21. Bölüm

54.8K 2.8K 127
                                    

Merhabalar! Ben huysuzluğumla geldim çünkü çok hastayım!

Kocaman öpüldünüz, sevgilerimle...

Keyifli okumalar ve yorumlarınızı bekliyorum!


***


Minel karşısındaki adamın gözlerinin içine bakıyordu sinirle. Bir hafta boyunca düşünmüş durmuştu. Ne demesi gerektiğini bilmeyerek çoğu zaman sinirden ağlamış, kimi zaman ise üzüntüsünden içine kapanmıştı. Sonunda karşısına geçip, her şeyi açıkça sormak isteyerek önce yıkık halini değiştirme kararı almıştı.

Üzerindeki ölü toprağı atıp, önce kendine gelmiş. Ardından eski haline dönerek kendini hiçbir şey olmamış gibi mutlu göstermeye çabalamış, başarmıştı da. Kendine geldiği anda Cesur ile konuşup onunla görüşmek istemiş, Cesur ise bunu kabul etmişti. Sonunda büyük gün gelmişti, bir haftanın sonunda Cesur'un evinde göz göze oturuyorlardı.

Mutfaktaki oturma grubunda, aralarında sadece masa vardı ve Minel kollarını kendine dolayarak bakıyordu ona. Cesur onu ne çok özlediğini düşünerek iç çekip, gülümsedi. Ne konuşmak istediğini merak ediyordu aslında. Onun sesini bile özlemişti işin gizli yanı...

"Dinliyorum seni sevgilim..." diyerek gülümsedi Cesur. Ne var ki Minel gülümseyemiyordu bile. Derin bir nefes alıp sıcacık sesine tezat düşen buz gibi bir tonla sordu.

"Beni kandırdın. İyi bir adam gibi gösterdin kendini ama yalan söyledin. Sen birilerini vurdun. Beni sevmediğini, sadece benimle tensel bir ilişkin olduğunu belirttin. Sen nasıl bir pislik yaptın böyle?" dediğinde Cesur'un rengi atmıştı. Ağzını açtıysa da sesini çıkaramadı ve geri kapattı. İç çekerek zorlukla gülümsedi.

"Sevgilim, sen ne diyorsun?" deyip endişeyle tebessüm ettiğinde Minel avucunu masanın sert zeminine vurarak başını öne eğdi ve meydan okuyan bakışlarını sevdiği adamın gözlerine dikti.

"Ben her şeyi duydum, her şeyi gördüm diyorum Cesur Bey!" diyerek var gücüyle bağırıp ayağa kalktığında Cesur hızla onu kolundan yakaladı ve kendine çekip sarılırken "Dinler misin hayatım?" diye fısıldadı fakat Minel öyle güçlü bir şekilde itti ki onu Cesur acı ile sendeledi.

"Bana dokunma sakın!" diyerek bağırdığında masada duran çay bardaklarını eliyle savurdu. Hızını alamadı, canını yakan histen kurtulamadı ve masadaki süs olan bibloları da teker teker yere fırlatıp Cesur'un gözlerine baktığında Cesur sinirle bağırdı.

"Dinle Minel! Sadece dinle!" dedi. Artık dolmuştu Cesur. İçinde bulunduğu durum nefes almasını bile engelliyordu. Artık buna bir son vermeliydi. Bu yüzden içinden taşan her şeyi söyledi. Söylemesi gereken, gerekmeyen... Sadece doğru olan şeyleri anlatmak istedi.

"Her gün, yaşadığım her gün, nefes aldığım her günün sabahına ben gözlerimi babamın gelecek umuduyla açtım! Çünkü öldüğüne inanmak çok zor! Düşün Minel! Küçücüksün... Göstermiyorlar sana onu... Korkarsın diye. BEN BABAMA HASRETİM YILLARDIR!" diyerek sonunda kükrediğinde Minel nefes nefese bakıyordu ona.

"Yedi yaşındayım. Acı bir telefon sesi kulaklarımda yankılanıyor. Öyle acı ki... Hiçbir şeyden habersizce yatıyorum yatağımda. Tuncel baba... Rakıyı seven adam içemiyor bir türlü. Bense onu şaşkınca izliyorum. Telefon hala çalıyor o vakit... Kimse cevap vermiyor," deyip yutkundu. Sözleri acıydı, kendine acı veriyordu hep.

"Bu defa ritim değişiyor. Başka bir telefon çalıyor canlı bir tonda. Sesi yine acı gibi yayılıyor odada. Kimse duymuyor mu diye düşünüyorum, oysa ben duyuyorum. Sonra... Sonra herkes yatıyor yatağına. Kocaman bir odada yalnızım. Yine çalıyor telefon. Yenge açıyor telefonu bu defa. 'Alo' diyor dinliyor. Bana bakıyor. Tuncel babayı çağırıyor, o alıyor telefonu. 'Alo!' diyor bağırarak. Dinliyor. Sendeliyor. Gözleri doluyor. Yutkunuyor. Korkuyorum. Tuncel babaya bir şey oluyor," derken gözleri boşluğa dalmıştı. Sanki o ana geri dönmüştü Cesur.

KOR KIZILI #wattys2022Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz