9. BÖLÜM: "AŞAĞILIK!"

3.1K 182 168
                                    


Bölüm Şarkısı:
Shawn Mendes: Stitches

Çağrıdan...

Kötünün simgesiydim ben. Lise hayatının hüzne boğup, hırçınlığın beni o derin dalgalardan kurtardığı kalp, zamanla alınmıştı benden. İntikam kelimesi bedenimle bütünleştiği ben sayesinde, hissiz hissetmeyi başarabilmiştim, başartmışlardı. Ardı arkası kesilmeyen sorunlu yolları, tökezleye tökezleye aştım ben. Hoş hayatım enkazdan kalma eski bir parça kıyafet kadar değersizken, ben neden bu kadar çabalıyorum bilmiyordum ama bu kadar kolay yenilgiyi kabul edemezdi bünyem. Hep en zoru seçmiştim ben. Ölüm denilen o şey de beni kolay alt edemeyecekti, ben istemediğim sürece. Nedense içimden bir his 'iyi günler yakında Çağrı, yarın değil belki ama elbet bir gün' diyerek umut veriyordu bana. Ben de bu umuda tutunuyordum var gücümle, sanki yapacak başka bir şey varmış gibi...

"Abi, fazla olmadı mı lan bu?" dedi Semih yanımda yürürken. Evet, onları okula kilitlemiştik, çünkü kimse bize sesini yükseltemezdi. Onlar kaşınmıştı. Hiç de acımıyordum. Eden bulur dünyasıydı bu devir. Onlar da bulmuşlardı işte.

"-Hayrola kardeşim? İyilik meleği mi kesildin?" dedim tek kaşımı havaya kaldırıp ona dönerek. Afallamış yüzünü bana dönüp olumsuz anlamda sağa ve sola salladı başını.

"-Güzel" dedim yürümeye devam ederek "-Ama merak etme, sabaha kadar onları orada tutacak halimiz yok. On iki de çıkaracağız"

"-Hıhı" demekle yetindi. Zaten ondan sonra da hiç konuşmamıştık. Eve geldiğimizde çocuklar açtı kapıyı bize -sanki açacak başka biri varmış gibi-

Onlara yaptığımız şeyi anlattığımızda sırıtarak başlarını iki yana sallamakla karşılık verdiler bize.
Saat daha 21.00 olduğu için biraz televizyon izleyip odalarımıza çıktık Semihle. 00.00'a kadar dinlenmeliydik.

Kendimi öylece yatağa atarak kollarımın benden bağımsızmışçasına yanlara açılmasını umursamadan tavana baktım boş boş, sessizliği dinledim. Oysaki ne kadar çok şey anlatıyordu. Anıları, hatıraları, acıları hiç acımadan bir tokat misali çarpıyordu yüzümüze. Hayat gibi... Acı ama gerçekçe...

...

Kurduğum alarm on iki de çaldığında zor da olsa kalktım sıcacık yatağımdan. Banyoya gidip yüzüme birkaç sert su darbesi vurduktan sonra odama geçip üzerime kapşonlu hırkamı geçirip şapkasını kafama geçirdim. Hava geceleyin serin oluyordu. Ne de olsa sonbahardaydık, yaprakların ağaca küstüğü, kendini özgürlüğe bırakmak için koruma zırhından vazgeçen yaprakların ayındaydık...

Telefonumu da cebime attıktan sonra Semih'in odasına girdim. Uyanmış telefonuyla uğraşıyordu.

"-Hazır mısın?" dedim kafamı kapıdan uzatarak.

"-Ha? Evet, evet. Hazırım" diyerek kalktı yataktan. Heyecanlı ya da stresli olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü yataktan hızla kalkmaya çalışırken ayakları birbirine dolandı, düşmemek için zor tuttum manyağı.

Sessizce merdivenlerden inip evden çıktık. Karşımızdaki eve -kızların- baktığımızda ışıklar yanıyordu. Diğer kızlar uyumamıştı anlaşılan.
Hızlı adımlarla okula vardığımızda kapının kilidini açarak içeri girdik. Şartalleri de kapadığımız için içerisi zifiri sayılabilecek derecede karanlıktı. Sadece cam önleri çok az bir biçimde aydınlatıyordu etrafı. İlk iş olarak şartalleri açtıktan sonra gelişigüzel her sınıfa girmeye başladık Semih'le. Neredeyse koridorun sonuna geldiğimizde hiçbir sınıfta yoklardı. Son bir sınıf kalıyordu, o da tam karşımızdaydı. Oraya da girerek ışıkları açıp etrafa göz gezdirdik. Hah! İşte ordaydılar. İkisi de köşede yere sinmiş bir şekilde uyuyordular.

Sitedeki Psikopat ÇeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin