9.Bölüm

11.7K 717 46
                                    


Selamlar!

Ben geldim ama korkarak geldim. :D Neden diye soracak olursanız bölüm epey kısa.

Fakat sizi bekletmek istemedim ve bu kısalığı telafi etmek için birkaç gün içinde yeni bölüm gelecek. Ve bu yüzden yorumlarda kısa olduğunu görmek yerine sizlerin hikayeyle ilgili düşüncelerinizi görmek istiyorum. ♥

Sizleri çok seviyorum!


9.BÖLÜM

"Konuşalım."

Bakışları üzerimde gezinirken, ciddi bir tavırla sordu. "Gelebilecek misin?"

Cevap vermeden yavaş hareketlerle arkamı dönerek şimdiden tezgahın arkasına, benim yerime geçmiş Burcu'ya baktım. Arkadaşımın göz kırpışını gördüğümde ise değil birkaç dakika, saatlerimi karşımdaki adama feda edebileceğimi biliyordum.

"Nerede konuşacağız?"

Etrafıma baktığımda konuşulabilecek en mantıklı yerin dışarısı olduğunu biliyordum. Bu yüzden bir dakika bile tereddüt etmeden barın çıkışına doğru ilerleyen Hakan'ı takip etmeye başladım. Soğuk hava bedenime vurup tüm hücrelerimi uyandırdığında kollarımı kendime dolayarak adamı seyretmeye başladım.

Hakan, normal bir tavırla cebindeki paketten çıkarmış olduğu bir sigarayı, çakmakla yaktıktan sonra dudaklarının arasına yerleştirip bir nefes çektikten sonra bana baktı.

"Fikrin neden değişti?" Dudağında yer edinen alaylı gülüş beni çıldırtabilecek kadar sinir bozucuyken kendimi zorluyordum.

"Fikrim değişmedi."

"Emin misin?"

Alaylı tavırların sırası bana geçtiğinde kurnazca sırıttım. "Eminim."

"Hadi ya."

"Evet." Sustum ve karşımda rakibim gibi duran adama tekrar baktıktan sonra devam ettim. "Ben sana orada da hayır, konuşamayız dememiştim ki. Sadece neden konuşacağız diye sormuştum."

"Hazır cevapsın." Bu gerçekti. Ben, uslanmaz ve tehlikeli biriydim.

"Evet."

Hakan, sırıtarak, "Daha kaç kez evet diyeceksin?" sorusunu dile getirirken ben sesli bir yanıt vermek yerine beden dilimi kullanmayı daha cazip bularak omuzlarımı silkmiştim. Gerçi, bunu bir reaksiyon olarak göstermesem bile istem dışı olarak yapacaktım. Çünkü öyle çok üşüyordum ki, dişlerimin birbirine vurup kırılmadığına şükretmeliydim.

"Üşüyor musun sen?"

Bu sorusuna yanıt olarak tekrar evet diyebileceğimi bilirken bundan vazgeçerek, "Üşüyorum," diye cevapladım.

"İçeriye girmek ister misin?"

"Hayır, biraz üşümenin bana bir zararı olmaz."

"Hasta olabilirsin."

"Bırak da bunu ben düşüneyim."

Çaresizliğim bedenimde salınırken Hakan, bir adım geriye çekilerek sigarasını dudaklarına bıraktı ve üzerindeki ceketi çıkartmak için bir hamlede bulundu. İşte tam bu sırada, karşımdaki adamın ne yaptığını fark ederek tiz bir sesle, "Sakın!" dedim.

Ne olduğunu anlamaz halde "Ne?" diye soran Hakan, benim ne yapmaya çalıştığımı anlamaya uğraşıyordu.

"Lütfen, bana çıkarıp ceketini vermek gibi klişe bir davranış içine girdiğini söyleme."

Yutkundu. "Klişe mi?"

"Klişe. Hatta klişenin de klişesi. Böyle bir şeye neden gerek duyuyorsun ki?" Adamın yaşadığı şok nedeniyle bir cevap veremeyeceğini fark ettiğinde devam etti.

"Ceketini bana verince sen üşümüş olacaksın ve bu tanımadığın bir kadın için değer mi sence? Gereksiz cömertliğe gerek yok. Sen soğuğa dayanabiliyorsan ben de dayanabilirim."

Çok kısa bir müddet boş boş baktı bana. Ardından sabır diler gibi gökyüzüne çevirdi bakışlarını.

Ceketini tekrar kollarından geçirerek "Peki," dedi.

"Farklısın. Altı üstü bir ceket. Üşümemen içindi yalnızca."

"Ben de onu diyorum işte. Sen soğukta durabiliyorsan ben de durabilirim. Düşünülmeye de korunmaya ihtiyacım yok."

Büründüğüm koruma mekanizması, dıştan görülebilir, elle tutulabilir gibiydi. Ve bunun, onu düşündürdüğü tavırlarından belliydi.

"Neyse. Dediğin gibi olsun."

Bakışlarımı kaçırarak tıpkı ayazda bizim gibi dikilen birkaç kişiye baktım. Bu soğukta burada durmak biraz deli işiydi ama benim de pek normal olduğum söylenemezdi aslında. Ama ya Hakan? O da mı öyleydi?

"Ne konuşacağız?"

Hafifçe öksürdükten sonra, "Aslına bakarsan bilmiyorum," dedi yavaşça.

"Nasıl bilmiyorsun?"

"Meyra, farkında mısın?" derken adımı dudaklarından ilk kez döktüğünü fark ettiğimde bütün bedenim yay gibi gerildi.

"Daha tam anlamıyla tanışmıyoruz bile fakat bana sorduğun sorular hep aynı. Nasıl, neden, ne? Bu bende seni bir şeylere zorluyormuş hissi uyandırıyor ve emin ol ben bunu hiç sevmem."

"Sen beni hiçbir şeye zorlayamazsın," dedim anında karşı atağa geçerek. "Ben bir şeyi ancak istiyorsam yaparım. Kimse beni mecbur edemez."

Hakan, umursamaz bir şekilde elini havada salladı. "Nasıl istersen öyle olsun."

Belki konuştuğu kadın ben değil de başka biri olsa kuyruğunu kıstırır ve Hakan'ın suyuna giderdi. Ama konu ben olduğumda işler tam anlamıyla değişiyordu. Benim lügatımda geri dönmek veya alttan almak gibi kavramlar yoktu. Tam anlamıyla burnunun dikine gitmek asla değiştiremeyeceğim bir huyumdu.

Hakan'a bir kez daha baktım. Bunu yapmak istemiyordum, kalbimin ta en derininde pişman olacağımı hissediyordum fakat yine de, "Bence de öyle olsun," dedim ve tekrardan az önce geldiğim yere geri döndüm.

Arkamda şaşkınlıkla bakan bir adam bırakarak...

Bana ulaşabileceğiniz adresler :

Facebook : Özge Altundaş

İnstagram : ozgealtundas

Snapchat : ozgealtundas

Facebook Grubu : Özge Altundaş Hikayeleri

KIRMIZIWhere stories live. Discover now