3. BÖLÜM - TOPRAK

3.6K 360 194
                                    




İşte o an İfe afalladı, Bello'a döndü. Bello'da şaşkınlık içerisinde İfe'e bakıyordu ancak onun şaşkınlığı kızın ismini Umi beklerken İfe olmasıydı. İfe tamamen yıkılmıştı. Nasıl olur da babası en sevmediği insanı seçebilirdi. Bu adamla o kısacık yol ona ölüm gibi geldiyse kim bilir bir ömür nasıl çekilebilirdi. Bunu acilen babasına söylemesi, nasıl biri olduğunu göstermesi gerekiyordu. Ama söyleyemezdi şimdi. Kabile reisinin karşısında böyle bir şey söylemek onlara hakaret olurdu. Gene de babasını düşünmek zorundaydı İfe.

- Evliliği 2 hafta sonra yapmaya karar verdik İfe. Seni çok beğenmişler.

İfe artık iyice yelkenleri suya indirmişti. Normal evlilik için bir yılı olurdu ama babası iki haftayı layık görmüştü. Artık yapacak hiçbir şeyi yoktu. Önlerinden beş meşaleli adamlar geçmesiyle konu dağıldı. Kabileler gösterilere çok dikkat eder, en ihtişamlı gösteri onların olmasını isterdi. Babası kabileler arasında en saygın kişi olduğu için onun gösterisi en güzel olmalıydı. Beş meşaleli adamlar, ellerinde bütün meşaleleri döndürerek tutabilen yerlilerdi. Tabi onların yanında akrobatik gösteriler ve Konata yarışları ve bir çok gösterilerde vardı.

- Bakın gösterimiz başlıyor. Buradan ilerleyelim.

Otto, Dabi kabile Reisini daha çok etkilemek için çabalıyordu adeta. Öncülük yaparak kabile reisini gösteriye götürürken mutsuzluk içerisinde olan İfe görünmeden çadırına girdi. Oturur oturmaz ağlamaya başladı küçük İfe. Kızcağız bu adamdan ne kadar nefret ettiğini söyleyemeden babası kabile Reisini etkilemek için uğraşıyordu.

Bu gün olan her şey onu o kadar sarsmıştı ki. Önce bir ışığın çıkmasıyla ağaç kaybolup kolunda bir resim oluşturmuş, arkasından ormanda yuvarlanıp hayatında en nefret edeceği insanla tanışmış, en kötüsü de bu adamla evleneceğini öğrenmişti. Belki de bu kadar derdinin olduğunu görmek bazı kişilerinin dertlerinin ne kadar anlamsız olduğunu görmelerini sağlardı. Ama kimse onun iç dünyasına giremez, nasıl hissettiğini anlayamazdı. Hüzün, isyan, şaşırma, kızgınlık... Belki mutluluk dışında her şey... İç dünyasında çatışan İfe ne yazık ki arkasından gelip çadırına giren Bello'u fark etmemişti bile.

- Senin ismin İfe mi?

Mutsuzluğun içindeki İfe'nin duygu çatışmasına bir his daha eklemiş oldu böylelikle Bello. Kız korkudan yerinde fırlayıp arkasına döndü, sırtını çadırın duvarına yapıştırdı. Bello'nun yüz ifadesinde şaşırma ve kızgınlık duygusu savaşıyordu adeta.

- Sen buraya giremezsin.

- Senin isminin İfe olduğunu neden söylemedin?

Hala ısrarla soruyordu Bello. İfe'nin onu refüze edecek hali kalmamıştı artık. Ağlamaktan kızarmış olan mavi gözlerini devirdi.

- Sana güvenemezdim.

- Şimdi ben sana nasıl güveneyim?

- Güvenmeni istemiyorum. Hem zaten nasıl biri olduğunu anlamamı sağladın.

- Evleneceğimiz için güvenmem lazım.

- Lütfen o kelimeyi söyleme!

İfe evlilik kelimesini kullanmasından o kadar nefret etmişti ki. Gözlerini kapatıp bu kelimeyi aklından silmeye çalışırken Bello ısrarcı tavırlarıyla İfe'i rahatsız etmeye devam ediyordu.

- Evlilik kelimesi mi? Kabul etsen iyi olur. Benim gibi harika biri ile evleneceksin. Sen de fena sayılmazsın tabi.

İfe bu sözleri duyduktan sonra çadırdan dışarı attı kendini. Şenliğin ortasından geçerek babasının yanına oturdu. En azından artık onu rahatsız eden bir Bello yoktu orda. Şenliği izlemeye başladı ancak hiçbir tat alamıyordu. Acilen babası ile konuşmak istiyordu. Şenlikteki sıcak korların üzerinde dans eden adamlar gibi görüyordu kendini. Canı yanıyordu ama yapmak zorundaydı. Babası hayır derse ne yapardı acaba hiç düşünmemişti bile. O kadar düşüncelere dalmıştı ki şenliğin bitmesiyle alkış seslerinin ani girişi onu yerinden sıçramasına neden oldu. Herkes ayağa kalkmış alkışlıyor, sevinç çığlıkları atıyordu. Babası yerinden kalktı, gökyüzüne baktı. Güneş batmış, alacakaranlık kabilenin üstünü kavramıştı. Herkes evlerine gitme vakti gelmişti zira akşamları onları avlayabilecek birçok şey olabilirdi.

FARKLIWhere stories live. Discover now