18. Bölüm

65.6K 2.9K 170
                                    

Merhabalar!

Yorumlar azaldı mı ne? Biliyorsunuz ki sizin yorumlarınız bana bu hikâyeyi yazdıran. Hiçbir zaman oy ve ya yorum sınırlaması yapmadım, yapmam da. Kimseye "Yorum yoksa, oy yoksa hikaye de bölüm de yok" demem. Çünkü ben yazdıkça motive oluyorum, sizin yorumlarınızı ve eleştirilerinizi okudukça kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Bu sebepten dolayı "Küçük, kısa da olsa görüşlerinizi bildirirseniz beni dünyanın en mutlu insanı yaparsınız."

Özellikle de bu bölüm için görüşlerinizi merak ediyorum açıkçası çünkü benim içime sinse de sizin ne düşündüğünüzü merak ediyorum.

Bölüm şarkımızla beraber okumanızı öneriyorum. Yasmin Levy - Naci En Alamo (Medyada yer alıyor)

Keyifli okumalar!


***


Gün henüz aydınlık yüzünü göstermemişti ama Cesur doğmakta olan güneşin kızıllığını izliyordu. Derin bir nefes aldı zorlukla. Aslında her düello öncesi böylesine sıkılır, nefes alamadığını hissederdi. Her düello öncesi sanki bir daha bu eve adım atamayacakmış gibi gider, evine geri döndüğünde ise alamadığı nefesin yeniden ciğerlerine dolduğunu hissederdi. Yine öyle bir gündü ve eve dönmeyi her şeyden çok istiyordu.

Sebep çoktu hem. Sevdiği bir kadın vardı artık. Kendine vurduğu her keti yıkmak için bir an içmişti. Sevdikleri vardı. Babası bildiği adam, kardeşi bildiği Rıfat vardı. Hatta her ne kadar hapse yeniden girecek olsa da Şeref vardı. Eve dönmesi için birçok önemli sebep varken, dönmemek işten değildi.

Tüm gücünü kullanacaktı. Kendini asla ama asla sınırlamayacak, anbean yükselen öfkesini orada ortaya çıkaracaktı. Bileği asla yere değmemişti, hiçbir zaman da gücünden kuşku duymamıştı ama bu defa hem gücünü sorguluyor, hem de yenilmemesi gerektiğini aklına kazıyordu.

Yenilmek... Normal bir yenilgi değildi bu. 'Pes ediyorum' deyip çıkamazdı oradan. 'Senin olsun ne varsa' deyip kurtulamazdı. Tek bir yenilgi vardı; ölüm. Karşı tarafın bileği bükülüp, kanı toprağa karışmadıkça yenilmiş sayılmazdı. Aynı şekilde bileği büken ve kanı akıtan da yenmiş olmazdı. Cesur, ölmemek için değil Minel ile güzel bir gelecek için mücadele etmeye hazırdı.

Aslında Tuncel babanın oluşu ona güç verecekti ama bir yandan da kaybedersem, beni oradan çıkarak adam o daha önce kendi oğlunu çıkardı ölü bir halde bunu ona yapamam diye düşünüyordu. Bir sebepti aslında Cesur için. Orada yenilmemek için bir başka sebepti. Şeref'in başını yakmamak için sağ çıkmalıydı. Rıfat'a bir kardeş acısı daha yaşatmamak için sağ çıkmalıydı. En önemlisi Minel'e bir eş, can acısı yaşatmamak için oradan sapasağlam çıkmalıydı.

Belinde hissettiği parmaklar ile usulca başını eğdi ve Minel'in bir kedi misali kendine sokuluşunu izledi. Kumralla sarının karıştığı saçlarına dudaklarını dayadı ve bir öpücük bıraktı. Elleri naif teninde gezerken, birçok kısmın morardığını görünce iç çekti. Kendisini nasıl kaybedebilmişti? Ona zarar vermekten korkarken, onda izler bırakmıştı. Ellerini usulca dolandırdı o izlerin üzerinde.

"Acımıyor ki," diye fısıldayan Minel sevdiği adamın parmaklarının dokunduğu yerleri izliyordu. Boynunda, gerdanında hatta göğüs oyluğundaki morluklar utandırmamıştı onu. Neden utansındı ki, hem kimden utanacaktı? Sevdiği adamdan mı? Asla! Onunla geçen vakit öylesine hoşuna gidiyordu ki, hiç bitmesin istiyordu. Bir hafta nasıl dayanacaktı şimdi! İstemiyordu Cesur gitsin.

KOR KIZILI #wattys2022Where stories live. Discover now