıyorum. Ben ne yapacağım abi? O yokken nasıl nefes alacağım?"

Egemen bu sorunun cevabını bilmiyordu. Çünkü Berna 'sız bir hayata hala hazır değildi. Çırpınıyordu çaresizce. O yüzden Ozan'ı güçlükle ayağa kaldırdı.

"Hadi gidiyoruz." derken Ozan'a destek olarak araca yürümeye başladı.

********

Dilay aynadaki simasına uzun uzun baktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Günlerdir içine kapanmış, gerekmedikçe kimselerle konuşmaz olmuştu. Sanki hayat kalbini ikiye bölmüş, bir seçim yapmasını istiyordu. Ne seçecekti? Ege'yi mi? Ege 'siz hayatı mı? Hangisi onu daha güçlü yapardı? Hangisi asıl kendisiydi? Bilmiyordu. Titreyen elleri lavabonun mermer taşındaydı. Yüzünden süzülen su damlalarına bakarken, hıçkırıklarını tutamadı. Sanki ruhu sonsuz karanlığa sürüklenen bir teknedeydi. Dev dalgaların arasında sürüklendikçe sürükleniyor, kayalara çarptıkça çarpıyordu. İçi acıyordu. Hem de çok fazla. Dilay düşündükçe kendini kaybediyordu. Hızla lavabodan uzaklaşıp eline geçen her şeyi yere fırlattı. Dağılan, bin bir parçaya ayrılan her şeyde kalbide vardı.

"Neden? Suçum neydi?" diye haykırdı. Hıçkırıkları boğazında güğüm oluyordu. Yorgun halde kapıya yaslanıp, soğuk zemine çöktü. Her şey etrafında dönüyordu. Tüm yaşadıkları, kaybettikleri...

Serkan'ın ona defalarca vuruşunu hatırladı. Binadan aşağı bırakılışını, öldüğünü sandığı o korkunç anları...

Bir an olsun unutamıyordu. Zaten her şeyini o zaman kaybetmemiş miydi? Ruhu ölmüştü o an. Sonra uyandığı anı hatırladı. Suat'ın, doktor arkadaşının o korkunç sözlerini. Herkes onu uyuyor sanırken, aralık kapının ardında Ege'ye verilen kötü haber, değil miydi onu mahveden?

"Kız arkadaşınızın rahmi zarar görmüş. Bundan sonra asla çocuğu olmayacak."

Bu sözlerdi genç kızı karanlığa hapseden. Ölmeyi dilemesini sağlayan. Çünkü Ege ile beraber tüm bu kâbuslardan kurtulduklarında, kurdukları en büyük hayal, her şey bittiğinde evlenip, çocuk sahibi olmaktı. Gözlerinden damlalar yanağına süzülürken geçmişten bir anıyı hatırladı.

GECE'NİN HÜZNÜ -2-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin