14. BÖLÜM: "YANKI"

2K 114 326
                                    


Bölüm şarkısı:
John Legend 'All of me'

~Sıradaki yağmur bize gelsin...~

Çağla'dan...

Çağrı'nın yanından hızla uzaklaşmaya başlamıştım ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Nereye gidecektim ben? Sinirden beynimde ne var, ne yoksa silinmişti. Onların bu hareketlerinden bıkmıştım artık. Ukala tavırları, kendilerini çekici göstermeye çalışarak itici görünmeleri... Bu yüzden Çağrı hakkında uzun bir süredir beynimle münâkaşa içindeydim zaten. Nitekim bu düşüncelerim sonunda beni, aklımın yattığı bir çıkış yoluna ulaştırmıştı. Onu görmezden gelecektim!

Ancak düşüncemi tabii ki böyle bir zamanda söylemeyi beklemiyordum. Daha müsait bir zamanda, daha sakin bir şekilde lanse ettirecektim ona beynimdekileri. Lâkin o havalı hâlleri yine beni zıvanadan çıkarmaya yettiği için patladım bende. İçimde biriktirdiğim her şeyi iki cümlede anlatmıştım ona. Kusmuştum aklımdakileri. Kalbimin yükünü hafifletmiştim. Ama ruhsal olarak neden hâla rahatlamış değildim ki?

Böyle düşüne düşüne boş kaldırımda yürüdüm bir süre. Caddeden gelen araba sesleri ve şiddetli bir şekilde gökyüzünden yere düşen yağmur damlaları ahenk içindeydi. Hava İzmir'e göre oldukça soğuktu. Ancak buraya göre orta derecedeydi. Alıştığımdan üşümüyordum fazla.

Yağmuru severdim ben... Gökyüzünden vücuduma düşen her bir damlası içimdeki kötülükleri önüne katar, arındırırdı bedenimi diye düşünürdüm hep. Oysaki her şey olduğu gibiydi...

Her şeyiyle.

Kızlara biraz dolaşıp, eve dönerken de eti puf alacağımı söyleyerek evden çıkma nedenim geldi aklıma bir anda. Evet, eti puf alacaktım ben!

Siteden biraz uzaklaştığımı düşünerek geriye döndüm. Biraz koştum... Sitenin karşısındaki markete gitmek için kaldırımda bekledim biraz. Sağa-sola bakıp arabaların çok uzaktan geldiğini görünce geçtim karşıya. Yerdeki oluklarda biriken yağmur damlaları küçük bir birikinti oluşturmuş, oraya batacak avlarını bekliyorlardı. Aslında evrende olan her şey bir avdı bana göre. İnsanoğlu, hayvanlar, bitkiler ve daha niceleri... Yaşamın temel nedeni buydu çünkü. Yaşamak için yıpratma, yıprat; üzülme, üz. Ağlama, ağlat... Herkes karşısındaki kişiden çıkarırdı içinde zulaladığı, üzerine taze kokulu toprak atarak derinine gömdüklerini. Ve insanoğlu karşısındaki kişiye kustuğu nefretinden sonra kendini kandırırdı çoğu kez. Oysaki bu kez de acıma duygusu ele geçirirdi kalbini. Ve insanoğlu yine çaresizleşirdi.

Çaresizlik, çaresizliğine ağlardı bu kez.

Buna en iyi örnek olarak kendimi gösterebilirim. Öyle ki az önce Çağrı'nın beni kışkırtmasına göz yumabilirdim. Ah, pekâlâ hiç de yummazdım. Ama biraz daha sakin bir şekilde konuşabilirdim. Ama ben böyleydim ki. Mutsuz veya üzgünken karşımdaki kişinin de mutlu olmasını istemezdim. Gaddardım... Belki de fazla bencildim.

Kasiyerdeki adamın gülümseyişine tepki vermeden, kasa yanında duran küçük alışveriş çantalarından bir tane aldım ve vakit kaybetmeden abur cubur reyonuna daldım. Gözlerimden yeşil lazer saçarcasına eti pufları aradım. Kısa bir sürede bulmanın vermiş olduğu mutlulukla, her çeşidinden alarak sepeti tepeledim.

Kasaya varınca adam önce tepeleme eti puf dolu sepete, sonra da bana baktı yemeği kaçırılan garfield gibi şaşkınca. Onu umursamadan koydum sepeti sürgülü yere. İşi biraz uzun sürecekti ama yapacak bir şey yoktu.

°°°

"118...120...122 tane" dedi adam bıkkınca. "122 tane eti puf almak istediğine emin misin küçük?"

Sitedeki Psikopat ÇeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin