1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"

Start from the beginning
                                    

İşin asıl komik tarafı, yemeklerden numuneler alıp inceleme yapılmasını sağlayacak, şefleri kontrol edecektim. Yemek yapmaktan zerre anlamayan Narin, usta şeflere caka satacak, ortalıkta korku fırtınaları estirecekti. Hayatın cilvesi!

Bugün de yeni işimi Süt'le kutlamaya karar vermiştim. Son zamanlarda kendimi bu iş arama telaşına kaptırmış, iyice eve hapsetmiştim küçük oğlumu. Tasmanı takmış, ipini de sımsıkı tutmuş onu gezdirdikten sonra yorulmuş, parkta biraz dinlenmeye karar vererek bir banka çökmüştüm.

Süt, benden uzaklaşamadan bir süre daha gezinip en sonunda tam önüme oturdu ve kuyruğunu sallamaya başladı. Gözlerini de en sevimli halinde bana dikmişti. İşte bu da Süt'ün bir şeyler isteme pozuydu.

Annem Süt'ü bana benzetirdi. Sadece bu oyuncu hallerinden dolayı değil, görünüş olarak da. Hak vermemek de elde değildi ona. Süt'ün beyaz kıvırcık tüyleri benim açık kahverengi, kıvırcık saçlarıma, koyu kahverengi gözleri, benim gözlerime benzerdi. Hatta ufak tefek oluşumuz bile benzerdi. Hık demiş burnumdan düşmüştü en doğru ifadeyle.

"Demek biraz serbest dolaşmak istiyorsun küçük adam."

Gerçekten anlamış olabileceğini düşündürecek şekilde doğruldu, dilini çıkardı ve kuyruğunu daha hızlı sallamaya başladı.

"Ama fazla uzaklaşmak yok, bir tur atıp beni meraklandırmadan döneceksin."

Çevresinde bir tur döndü heyecanla. Yok, yok, kesinlikle anlıyordu beni.

"Tamam, o zaman, uslu bir çocuk ol," dedikten sonra tasmasından ipin kancasını çıkardım. Minnettar bir bakış attıktan sonra, burnunu yerden ayırmadan hızlı adımlarla uzaklaştı. Ben de biraz yayılarak oturduğum parka, çevrede benim gibi güzel günün tadını çıkarmaya gelmiş insanları izlemeye koyuldum. Keyfim yerindeydi. Aylar süren hiçbir işe yaramama halim en sonunda bitiyordu. İnsanı delirtebilecek bir haldi. Bittiği için şükrediyordum.

Ben orada güneşin tadını çıkaradurayım, Süt'ün gidişinin üzerinden benim izin verdiğimden daha fazla zaman geçmişti. Genelde onu böyle serbest bıraktığımda benden fazla uzaklaşmadan, beni gözünün önünden kaybetmeden çevrede dolanıp hemen dönerdi. Yerimde doğruldum, çevreme bakındım ama onu göremedim. Telaşa kapıldım hemen. Hızla yerimden kalkıp adını seslendim ve akabinde insanların şaşkın bakışlarının hedefi oldum. Siz ortalıkta "Süt!" diye bas bas bağıran bir kız görseniz ne düşünürdünüz? Ben herhalde zavallı süte çok aşermiş derdim.

Kalbim hızla atarken onu kaybetme korkusu hemen yakama yapışmıştı. Çocuğum olsa o kadar severdim herhalde. O yüzden o anda da çocuğunu yitirmiş bir anne kadar telaşlı bir haldeydim. İyice korkmaya başlamıştım ki büyük bir kavak ağacının arkasından dikkatimi çeken bir homurtu yükseldi.

"Hoşt, seni yaramaz hayvan!"

Ne olduğunu anlamak için baktığımda ise beklemediğim bir manzara ile karşılaşmıştım.

Süt, spor giyimli, iri yarı bir adamın paçasından tutmuş, hırıldayarak çekiştiriyordu. Beklemediğim bir manzaraydı, çünkü Süt her zaman uysal bir köpek olmuştu ve onun bugüne kadar birilerine havlamaktan öteye geçip bu şekilde saldırdığına hiç tanık olmamıştım.

"Süt!" dememle birlikte hırıltılarını kesip boncuk bakışlarını bana çevirdi ama paçayı hala tutuyordu.

"Bu hayvan sizin mi?"

Adamın esmerliğe yakın teni sinirle gerilmiş, biraz çekik gözleri de sinirle alevlenmişti. Katı bir ifadesi, keskin yüz hatları vardı ve bu adamı biraz da ürkütücü hale getiriyordu. Acaba Süt neden böyle saldırma ihtiyacı duymuştu? Aslında saldırma ifadesini kullanmak da biraz komik geliyordu, çünkü adamın paçasını çekiştirmekten daha öteye gidemeyen bücür bir köpekti Süt.

Kollarımı kavuşturup kaşlarımı kaldırdım.

"Ona hayvan demeyin, adı var onun. Süt."

Aslında özür dilemem, köpeğimin normalde çok uysal olduğunu ama neden şimdi bu şekilde davrandığını anlamadığımı ifade etmem gerekirdi. İlk anda bunu planlamıştım ama adamın üstten bakışları ve de Süt'le ilgili neredeyse nefret düzeyinde bir kızgınlıkla konuşması hoşuma gitmemiş, savunma pozisyonuna geçmeme neden olmuştu.

"Et midir süt müdür her neyse, çekin şunu."

Derin bir nefes verirken hafiften ben de sinirlenmeye başlamıştım. "Gel oğlum," diyerek yanıma çağırdım Süt'ü ve o paçayı bırakıp bana doğru koştuğunda eğilip kucakladım.

"Köpeğinize sahip çıksanız iyi edersiniz," dedi adam paçasını silkelerken. Pek de bir zarara uğramamıştı aslında.

"Siz de paçanıza sahip çıksanız iyi edersiniz," derken ne düşündüğümü bilmiyordum ama altta kalmak da istemiyordum. İnsan evladını ne pahasına olsa korur değil mi? Anne yüreği işte, her zaman o haklıdır benim gözümde.

Sinirli bakışlarını dosdoğru bana yöneltirken bir geniş adımda yanımda bitti. Neredeyse iki katımdı ve ufacık boyumla onun gözünde ezilmesi kolay bir sinek gibi görünüyor olmalıydım. Az yiyen bir insan değildim, hatta yemek yapma beceriksizliğime rağmen fazlasıyla obur biriydim ama kilo almama gibi bir problemim vardı. Diğer kadınlar bunu bir nimet olarak algılayabilir ama insan doğasına aykırı bir durum.

"Hem suçlusunuz hem de güçlü. Özür dilemeniz gerekirken zeytinyağı gibi üste çıkıyorsunuz," derken gerçekten de beni ezecekmiş gibi bir celalle bakıyordu.

"Süt çok uysal bir köpektir," dedim kelimelerin üstüne basa basa. "Şu ana kadar hiç kimseye size yaptığı davranışı göstermedi. Yani, bu kadar sinirlendiyse, hak etmişsinizdir." Evet, Narin çok iyi gidiyorsun. Az sonra adam seni Süt aromalı Narin yahnisi yapacak ama haberin olsun.

Süt beni destekler gibi yüzümü yaladı, aferin annem, bastır, der gibi de neşeli bir ifade vardı minik yüzünde. Ama biz iki ufaklık bu adamla baş edemezdik. Bizimki eksiksiz budala cesaretiydi.

"Ben öylece otururken, paçamı çekiştirmeye başladı. Hiçbir şey yapmadım."

"Yapmışsınızdır bir hödüklük."

Ah hadi ama sus. Bazen kendimi tutamıyordum ve çok kabalaşıyordum. Ablam şu halimi görse yaşıma başıma bakmaz, dilime en acısından biber sürerdi. Ben de pişman olmuştum ama iş işten geçmişti bir kere. Adamın sinirlenmesini bekledim ama o alaycı bir şekilde gülümseyerek beni şaşırttı.

"Senin gibi bir bücürden beklenmeyecek laflar. Biraz boyuna baksana konuşurken."

Ağzımı bile açamadan daha geniş sırıttı. Resmen benimle dalga geçmesi için çanak tutmuştum. Uslu uslu geçip gitsem oradan hiç sorun olmazdı, değil mi?

"Her neyse," dedi adam sırtını dönerken bana. "Çocuklarla uğraşacak vaktim yok."

"Benim de senin gibi hödüklerle uğraşacak vaktim yok!" dedim kendimi tutamayarak ama adam omuzlarını silkip umursamadan yoluna devam etti. Umursanmamak sinirimi bozuyordu ama ne yapacaktım? Tarzan gibi boynuna atlayıp koca adamla kavga mı edecektim?

Süt de giden adamın arkasından hafifçe hırladı. Tam anasının oğlu.

Çatık kaşlarla izledim adamı gözden kaybolana dek. İki elini ceplerine yerleştirmiş, sallana sallana giderken hala gidip birkaç laf daha etme isteğimle savaşıyordum.

Tamamen kaybolduğunda ise derin bir nefes verip Süt'ün gözlerinin içine baktım.

Bugün benim iyi günümdü, yeni bir işe başlıyordum ve bu saçmasapan olayı, bu haddini bilmez hödüğü de kafaya takmamalıydım. Sonuçta bir kere gördüğüm, deve misali cüssesi büyük beyni fıstıktan küçük adamı takmamalıydım. Ah, gerçekten sinirlenmiştim işte ama sonuçta bir kere karşılaştığım, sinir bozucu biriydi işte.

Sen öyle zannet, dediğinizi duyar gibiyim.







ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now