yirmi bir saat on iki dakika

1.7K 203 29
                                    

yirmi bir saat on iki dakika

"Ne demek harita Hermione'deydi? Delirtme beni, bunu şimdi mi söylüyorsun? Ben saatlerce aradıktan sonra mı?" dedi kızıl saçlı kız, yumruklarını onun sırtına sertçe geçirmeye devam ederken.

Harry kızdan uzaklaşmaya çalışarak yürürken, elleriyle sırtını siper etmeye çalışıyordu.

"Beni dinlemiyordun ki!"diye yakındı, sırtı çok acımıştı. Kız, onu yine dinlemeyerek sırtına yumruk geçirmeye devam ediyordu.

"Gin, bir saniye beni dinler misin?"dedi Harry, hızla önüne dönerek. Kızla arasındaki mesafe yine çok azdı. Bunu fark edince zorlukla yutkundu.

Kızın bakışları, bunun üstüne daha da sertleşti. Ellerini onun göğsüne dayayarak yeşil gözlü çocuğu geriye ittirdi.

"Beni yine mi öpecektin?"dedi kız sinirle, tükürürcesine.

Harry, sendeleyerek geri gitti ve sırtını Dean'in yatağının direğine çarptı.

Ah, doğru. Bir de o vardı, hâlâ halledememişti.

"Lanet Olsun, Beni Bir Kez Olsun Dinlemeye Ne Dersin?"diye bağırdı. Kızın dikkatini nasıl çekebilirdi bilmiyordu.

"Hayır derim!"diye tısladı güzel kız, dişlerinin arasından.

"Sadece kardeşimi ve arkadaşımı bulmak istiyorum Potter."dedi kız, kendini sakin olmaya zorlarken.

Harry, gözlerini devirdi ve inatla konuştu.

"Konumuz bu mu cidden?" dedi, inanmazca. Kız, omuz silkti.

"Bu!" dedi, kahverengi gözleri alev saçıyordu.

Bir süre, birbirlerine bakmadan sustular.

Kız, derin nefes aldı ve iç çekmeyle karışık konuştu.

"Söz vermiştin. Onları arayacağımıza dair. Sözünü tutarsan, seni dinlerim." Harry'nin zümrüt yeşili gözleri bu sözlerin üzerine parladı.

Kızın kolunu kavradı ve onu dışarı çekiştirdi.

O iki aptalı acilen bulmak zorundaydı.

yirmi üç saat elli yedi dakika » ronmione Where stories live. Discover now