24.Bölüm -AYNA-

1.2K 106 8
                                    


İnce ve saydam. Ciğerlerim nefessiz, kalbim fazla sessiz. İçindeki kanın üzerinde yüzen çok fazla kelime var ancak hissedebildiğim tek şey ağırlıkları. Bu sefer hiçbiri çığlık atmıyor zihnimin kuytu köşelerinde. Çıkmaz sokaklara çıkan her yol çatlak, her çatlağın üzeri başka çatlaklarla kaplı. Her çatlağın içi kurumuş kanla dolu. Sadece oralarda bir yerlerde nefes almak için didinen bir ruh görüyorum. Hırıltılı ama sessiz. Acı dolu ama sessiz. Bu sessizlik ölümüm olabilir.

Alışılagelmişliğin ben de uyandırdığı bu etki, bunu kabullenme ve hayatımın bir parçası haline getirmem, acıyı bu denli sıradanlaştırmam aslında kendi mezarımı kazmak için toprağa geçirdiğim küreğin ilk havada savruluşuydu. Farkında olmadığım şey kendi kendimi öldürdüğümdü.

İçimde sorgulamam gereken şey; az önce tüm o çirkin sözleri ve kalbimin ortasına baltayı geçiren yetersiz kelimesinin sahibi olan bu gencin kim olduğu. O Tunay Kartal. Kendisi hakkında bildiğim tek şeyin benimle aynı üniversitede Uçak Mühendisliği okuduğunu bildiğim bu gencin söylediği şeyi bu denli umursamam ve burada insanların İstanbul trafiği kadar yoğun bir şekilde geçtiği yerde öylece oturmam saçmalıktan öte bir şey değildi. Ama üzerimde bir ağırlık var ve ben bu ağrılığın altında ezilirken kemiklerimin çıtırdayan seslerini duyabiliyorum. Kuru bir acı, ötesi yok.

Sadece çok fazla şey söylendi. Dış görünüşüm ve karakterim hakkında fazla konuşuldu. Çok fazla kıyaslandım başkalarıyla ancak tüm bunlar hiçbir zaman aniden, durduk yere olmamıştı. Tüm bunları tetikleyen kavgalarım olmuştu. Bugün ortada bunu gerektirecek, Tunay'ın bana onları söylemesini gerektirecek hiçbir şey yoktu. Çoğu zaman hakaret ederdi ki ben de ona ederdim ama bu çok ağırdı. Yetersiz olmak... Sanırım asıl acı olan şey içimde bir yerlerde bu kelimeyi gömmüş olmam ve hayatımı bir bulmaca oyununa çevirmeye çalışan Tunay'ın bunu toprağın altından çıkarıp yüzüme fırlatması.

Kalbimi avutamıyorum. Ağzına fermuar çekmiş beynimin konuşmasını istiyorum ama tek kelime etmiyor. O kadar savunmasız hissediyorum ki... Elimde koca bir hiçbir şey var. Derslerim berbat, güzel değilim ve çevremdeki insanların bana yapıştırdıkları etiketler intiharı tetikleyecek derece de acı verici. Şu an sadece kalbimin sesine odaklandığım için bu denli çaresizim ve yapmam gereken şey onu susturmak.

Okulun yemekhane katında oturduğum köşeden kalkmak için avuç içlerimi tozlu zemine yasladım ve ayağa kalktığımda ellerimi birbirine çarparak tozunu silkeledim. Göz ucuyla bileğimdeki saate baktığımda sabah 11'e geliyordu. Bir iki saattir buradaydım ve Tunay'ın çirkin sözlerinin üzerinden de benden uzaklaşan adım seslerinin üzerinden de o kadar süre geçmişti. Sonrasında sadece ne yaptığımı bilmeden birkaç kat indiğimi ve kendimi hemen bu köşeye sürüklediğimi hatırlıyorum. Ve onun da sonrası bilincimi burada olmaktan uzak tutan acı dolu anılar ve tuzlu kelimeler.

Önümdeki birkaç basamaklık merdiveni inerken gözlerim hemen ileride yemekhane kapısının yanına broşür takan kıvırcık saçlara takıldı. Bu Taner'di. Ağzıyla bandı kesip broşüre yapıştırırken yanındaki ondan birkaç santim kısa, uzun siyah saçlı, minyon tipli kız da broşürleri uzatarak yardımcı oluyordu. Ona doğru bir iki adım atarken Tunay'ı ve söylediklerini zihnimin öteki tarafına ittim. Taner bir broşür daha yapıştırdığında göz ucuyla broşürün üzerinde yazanlara baktım. Bahar Şenliklerinde sahne alacak ünlülerin isimleri yazıyordu.

''Taner?'' dediğimde sesim güçsüz de çıksa Taner hafifçe irkilerek bana döndü. Aynı şekilde yanındaki kız da döndüğünde gözlerim sadece kemik gözlüklerinin gerisinden bana bakan Taner'deydi.

''Aden?'' Yüzüme dikkatlice baktı. ''Nerelerdesin? İki gündür okulun her yerinde seni arıyordum. Öğrenci işlerinden zorlukla numaranı aldım, seni aradım ama ulaşamadım.'' Tek kaşımı kaldırdım.

BUĞULU KANTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang