ÖZEL BÖLÜM: Her şey ortada

7.8K 363 143
                                    

Yoğun ısrae, istek ve eleştirileriniz bu özel bölümü yazıp sizi daha da aydınlatmamı sağladı. Umarım kafanızdaki soru işaretlerini silmiştir bu bölüm. Yorumlarınızı bekliyorum. Yazarken çok keyif aldım. Umarım sizde okurken keyif alırsınız.
Yeni hikayem Sarı Savaşları'na da bakmanızı isterim. Eleşiri, yorumlarınızı eksik etmeyin. Teşekkür ederim.
İyi okumalar

Selin'in ağzından;

Uyandığımda başımın ağrısı vücudumu esir almıştı. Her yerim acı içinde ağrıyordu. Gözlerimi kırpacak hali bile zor buluyordum. Burnumda dayanılmaz hastane kokusu, koluma bağlanan serum ve saçlarımın diplerindeki acı beni daha da sıkıntıya sokuyordu.
Beyaz ve mavinin yoğun olduğu basık odada kimsenin olmayışı beni meraklandırmıştı. Ellerimden destek alarak yavaşca yatakta doğrulmaya çalıştım. Çalıştım çalışmasına da vücudumun ağrısı buna izin vermedi. Acı içerisinde kendimi zorlamayı bırakıp derin derin nefes almaya başladım. Karnım inip çıkıyordu bu bile nefes almakta zorlaştırıyordu beni.
Kapının birden açılmasıyla gözlerimi giren kişiye yönelttim. Hemşire gelmişti. Giydiği beyaz önlük yüzünün solgunluğuna karışmıştı.
"Geçmiş olsun. Şimdi daha iyi misiniz?" diye sordu ince ve sevecen ses tonuyla. O solgun beyaz yüzü yumuşamıştı. Serum poşetine bir kaç kere dokunduktan sonra bana doğru döndü.
"Değilim, her tarafım ağrıyor." dedim. Ses tonum bile değişmişti. Kısılmıştı. Güçlükle çıkıyordu.
"Ağrı kesici vereceğim şimdi. Hafifleyecek ağrıların. Ee tabi zor bir kaza geçirdin." dedi ve odanın sağında bulunan ilaç dolaplarına yöneldi.
"Tam olarak neyim var benim?" dedim yutkunarak. Kötü bir şey duymaya halim yoktu. İstemiyordum. Hemşire de cevap vermemeyi seçti. Zaten kötü bir şey olsa yaşamazdım düşüncesi geçti aklımdan. Aklımda olan tek bu değildi, birden Melih gelmişti. "Melih." diye mırıldandım. "O iyi mi?" dedim tüm gücümle konuşmaya çalışarak.
"Sizi hastaneye getiren gençten mi bahsediyorsunuz?" dedi hemşire ve elindeki iğneyle serumun başına doğru geldi.
"Evet , evet. O. O dur yani." dedim telaşlanarak.
"Beyfendi hakkında bir bilgim yok. En son sakinleştirici verilmişti." seruma ilaç karıştırdı.
"Siz biraz dinlenin." dedi ve odadan çıktı.
Çıktığı anda kapının arkasından gelen sesler çoğaldı, çoğaldı. Odanın kapısı bir hışımla açıldı ve annem ile babam girdi. Odanın basıklığı birden yok oldu, mavi beyaz duvarlar renklendi. O pis hastane kokusu yerini annemin ve babamın parfüm kokusuna bıraktı. Her şeyin bu kadar basit olduğunu gördüm. Birden bütün sıkıntıların çözüleceğiydi bu. Annemin bozulmuş maşalı saçlarını görünce gülümsemeye çalıştım. Babamın kirli gömleği beni hiç bu kadar üzemezdi. Ne hale sokmuştum onları.
Annemin ağlamaktan şişmiş gözleri bana yaşlı yaşlı bakıyordu. Babam yatağımın kenarına oturmuş ellerimi tutuyor, ve titreyen sesini zorlukla düzeltmeye çalışıyordu.
"Merhaba." dedim gülerek. Diyecek bir şey bulamadım. Onları öyle perişan görmeyi beklemiyordum.
"Kızım iyi misin sen?" dedi annem ve saçlarımı okşamaya başladı. Saçlarım ne kadar acısa da "Dur." diyemedim.
"İyiyim anne. Panik yapmayın ya. Buradayım işte." dedim esprili bir şekilde. Aslında içim kan ağlıyordu. Annem dikkatle eğilip alnımdan öptü.
"O, seni getiren çocuk." dedi babam meraklı bir sesle. Birden içimi bir korku sapladı. Melih'i öğrenmişti. Sevgili olduğumuzuda mı öğrenmişti acaba?
Annem gözlerini kocaman açınca babam da, "Tamam, tamam." diyerek geçiştirdi konuyu. Ama ben geçiştirmemiştim, geçiştirememiştim.
"Abim nerede ya? Gelmedi dimi. Bir insanın abisi böyle olabilir mi ya? Görüyorsun dimi anne sonra bana kızma." dedim. Abime baya alınmıştım. Müge ile geziyordur şimdi. Kardeşi burada hastane odasında...
"Selim burada Selin." dedi annem, sonra da babamla bakıştılar.
"Niye gelmedi o zaman?" dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Biz çıkalım artık. Arkadaşlarını gör sıkılmışsındır bizden." dedi Annem ve babamla kapıya doğru yöneldiler.
"Anne ne diyorsun sen? Gelip oturun işte." Ani çıkışlarımdan birini yapıyordum. Eski Selin geri dönmüştü. Annem kapıyı açtı ve kapının arkasından bana bakan gözler gördüm. Seren, Emre, Göktuğ, Nisa, Nazlı. Hepsi buradalardı. Şuan benim gururumla başbaşa kalmam gereken bir zamandı.
"Göktuğ gelir misin?" dedim. Hepsi birbirine bakakaldı. Göktuğ kapıdan bir adım attı ve diğerlerine bir şey mırıldandı. Annem ve babamı odadan çıkardı, kapıyı kapattı. Şuan tek Göktuğ'a ihtiyacım vardı. Çünkü o benim yanımdaydı. Nisa bile benim yanımda değilken o vardı.
"Oo, Selin hanım. Bugün çok da şık gözükmüyorsunuz." diyerek yatağımın yanına oturdu Göktuğ. Yaptığı mimik hareketleri keyfimi yerine getirmişti.
"Öyle mi Göktuğ bey? Siz de pek şıksınız. İstemezsiniz yanınızda beni." dedim gülerek. Göktuğ, çektiğim acıyı hafifletmişti.
"İstemem tabi." dedi Göktuğ gülerek. Yanağımı sıktı.
"Ama böyle tontiş yanaklı bir kızı yanımda gezdirebilirim." dedi dudağını büzerek.
"Hıı." gözlerimi devirdim. "Bırak yanağımı!"
"Tamam, tamam kızma." yanağımı bıraktı."İyi misin? Bir şeye ihtiyacın varmı?" diye sordu ciddiyetlikle.
"İyi miyim?" dedim ona.
"İyi misin?" dedi tek kaşını kaldırarak.
"İyiyim, iyiyim." dedim gülerek. O da güldü.
"Onların ne işi var burda?" dedim Göktuğ'a. Neyden bahsettiğimi anlamıştı.
"Perişan oldular. Dost, kara günde belli olurmuş." dedi.
"Affedemem onları." dedim gözlerimi kısarak.
"Affedersin, affedersin." dedi ve kapıya doğru gitti.
"Göktuğ, gitme ya daha muhabbet edelim." diye bağırdım arkasından.
"Bağırmana gerek yok hala buradayım." dedi Göktuğ ve kapıyı açtı. Eliyle 'Gelin' işareti yaptı ve birden içeri bizim eski tayfa girdi. Hepsi bana yalvarırcasına bakıyordu. Düzensiz bir şekilde yanyana dizildiler. Emre'nin gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamadım dese bile inanmazdım. Seren, Nisa ve Nazlı zaten gözleri şişik bir şekilde önümdeydiler. Hatta Seren hala ağlıyordu. Göktuğ ise hiçbir şey olmamış gibi mavi gözlerini bana dikmişti.
"Herkes ağlamış bi sen mi ağlamadın?" dedim Göktuğ'a. Ortadaki gergin havayı dağıtmak istedim. Ama o gergin hava dağılmadı. Kimse gülmedi.
"Bende ağlamadım Selin. Böyle ağladı falan diyeceksen çıkıyorum ben odadan." dedi Emre ve kapıyı gösterdi. Herkesin yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
"Tamam, tamam ağlamadın." dedim Emre'ye gülerek.
"Böyle imalarda bulunacaksan çıkıyorum ben." dedi Emre gülerek. Bende gülümsedim.
"Selin. Beni. Affet." dedi Seren ve yanıma gelip salya sümük bana sarıldı.
"Seren, çık şurdan burnunu üstüme sildin." dedim ve onu ittim. Seren daha sıkı sarılınca artık vücudumdaki kemiklerin battığını hissettim.
"Alın şu kızı." dedim zorlukla. Emre, Seren'i belinden tutup benden ayırdı.
"Sarılmayın bana. Kemiklerim batıyo." dedim güçlükle çıkan sesimle.
"Selin çok, çok özür dilerim." dedi Seren ve daha da şiddetli ağlamaya başladı.
"Tamam affettim hepinizi." dedim gözlerimi devirerek.
"Ciddi misin?" dedi Nazlı. Başımı salladım.
"Senden çok özür dilerim Selin. Sana yanlış yaptım." dedi Nisa.
"Tamam unutalım bunları." dedim ve gülümsedim.
"Erkekler çıksın da baş başa konuşalım." dedi Seren ve bana kaş göz işareti yapmaya başladı.
"İyi hadi biz kantince oturuyoruz." dedi Emre ve Göktuğ ile birlikte odadan çıktılar. Seren sağıma, Nisa soluma Nazlı da ayak uyuma oturdu.
"Ne oluyor ya?" dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Olaylar olaylar..." dedi Nisa.
"Hani anlatmayacaktık?" dedi Nazlı.
"Neyi anlatmıyorsunuz? Anlatın hemen!" dedim. Üçüde birbirine baktılar. Seren yapmacıktan öksürerek konuşmaya başladı.
"Baban Melih'i dövecekti. Elinden zor kurtardık. Hele Göktuğ ve Emre... Yani olmasaydık Melih bugün sağ çıkmayacaktı." dedi Seren.
"Babam Melih'i öğrendi mi?" dedim meraklıca.
"Arkadaşın olarak biliyor. Seninle orda karşılaşmış. Harbi nasıl oldu detaylıca anlatıcaksın." dedi Nisa. Gözlerimi devirdim.
"Şoku söylüyorum. Abin ile Melih kavga ettiler. Biz o sırada buz almaya gitmiştik. Geldiğimizde bir baktık Melih yerde abin de Melih'e tekme atıyor." dedi Nazlı. En çok Nazlı'nın dediklerine takılmıştım. Abimi o kadar suçladım birde... Ben çok kötü bir kardeşim.
"Abim şuan iyi mi?" diye sordum.
"İyi, iyi ikiside." dedi Seren. İçim rahatladı. Ama abimi görmem lazımdı.
"Melih sürekli başında bekledi." dedi Nazlı.
"Şuan nerede?" diye sordum.
"Şuan ağrı kesici verdiler. Uyuyor." dedi Seren.
"Kendimden nefret ediyorum." dedim.
"Sen şu kazayı anlatsana." dedi Nisa. Artık onlardan bir şey saklayamazdım.
"Bu Melih beni kız arkadaşlarıyla dolu eve götürdü."
"Ne?" dedi Seren ve gözlerini Nazlı'ya dikti. Hepsi birbirine bakakalmıştı.
"Bunlar bana eziyet yaptılar işte. İçeceğime bişeyler attılar. Neyse en son beni baya bir benzettiler. Bende o kılıkla dışarı attım kendimi. Arkamdan da Melih koşarak geliyordu. Bende işte önüme bakmadan koşa koşa... Öyle işte." dedim. Sesim titremeye başlamıştı.
"Canım ya..." dedi Seren ve elimi tuttu.
"Kızlar. Melih'i gönderin burdan. Ondan ayrılacağım. Sevmiyorum onu. İstemiyorum." dedim gözlerimi hepsinden kaçırıyordum.
"Gerçekten sevmiyor musun?" dedi Nisa. Bunu kendime, kalbime inandırmak zorundaydım.
"Evet. Sevmemek zorundayım. Hayatıma zarar veren birini sevemem." dedim.
"Sevme. Yaptıklarına baksana." dedi Nazlı.
"Sevmiyorum zaten." dedim. Bunu tekrarlamam lazımdı. Yoksa buna inanamazdım, o da inanmazdı.
"E, şimdi Melih senin peşini bırakmaz. Ona doğru düzgün bir yalan söylemen lazım. Bana bunları yaşattın senden ayrılıyorum diyemezsin. Özür diler, yalvarır." dedi Seren.
"Napıcam. Nasıl hayatımdan uzaklaştıracağım Melih'i?" dedim.
"Şey mi yapsak... " diye mırıldandı Nisa.
"Ne mi yapsak? Lafları geveleme anlat hadi." dedim. Meraklıydım, kırgındım ve huysuzdum.
"Sizin çıkma tarihiniz, Seren ile küsme zamanınıza gelmedi mi?" Seren ile birlikte birbirimize baktık. "İşte, diyeceksin ki 'Ben Seren için seninle çıktım. Onu kıskandırmak için. Onun hakkında bilgi sahibi olmak için...' Uydur işte." dedi Nisa.
"Ne dediğinin farkında mısın sen?" dedim Nisa'ya.
"Çok mantıklı. Başka kurtuluş çaren yok." dedi Nazlı.
"Nasıl böyle bir şey diyebilirim?" diye çıkıştım Nisa'ya.
"Böyle de. Garanti bırakır. Sen ayrılmak istemesende o ayrılır." dedi Seren. Ofladım.
"Tamam. Ama karşılaşırsanız onu görmek istemediğimi söyleyin. Ben dinlenicem biraz çıkın şimdi." dedim. Kafamı dinlemeye ihtiyacım var sadece.  Sözümü ikiletmeden odadan çıktılar. Tavana bakarak Melih'i düşünmemeye çalıştım. Onu kalbimden silecektim. Artık o benim için bir 'Hiç' olacaktı...

Gözlerimi araladığımda Nazlı yatağımın yanına oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Abartılı ve yapay bir şekilde öksürdüm. Yoksa brni fark etmesi imkansızdı.
"Uyandın mı?"
"Hayır hala uyuyorum." dedim ve gözlerimi kapattım.
"Kızlar Melih'in yanındalar. Söyleyeyim de." dedi. Uyumadan önce kendimi çok hazırlamıştım. Artık Melih benim için sadece sıradan bir insandı. Bana, aileme, arkadaşlarıma böylesine zarar veren bir insan bırak benim sevgilim, yakınımdan dahi geçmemeli.
"Benden uzak olsun." dedim mırıldanarak.
Ben çabuk bağlanan biriyim, çabuk da vazgeçerim. Melih'i unutmam, onu kalbimden silmem kolay olacaktı bu sayede. Açık ama sesi kısık olan televizyona gözlerimi diktim.
"Yine mi izdivaç?"
"Bu sefer evleniyolar Selin." dedi gülerek. Nazlı'nın populer izdivaç programları...

Kapı aniden açıldı. Kapıda duran kişinin Melih olduğunu görünce kafamı çevirdim. O sırada Nazlı da odadan çıktı. Melih, benim baktığım yöne doğru bakmaya çalışıyo, onu görmemi istiyordu. En sonunda dayanamayıp ona doğru döndüğümde küçük çaplı bir şok geçirdim.
"Ne oldu senin koluna?" Yüzüne baktım. "Yüzüne ne oldu?"diye sordum. Sadece dediği,
"Özür dilerim Selin." oldu. Göz göze geldiğimizde artık bunu yapmam gerektiğini anladım.
"Seni görmek istemiyorum Melih." dedim. Gözlerimin içine bakıyordu. "Ben seni hiç sevmemiştim. Sadece Seren'e inat olmak için çıkıyordum seninle." Bana anlamsızca bakıyordu "Seni hiç sevmedim Melih. Anlıyor musun?" dedim.
"Ne?" dedi sadece.
"Ben 1 ay geçtiğinde ayrılacaktım zaten. Seren'de çıldıracaktı. Ama işlerin 'dövülme' kısmına geleceğini zannetmiyordum. Madem böyle bir olay oldu 1 ay beklemeye gerek yok." dedim. Bu kelimeler ağzımdan çok zor çıkmıştı. Ama çıkmıştı işte. Şuan Melih'in ruh halini düşünmek bile istemiyordum. Hiçbir şey demeden odadan çıktı. Bugünden sonra da Selin ve Melih aşkı sonsuza dek bitti...
-SON-

AŞK ŞİŞESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin