YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 3

731 42 3
                                    

    

Hakan,babasına durumu bildirmişti. Annesini de arayıpmisafiri olduğunu ve birlikte eve geleceklerini haber etmişti.Ayla hanım şaşırsada, buna çok sevinmişti.

Annesi kapıda onları karşılamış, içeri buyur etmişti.

Mus'ab odaya geçtiğinde;

- Böyle güzel bir eve girmeyeli çok oldu ,diye söylendi. Dünya işte nasıl da insanı çekiyor. Allah'ım dünyanın fitnesinden sana sığınırım, dedi.

Ayla Hanım, Hakan'ın yüzündeki memnuniyeti fark etmişti. Hakan, misafirle ilgili açıklama yaparak, ilk etapta çay içeceklerini, ikindiye doğru ise yemek ikram etmek istediğini söylemişti. Ayla Hanım misafir hakkında bilgi almak istese de, ortaokul arkadaşım deyip geçiştirmişti Hakan. Ama o anneydi, çocuğun mutluluğunu görür görmez fark etmişti. Uzun zaman olmuştu Hakanını böyle görmeyeli. Gerçi arkadaşının sakallı olması onu bir nebze rahatsız etmişti, eski günlerini hatırlatmıştı. Fakat şu an hiç bir endişe oğlunun mutluluğunu gölgelememeliydi. Hakan, Mus'ab'la geçirdiği vaktin geçmemesi için beden diliyle dua ediyordu, annesi de oğlunun bu mutlu halinin bitmemesi için...

- Tokum dediğin için önce çay demlettim. Sen çayı çok severdin, ha bir de kitap okumayı. Ben de senin özetleri okumayı seviyordum. Ne güzel günlerdi be Mus'ab.

- Öyle kardeşim, öyle. İnsan anlamadığı oranda dünya onu, anladık çaysa o dünyayı çekiyor. Büyüdükçe hayat değişmiyor ama sen farkına varıyorsun.

- Sen yine filozof gibi konuştun dur, yavaş yavaş.

- Bu son cümle ikisini de güldürmüştü. Mus'ab için sıradan bir şey olsa da, Hakan için çok önemliydi gülmek.

Bu arada çaylar gelmişti. Ayla Hanım çay tepsisine iki çay koymuş, odanın kapısına gelmişti. Hakan'ın gülme sesi, sesinde hissedilen mutluluk... Ayla Hanım inanamıyor, sevinçten uçuyordu.

Kapıyı tıklatarak:

- Alabilirsin oğlum.

- Çaylarımız da geldi.

- Bak! Gel seninle bir anlaşma yapalım. Sen git çaydanlığı odaya getir. Bana da büyük bir bardak. O zaman kimse tutamaz beni.

- Yeter ki sen iste kardeşim. Hem semaverimiz de var, soğumaz da çayımız.

- Elhamdulillah.

Çaylarını yudumlarken ortama sessizlik hâkim olmuştu. İkisi de bir düzine soruyu zihinlerinde belirle- mişti. Hakan onun nereye gittiğini neler yaşadığını öğrenmek istiyordu. Mus'ab ise kendinden sonra Hakan'ın cemaati, hatta İslami yaşamı neden terk ettiğini merak ediyordu. Hali, konuşması bunu çok net gösteriyordu. Bu sessizliği Mus'ab bozdu.

- Evet, kardeşim! Anlat bakalım neler yapıyorsun?

Hayat nasıl gidiyor? Bunca yıl neler yaptın?

- Sana çok şey anlatabilirim kelime olarak. Ama emin ol söylemek istediğim tek şey; 'Hiçbir şey'dir. Bana sorarsan 'hiçbir şey'.

- Olsun sen yine de anlat.

- Okuldan sonra lise, ondan sonra iki sene dershane, bir yeri kazanamadım. O zamandan bu yana her sabah, babam ve abimle işe gidiyorum. Her gün aynı şeyler.

- Toptancılığa devam mı?

- Ben, evet. Babam işleri büyüttü. İnşaat ve tekstil işine başladı. Ben sadece toptancılıkla uğraşıyorum.

- Bende hiçbir şey yok. Asıl sen anlatmalısın. Nereye kayboldun? Neden okulu bıraktın?

- Bıraktığım zaman anlatmıştım demek unutmuşsun.

- Aslında unutmadım, sizden sonra okulda da konuşuldu. Ama anlamamıştım desem daha iyi olur. Ben de başkaları da anlamamıştık.

- Uzun mesele. Bak anlatınca sıkılırsın ha!

- Olur mu, sabaha kadar konuşsan dinlerim.

- Sabaha kadar konuşmam, ikindiye doğru çıkmam lazım, ona göre.

- Tamam, aklımda.

- Biliyorsun ben bir cemaat mensubuydum. Hayatımla ilgili kararları da cemaate bırakmıştım. Hamd olsun hala da öyle. O zamanlar cemaat bireyleri okul okuyordu. Yalnız bu rahatsızlık veriyordu. Gerek okul- da olan törenler, gerek müfredatta İslam'a aykırı bilgiler, gerek işlenen haramlar... Bunlar hem yönetimi, hem cemaat bireylerini rahatsız ediyordu. Çocuklar ve gençler bu noktalara karşı bilinçlendirilip hem eğitim almaları sağlanmış oluyor, hem de davet çalışması yapılıyordu; fakat kısa zamanda maslahatı Allah'ın emirlerinin ve yasaklarının önüne geçirmenin faturası ağır olmuştu. Birçok genç bozulmuş, şahsiyetini kaybetmişti. Başka bölgelerden Müslümanların uyarıları ve yapılan istişareler sonucu, bu fiilin kesinlikle doğru olmadığı anlaşılmıştı. En tehlikeli olanı ise küfre girmekti. Allah'ın küfür saydığı söz, fiil ve davranışlar sayılmayacak kadar çoktu. Sancılı bir sürecin ardından bu karar alınmıştı. Bize de uymak düştü.

- Evet, hatırlıyorum; ama açıkçası yine anlamadım. Okulda kalıp, çalışmaya devam etseydiniz daha hayırlı olmaz mıydı? Birçok insan o çalışmalarla düzeldi.

- Haklısın. Fakat İslam'da Allah'ın rızasına muhalif davranıp din adına çalışma olmaz. Her şeyden önce ameller O'nun için ve O'nun şeriatına uygun olmalı. Hem çalışma okula girmeden dışarıda da yapılabilir. Çalışma hiçbir şey kaybetmediği gibi, her geçen gün daha da büyüdü. Cemaatin çalışmaları tüm Türkiye'ye, hatta farklı ülkelere yayıldı.

- Bilmiyordum, sen de haklısın.

- Böyle işte. Bunları daha çok konuşacağız, inşallah.

- Sonra?

- Ben medreseye geçtim, şehir dışına çıkmış oldum. İstanbul'da dini ilimler ve hafızlık eğitimi veren bir kursa gittim. 5 yıl süren bir eğitim aldım. Bir yıl da gönüllü kalıp hafızlık yaptım. Bu arada çalışmalara aktif katıldım. Ders vermeye başladım. Sonra bir operasyon oldu tutuklandım.

- Ciddi misin?

- Hem de dört yıl yatacak kadar!

- İnanmıyorum. Vay be! Dört yıl ha! Nerede yattın?

- İstanbul'da.

- Bir şey soracağım; ama inan ki alacağım cevaptan korkuyorum.

- Sor, sor. Bende korkulacak cevap yok.

- Abin,  ıımm!  İsmini hatırlamaya çalışıyorum.

- Muhammed.

- Evet, evet Muhammed Abi çıktı mı?

- Hayır. Hala cezaevinde. Müebbet aldı. Hala yatıyor.

- Çok üzüldüm. Allah kurtarsın.

- Âmin, âmin. Rabbim dünyada da ahirette de iyilik ihsan etsin.

- Çok üzüldüm inan ki, neredeyse 15 yıl olmuş, hala içeride demek.

- İlk iki yılımda ayrı cezaevlerinde kaldık, ama son iki yılımda beraber kaldık.

- Sağlığı, morali nasıldı?

- Hamd olsun. Çok iyi. Bir Müslümanın nasıl olması gerekiyorsa, o da öyleydi. Allah (a.c) takdir buyurduktan sonra, kula rıza ve teslimiyet düşer. O, kulunu sahipsiz bırakmaz kaldıramayacağı yük yüklemez. Takdir ettiği, hayırdan başka bir şey değildir.





YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin