31.

1K 56 1
                                    




Masalardaki bakışlar üzerimizden ayrılmamaya yeminliydiler sanki. Hepimizin rahatsız olduğu bir gerçekti. Tuna'nın karıştırırken soğuttuğu kahvesinden bir yudum almasıyla birlikte köpük bardağını çöpe fırlatması ufakta olsa gülümsememizi sağlamıştı. Ekşimiş suratıyla yaslandı arkasına.

''Etraftakileri umursamayı kesin. Bize bakmıyorlar. Herkes kendi muhabbetinde,'' gibi birkaç iyi niyetli söz söylemesi de ona bir günah kazandırmış olmalıydı. Çünkü ciddi anlamda bir yalandan ibaretti.

Kapıda Utku belirdiğinde dikkatler ona çevrilmişti. Kafeterya her ne kadar fazla gürültülü de olsa onun ıslık seslerini işitebiliyordunuz. Geçirdiği siyah kapşonunu eliyle bir hamlede çıkarırken yerine oturdu. Parfüm kokusu geldiğinde kendi kendime gülümseyip Burberry London dedim. O eve ilk gittiğimde söylemiştim bunu en son. Hala aynısını kullanıyordu.

''Cenaze falan mı var? Gülümseyin biraz,'' diyerek kendi gülümseyişini gösterdi. Cebinden çıkarmadığı elleri, birini diğerinin üstüne ince bacakları, ışıldayan mavi gözleri ve soluk yüzüyle aynı Utku Güvenoğlu'ydu.

''Geciktin,'' dedi narin sesiyle Asya. Her ne kadar onu kırmak istemesede elinde olmadığını biliyorduk. Utku'nun yapabileceği birşey yoktu sonuçta.

''Yolda gelirken bir arkadaşımla karşılaştıkta o yüzden işim uzadı biraz,'' diyerek açıklama getirdiğinde Berk'in kahvesine uzanıp bir yudum aldı. Kolumda hissettiğim tepkiyle Aras'a döndüm.

''Biraz konuşalım mı?'' diyerek beni beklmeden yerinden kalkıp ilerlemeye başladığında arkasından bakakalmıştım. Bende yerimden kalkıp peşinden gittim. Kızların iğneleyici bakışları arasından kendi gözlerimi saklayarak geçiyordum. Bu rahatsız ediciydi.

O grupta olmayı hak etmediğimi biliyordum. Aras'ın sevgilisi olmayı da.

Bahçeye çıktığımızda fakültenin kalabalıpı huzur vermeye başlamıştı. Aras'ın durduğu köşeye gittiğimde karşısına geçip konuşmasını bekliyordum. Kahverengi saçlarının altındaki o saf görünümlü yüzü ve gözleri karşısında mahçup değildim. Çünkü bu sefer sevgiyle bakan gözlerinin altında ezilmiyordum. Öyle bakmıyorlardı.

''Evet ne konuşacağız?'' dedim sabırsızca. Arkasındaki duvara yaslanıp bir nefes verdikten sonra etrafta gezinen bakışlarını bana odakladı.

''Yaklaşık iki haftadır beraberiz ha?'' dediğinde başımla onayladım.

''Bu iki hafta içinde ne yaptık Damla?''

Kaşlarımı havaya kaldırıp bu saçma soru karşısında bir kaç saniye düşündüm.

''Verecek cevap bulamaman normal. Çünkü hiçbir şey yapmadık. Sevdiğini bile hissettirmedin...''

Gözlerini benden ayırıp etrafta dolandırdı. Gözleri tekrar beni bulduğunda devam etti.

''Çünkü sevmiyorsun değil mi?''

''Aras..''

''Beni sevmediğini en başından biliyordum. Sadece denemek istedim. İlişkimize bir şans vereyim istedim. Belki seversin diye. Ama sevemedin değil mi?''

''Üzgünüm,'' diyerek kafamı iki yana salladım. Kalbimi saran duygu başka birşeydi. Onu kırdığımı, kullandığımı gösteren bir vicdan gibi.

''Madem sevmiyordun ne diye çıktın benimle?''

Korktuğum soruyla karşı karşıya kaldığımda ne olacaksa olsun artık demiştim.

''Ben.. Yani kabul etmek istememiştim. Sadece ağzımdan bir anda çıktı. Üzgünüm Aras böyle olsun istemezdim.''

''İstemezdin demek. Madem istemezdin o zaman şimdi defol git hayatımdan. Tek derdin popüler olmaktı değil mi? Bu yüzden kullandın beni! Cevap versene!''

''Popülerlikte gözüm olmadığını biliyorsun.''

''Popülerlik için her haltı yapabileceğini biliyorum!''

''Yanlış biliyorsun,'' diyerek mırıldandığımda onu burnumun dibinden çeken güce baktım.

''Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?'' dedi monoton bir biçimde.

''Eski grup üyemizle vedalaşıyorduk koç. İstediği popüleriteye ulaştığında göre artık istediği yere gidebilir!''

Gözlerimden akan damlayla birlikte hıçkırmama engel olamadım.

''Aras tamam. Yeterince üzgün olduğunu görmüyor musun?''

Alayla gülümsedi.

''Timsah gözyaşlarına inanma Utku! Ona nasıl güvendik ki?''

''Üzgünüm,'' dedim istemsizce.

''Boşversene... Yeterki defol git hayatımdan.''

''Tamam. Geri dön hadi,'' deyip onu bize doğru gelen Tuna'ya bırakmıştı. Hıçkırıklarım artarken Utku'nun kollarını hissettim.

''Şşşt ağlama. Tamam,'' gibi beceriksizce teselli etmeye çalışıyordu.

''Böyle olsun istemedim'' dedim yeniden. Bir eli saçlarıma doğru gidip narince okşuyordu.

''Biliyorum,'' diye fısıldadı bu kez. Ve ekledi. ''Artık herşey olması gerektiği gibi olacak.''

Bir kez daha yutkunduğumda kafamı onun kollarının arasından geri çekmiştim.

''Aras'la beraber olmamı istediğini sanıyordum,'' dedim.

Onun şu parfüm kokusunu kendi yakamda hissediyordum bu kez.

''İsteyip istememem neyi değiştirirki?''

Ceketimin kol tarafıyla gözyaşlarımı sildikten sonra yutkundum.

''Çok şeyi.''

Oldu yerde yaklaşık bir dakika bakakalmıştı. Gözlerimin kızarıklığı yanaklarım gibi olmuştu. Yüzümü saklamak için önüme eğdiğimde bana yaklaşan kişi bu sefer Utku'ydu. Bir eliyle çenemi kaldırdı.

''Artık bizim gruptan biri değilsin ve yakınımda da olamayacaksın,'' dedi. Bu ona olan hislerimi bolca gösterdiğimde bir çeşit ifadesi olabilirdi. Cesaretliydim. Bunca olay arasında hala bir umudum vardı.

''Bu demek oluyor ki seni daha fazla özleyeceğim,'' dedim.

Elini çenemden yavaşça çekip cebine geri bıraktığında gözlerini hala ayırmamıştı.

''Beklediğin şeyin imkansız olduğunu görmüyor musun?''

''Evet. Kimse bizi anlamayacak,'' dedim seri bir şekilde. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu.

''Evet... Hiç kimse bizi anlamayacak,'' diye tekrarladı beni.

''Peki biz diye bir şey var mı?''

Sesim hiç olmadığı kadar ümitsizdi bu sefer. Dudaklarımı yaladım hafifçe. Utku bir nefes daha aldı.

''Sanırım biz diye birşey yok ha baş belası?''


Yok diye mırıldandım içimden ama olmayacak diye bir kuralda yoktu.


Bensiz Yapamazsın(Gülsüm Yüksel Kitabı)Where stories live. Discover now