14.Bölüm -BAŞLANGIÇ-

2.1K 150 26
                                    

Medya: Ed Sheeran-Photograph 




Duygu katmanlarının sıkılaşıp göğsümün ortasına yapıştığı o zaman diliminde mantığım işlevini yitiriyor. Ya da o duygular mantığımı da ele geçirip korkularından, endişelerinden, üzüntülerinden, acılarından ve diğer tüm çaresiz hislerinden onun üzerine de serpiyorlar. O an bir şeylere ya da birilerine sığınma ihtiyacı hissediyorum. Genellikle sığınacak birilerini bulamıyorum ve bu eksiklik beni kitaplara, şarkılara ya da benliğimi yitirecek türden fiziksel bir acıya sürüklüyor.

 Şu an acı çekmiyorum. Çünkü benliğimin artık kabul ettiği bu his bir parçam haline geldi ve kırıcı kelimeler baş göstermediği sürece o sızı morfin etkisindeki bir dikiş gibi öylece duruyor. Ama şu an beni acıdan daha çaresiz gösteren duygularla iç içeyim. Korku ve endişe. Bu iki kavramın beraberinde getirdiği sığınma hissi ve bu hissin arkasındaki koyu gözler, soluk dudaklar, siyah saçlar, açık ten.

 Onunla ilgili kaçındığım, uzak durmaya çalıştığım her şey dönüp dolaşıp bana yapışarak beni bir şeylere mecbur ediyordu. Arabasına binmemek konusunda direndiğimi hatırlıyorum, binmiştim. Ondan defalarca kaçtığımı hatırlıyorum, yakalanmıştım ve son darbe; onun grubu adına münazaraya katılmamak adına olan direnişimi de diğerlerinden daha uzun ve daha kararlı sürmüş olmasına rağmen sadece birkaç dakika önce dolaylı yollardan da olsa kaybetmiştim.

 Tunay'ın eli dirseğime dolanmış bir şekilde Konferans Salonunun çıkışını tutan adama doğru yürürken yüzüne baktım. Rahatlığı beni rahatsız edecek kadar baskındı ve benim onun aksine olan rahatsızlığım arkadaki kavgadan bir şeyin kafama fırlayacağını düşünecek kadar yoğundu. Tunay kolumu bırakıp adama doğru giderken beni sadece birkaç adım gerisinde bırakmıştı. Kavga şu an koca Konferans Salonunun en uç köşesinde kesik kesik devam ediyordu. Birkaç kişi çok fazla konuşunca kendini yerde buluyor, küfür yiyor ve ardından hararetli tartışmalar eşliğinde yeniden kalkıyordu. Olayın dışarıdan görünen yüzü bir kavgaya nazaran bile kesinlikle normal değildi. Tunay kapıda duran iri cüsseli gencin önünde stabil bir şekilde durdu.

''Kapıyı aç, çıkacağız.'' Tunay düz bir sesle net bir şekilde istediğini ifade ederken hemen arkasındaydım. Kulaklarım Tunay'da gözlerim ise gencin sıcaktan biraz kızarmış ve terlemiş yüzündeydi. Bu kadar basit olmayacağının belirtisi gencin kalkan kaşları oldu.

''Gidip polis çağırmayacağınızı nerden bileyim?'' dediğinde Tunay sıkılmış bir tavırla ensesini kaşıdı ve elini ensesinde tutmaya devam etti.

''Polisi çağırmaya hacet var mı?'' Tunay alaylı bir tavırla gülümserken omzumun üzerinden eliyle kavga edenleri gösterdi ve önüne dönerken elini kısacık bir an omzuma koyup hafifçe sıktı. Öyle ki dokunuşundan silkelenmeme bile gerek kalmadı. Ayrıca Tunay polisi çağırmaya gerek olmadığı konusunda haklıydı. Bu okulda ne zaman bir olay olsa polisler zaten anında burada bitiyorlardı. Bunun tecrübesini yaşamıştım. Sevgili okulum başarılarıyla bilindiği kadar kavgalarıyla da biliniyordu.

''Polisin gelişini hızlandırmaya hacet var mı?'' Gençte aynı alaylı tavırla gülümserken Tunay'ın kelimelerinden çalmıştı. Tunay gergin bir tavırla ensesindeki kısa siyah saç uçlarını çekiştirdi.

''Aç şu kapıyı.'' Tunay aynı mekanik sesle üstelediğinde genç kapıya iyice yaslandı. Gergin bir nefes verdim.

''Açmam için bir sebep söyle.'' Genç gözlerini kısmıştı ve uzun kirpiklerinden dolayı göz bebeklerinin tamamı görünmüyordu.

BUĞULU KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin