13.BÖLÜM -HER ŞEYİN BAŞLADIĞI YER-

599 3 0
                                    

Heyecan mı yoksa korku mu demek en iyi şekilde açıklardı. Kendimle çeliştiğim o an elimi ayağımı benim kontrolümden çıkarmış, düşünmemi engellemişti. Bu işe girme sebebim neydi ? Hep bu anı beklememiş miydim ? Neden tek bir açıklama yapamıyordum kendime, neden bir anda her yerim karıncalanmıştı. Kendimi zar zor içeri atabilmiş ve bulaşıkları yıkama bahanesiyle aşağı inmiştim. Aşağı inmiştim lakin bir kulağım yukarıdaydı. Üçü de içerdeydi ve bol kahkahalı sohbet ediyorlardı. Anladığım kadarıyla Nilüfer abla ile üçünün arasında ki samimiyet bayağı fazlaydı. "Kumral Güzeli"nin oraya geldiği arkadaşlarından biriyle yani Ariz ile sosyal medyadan küçük bir iletişim kurmayı denemiştim. Bunun sonuçlarından ileride kötü etkileneceğimi nereden bilebilirdim ki.. Benim amacım merakımı dindirmekti. Ama ne yazık ki ileride hepsi yanlış anlaşılacaktı.

Kahkahaları durduğu an, duyduğum "isterseniz aşağıya bakabilirsiniz" sözüyle elim ayağım birbirine dolandı ve birkaç bardak kırdım. Hemen etrafı toparladım ve kaçınılmazı ertelemeyi bıraktım, hazırlandım. Sakin adımlarda aşağıya gelen ilk iki kız ve arkadan gelen Kumral Güzeli.. Derin bir nefes alarak işime geri dönmüştüm. Nilüfer abla bana "Murat'çığım rica etsem kızlara alt katımızı gösterir misin ?" cümlesi beni bitiren şey olmuştu. Ne yapacaktım. Suratına bakmaya korkuyor yanlış bir hareketten çekiniyordum. Zaten nasıl bakabilirdim ki suratına; Yüzüm sürekli renk değiştirirken. Alt katın ışığını yaktım ve içeriyi gösterdim. Sanırım içlerinden birinin doğum günü için yer bakıyorlarmış. Bir kere göz göze gelir gibi olduk onda da kızlardan biri araya girdi ve mekanı beğendiğini burada yapabileceklerini söyledi. Herkes kabul edince yukarı çıktılar. Bense aşağıda bir yandan kendime kızıyor bir yandan da malzemeleri yerleştiriyordum. Üst kattan ses çıkmıyordu. Bir zaman sonra kızlardan biri bağırarak birkaç numara söyledi. Ben hiç takmadım açıkçası ve gittiklerini anlayınca kapının önüne çıktım. Dışarıda daha önceden tanıştığım, kafenin ortaklarından olan Gökhan abi oturuyordu. Geleli çok olmadığını ve benden bir bardak çay istediğini söyledi. Cümlesinin sonuna da ekledi "çabuk gel seninle bir şey konuşmamız gerek". Karşısına oturmamı söyledi ve iki arkadaş gibi konuşmaya başladık. Okuduğum okul, kaç kardeşim olduğu vs. sorular sordu. Bir nevi Nilüfer abla ile yaptığımız konuşmayı tekrar yapıyor gibiydim. Konuşmanın bittiğini sandığım zaman ayağa kalktım ve Gökhan abi bana dur daha bitmedi bir şey sormam lazım dedi. Bana, gelen kızları tanıyıp tanımadığımı yani arkadaşlarım olup olmadıklarını sordu. Dilim tutulmuştu. Zar zor diyebildiğim şey "nasıl yani" idi. Çok samimi kızlara benziyorlardı. Arkadaş değilseniz bile bence arkadaş olmalısınız dedi.

Bu cümleden hiçbir anlam çıkaramamıştım, yani ne demek istiyor olabilirdi ki. Çok uzun zaman bu cümleyi düşündüm. Hatta mesaim bitti ve eve giderken bile düşünmeye devam ettim. O gün başıma gelenler beni bir hayli yormuştu. Deliksiz bir uyku çektim, ertesi sabah kahvaltı falan derken saat on iki olmuştu. Bu çalışma işi kafama bayağı yatmış olacaktı ki ,hemen çalışmaya başlamak istiyordum. Mesaim öğleden sonra ikide olmasına rağmen evden çıktım ve sallana sallana gittim. Giderken dün ki eksikler aklıma geldi, yolumun üstünden tedarik edebileceğimi düşündüm. Daha sonra kapıdan içeri girdim. Ellerimde poşetleri gören Abla'mın şaşırdığı gözlerinden okunuyordu. Dün ki eksikleri not ettiğimi geçerken de aldığım söyledim. Teşekkür etti ve ikimize birer kahve yapıp mesaim başlayana kadar sohbet ettik.

BAL ARISSIWhere stories live. Discover now