"Nasıl?" dedi anlamaya çalışırcasına.

"Aslında seni rahat edebileceğin bir yere götürmek istiyordum ancak o saatte yardım etmesi için arayabileceğim kimse yoktu ve senin telefonunu almaya da çekindim. Bu yüzden başına bir şey gelmemesi için uyanmanı bekledim."

Jaehyun şaşkınlıkla Taeyong'un yüzüne bakabildi sadece. Gerçekten uyanana kadar beklemiş miydi? Onca işittiği saçmalıktan sonra hem de.

Kalbin çok güzel, diye geçirdi içinden.

"Söylediğim şeylerden sonra- Boşversene, çok utanıyorum."

O an sadece aralarındaki resmiyetin bittiğine sevinebiliyordu Jaehyun. Ayrıca Taeyong'un sesi güzeldi, çok güzeldi. Uzun uzun konuşmasını istiyordu Jaehyun.

"Sana çok kızgınım. Gerçekten, o söylediğin şeylerden sonra senden nefret ettim Jaehyun. Defteri ben bile açıp okumamışken bir başkasının okuması ve yazılanları benim yazdığımı sanması çok acıttı."

Jaehyun duraksadı.

Ne yani? Defter onun değil miydi?

Battıkça batıyordu Jaehyun.

"Gerçekten özür dilerim Taeyong," dedi mahçup bir şekilde.

Taeyong kaşlarını hafifçe çatarak sırtını yasladığı duvardan ayırdı ve gözlerini Jaehyun'un yüzünde gezdirdi.

"Defteri okumamam konusunda kardeşime söz vermiştim. Ama gece söylediklerinden sonra eve gittiğimde, Jaemin'den defalarca özür dileyerek birkaç sayfa okudum."

İşte şimdi taşlar yerine oturuyordu. Jaehyun tedirgin bir ifadeyle Taeyong'un gözlerine bakarken düşündü.

Jaemin, onun kardeşiydi. Defter Jaemin'e aitti ve yolda karşılaştığı yabancı ona defterin Taeyong'a ait olmadığını söylüyordu.

Çok aptalım, dedi içinden. Bu inkar edilemez bir gerçekti artık.

"Ben çok özür dilerim..."

"Özür dilemeyi kes artık!"

Taeyong'un ifadesiz yüzü yerini öfkeye bırakırken Jaehyun ne yapacağını bilemedi. Haliyle sustu.

"Defteri okumasaydım büyük ihtimal kardeşime hastaneden çıkmasında yardım edecektim. Ama onun tek yaptığı beni aptal yerine koymakmış. O gerçekten hastaymış."

Taeyong bunları neden ona anlatıyordu ki? Olaya açıklama getirip kendini rahatlatmak için mi? Belki.

"Yanına gelmeyecektim fakat bunu fark etmemi sağladığın için sana yardım etmem gerektiğini düşündüm. Montumu giyip evden çıktım ve yanına gelene kadar koştum. Uyanana kadar da yanında bekledim."

Jaehyun başını sallayıp gözlerini devirdi.

"Teşekkür ederim ve tekrardan çok özür dilerim."

"Kendini affettirmen kolay olmayacak," dedi Taeyong sesini yumuşatarak. "Bana bir açıklama ve birkaç saatlik uyku borçlusun."

Jaehyun, Taeyong'un yüzüne baktığında istemsizce gülümsedi.

Ne olurdu Taeyong da bir kere gülümseseydi? Çok mu zor geliyordu bu ona?

"Şimdi kalk ve evine git. Biraz toparlan, sonra beni bul. Bir yeri ziyaret edeceğim ve sen de benimle gelmek zorundasın."

Jaehyun kolundaki saate bakıp başını salladı.

Sevdiği çocukla bir yere gidecek olmak, dahası onunla konuşuyor olmak güzel hissettiriyordu.

"Eve uğramak için vaktim yok. Seninle ışıklarda karşılaştığımız zamana az kaldı. Bir randevum var."

Taeyong duraksayıp düşündü; o gün yanında gördüğü kızla mı buluşacaktı? Bunu sonraya da bırakabilirdi!

Jaehyun, Taeyong'un yanlış anlama ihtimaline karşın açıklama yapma gereği duydu.

"Yani şey... Psikolojik destek alıyorum düzenli olarak."

"Anladım..."

"Ben neden gelmek zorundayım?"

Taeyong yerden kalkıp üstünü temizlerken konuştu.

"Çünkü defteri okudun ve buna bulaştın. Artık benimlesin."

Artık benimlesin.

Artık benimlesin.

Artık benimlesin.

Jaehyun bu iki kelimeye öyle takılmıştı ki, çocuğun gittiğini fark etmemişti bile.

***

story olayından sıkılmışsınızdır ama yapacak bir şey yok çünkü... çünküsü de yok

traffic lights | jaeyongWhere stories live. Discover now