8.Bölüm: Biri gibileri

26.4K 1.5K 248
                                    

Yeni bir hikayeye başlayacağız takipte kalın. Güncel bir blog açıyoruz orada da yazılar yazacağız bilgilendireyim dedim. İyi okumalar....

BÖLÜM KESİKSE HESABINIZDAN ÇIKIP TEKRAR DENEYİN

Facebook Grubu: Aşk Şişesi

Önceki Bölümden

Kafeye geldiğimizde Melih elini salladı ve iri yarı bir adam geldi. Kafe, gri ve siyah rengin hakim olduğu tipik genç kafesiydi, cüzdanın ağızını açtıracak bir cinste. Melih, adamla bizi tanıştırırken Emre'nin kulağına doğru,
"Buraya yetecek kadar param yok." diye fısıldadım. Emre bana dönerek,
"Olmadı bulaşıkları yıkarız kardeşim, eğlencene bak." dedi.

Şimdiki bölümden

Selin'in anlatımı...

Emre ve Göktuğ fısıldaşmaya başladıklarında paralarının olmadığını anladım. Melih'in 'Arkadaşımın kafesi' diyerek gözümüzde canlandırdığı görüntüyle, karşımızdakinin alakası yoktu. Siyah ve grinin çoğunlukta olduğu bir kafeydi, arkaya bakan bir terası bile vardı. Koltuk ve sandalyeler ilgi çekiyordu. Koltuklar bej renginde deri, sandalyeler ise gri renkteydiler. Duvardaki tablolar etrafa 'Kafeciyiz ama sanattan da anlıyoruz.' imajı veriyordu. Masalar yuvarlak ve siyah renkteydiler. Etrafı incelerken Melih elini kaldırıp irili yarılı bir adam çağırdı yanımıza, Melih'in tanıştırdığı kadarıyla arkadaşıymış. Adam bizi terastaki bir masaya oturtturdu ve menüyü bıraktı. Teras kahve kokuyordu, manzara olarak bir apartmanın bahçesine bakıyorduk.Ben Melih ile karşı karşıya oturduğum için konuşamıyordum, ağızımdan yanlışlıkla tükürük taneciği çıkar falan ondan rezil olmak istemiyordum. Menüyü açtığımızda Göktuğ ve Emre'nin yüz ifadesi görülmeye değerdi. Yanımda oturan Nisa'nın ayağına vurarak menüdeki en ucuz olan içeceği gösterdim, ayran. Nisa başını salladığında anladığını anladım. Melih biraz menüye baktıktan sonra,
"Siparişleri hazırladıysanız çalışanı çağırayım." dedi bunu bana bakarak söylemesi rahatsız etmişti. Herkes siparişini verdiğini söyleyince sivil giyinen çalışanı eliyle çağırdı ve kendi isteğini söyledi,
"Ben bir türk kahvesi istiyorum, köpüklü olsun. Bir de ortaya meyve drajeli çikolata." dedi, bana baktı "Bir de fondü alalım." dedi çocukta ki havaya bak "Fondü" dedi. Bende hemen,
"Biz iki tane ayran istiyoruz." dedim Melih bana gülümseyerek baktı. Elimi kendime yalpaze yaparak.
"Benim tansiyonum düştü bir şey yiyemedim." dedim söylediklerimi bastırarak söylüyordum. Nisa da elini alnına götürerek,
"Evet ya..." dedi, beraberinde garip garip hareketler yapmaya başladı.
"Nisa çok abarttın" diye fısıldadım gülümseyerek. Oradan çalışan,
"Kızlar isterseniz yemek menümüze bakabilirsiniz." dedi,
"Yok, ben dışarıda yemek yiyemiyorum." diye sallamaya başladı Nisa. Alnımdan sıcak sular akıyordu resmen, fakirlik yüzünden "Dışarda yemek yiyemiyorum." yalanını bile göze aldık.
"Ayran bize çok iyi gelir neden bu kadar abarttınız?" diyerek Göktuğ'a döndüm "Ver siparişini hadi!" Göktuğ'da gülerek ,
"Ben bir nescafe istiyorum." dedi oradan Emre,
"Bana da bir portakal suyu, taze mi sıkılmış oluyor?" diye sordu. Çalışan,
"Evet taze sıkıyoruz." dedi.
"İyi, dediğim gibi portakal suyu." dedi. Nisa şaşkınlıkla bana baktı ve masanın altından ayaklarıma vurmaya başladı. Bende Göktuğ ve Emre'ye pis pis baktım. Biz onlar rezil olmasın diye ayran çağırdık onların yaptığına bakın.
"Kızlar gerçekten iyi misiniz?" dedi Melih.
"Evet enişte ya sen bizi-" derken Nisa birden sustu.
"Eniştemizin arkadaşı diyecektim." diye düzeltti, Nisa'nın alttan ayaklarına vuruyordum. Resmen yüzüm kızarmıştı Nisa art arda pot kırıyordu.
Eniştemizin arkadaşı.
Bizim Eniştemiz mi var?
"Ya şey yokmu, Kerem. Kerem senin arkadaşın değil mi?" dedi Nisa, elimle yüzümü kapattım. Resmen masaya kafamı gömüp ölü taklidi yapmak istedim.
"Hangi Kerem?" dedi Melih, gülerek.
"Kerem işte soyadını nerden bileyim. Senin arkadaşın sen daha iyi bilirsin." dedi Nisa.
"Kerem Şekerci den mi bahsediyorsun?" dedi Melih.
"He evet o işte." dedi Nisa. Bir an sessizlik olduktan sonra Melih,
"Kerem Selin'i mi seviyor?" diye sordu.
"Sen daha iyi biliyorsundur." dedi Nisa, masanın altından ayaklarına vururken. Nisa dünyanın en embesil insanı çocuğu tanımıyoruz bile bide imalı imalı "Sen daha iyi bilirsin." diyor. Rezillik...
Melih tek kaşını kaldırarak gülümsedi. Utançtan ölüyordum tam o sırada sparişlerimiz geldi.
"Bol tuzlu ayran yaptırdım, tansiyonunuz yerine gelir." dedi çalışan, Nisa ile bakıştık. Ortaokulda okul asansörüyle çıkmak için Nisa'nın yaptığı baygınlık rollerini hatırladım, sonra benim 3 kat aşağı inip tuzlu ayran almamı içimi burktu...
Tuzlu ayranları içerken yüzümüz nasıl buruştu bilemiyorum ama ağızımın tuzdan yandığını adım gibi biliyorum. Melih'in Türk kahvesi'nin kokusu heryere dağılmıştı. Göktuğ sırıtarak,
"Kızlar tansiyonunuz yerine geldi mi?" dedi.
"Ya bi sus." dedim eline vurarak.
"Dur dur tadına bakayım." dedi ve bardağımı alıp ayrandan içti.
"Sen bunu nasıl içiyorsun?" dedi yüzünü buruşturarak "Al benimkini iç, ben bunu içerim." dedi ve Nescafesini önüme koydu. Nescafeden bir yudum bile içmemişti. İşte gerçek arkadaşlık budur. İçimden Göktuğ'a etmediğim dua kalmadı. Tuttuğu altın olsun kardeşimin.
"Ya! Göktuğ." dedim ona yavru köpek bakışı atarak. Terastan çıkarak kasaya doğru gittim ve Göktuğ'a pipet aldım. Nisa da kendi ayranını Emre'ye vermeye çalışıyordu. Tabi Nisa'nın yaptığı imkansız bir şeydi. Emre kendinden başkasını düşünmez,hele hiç keyfini bozmazdı.
"Nisa istersen kendine başka bir şey söyle." dedi Melih,
"Yok ben Emre'yi test etmek için yapmıştım, normalde ayranı çok severim." diyerek bardağı ağzına dikti ve ayranı yarıladı Nisa. Emre gülmekten dört köşe olduktan sonra Melih,
"Anladım, ağızını sil." diyerek peçete uzattı Nisa'ya.
"Teşekkür ederim." diyip peçeteyi aldı ve ağızını sildi Nisa'mız. Bende bu sırada Nisa'nın ailesini çok sevdiğim halde onlara sövmeye başladım. Masada muhabbet etmiyorduk genellikle, bazen Nisa saçmalıyordu ona gülüyorduk. Gereksiz bir sessizlik vardı açıkcası.
"Güzel bir yermiş." dedim Melih'e bakarak.
"Daha çok geliriz o zaman." dedi imalı bir şekilde. Nisa alttan ayaklarıma vurup gülmeye başladı. Bende gülümseyip,
"Geliriz, geliriz." diye mırıldandım. Masadaki nescafeden bir yudum aldıktan sonra,
"Güzel mi Nescafen?" dedi Göktuğ, ayranını yudumlayarak.
"Evet, sağol canım." diyerek Nescafeden bir yudum daha aldım.
"Çikolatalardan alsanıza." dedi Melih upuzun küçük çikolataları göstererek.
"Alırız valla." dedi Emre ve tabaktan bir kaç tane çikolata alıp yedi. Bende tabaktaki çikolatalardan birkaç tane aldım. Melih'in arladaşı masamıza doğru gelip,
"Nasıl memnun musunuz?" diye sordu, biz Nisa ile başımızı salladık Emre,
"Efsane yer yapmışsın." dedi. Melih'in arkadaşı gülerek,
"Oturuyorum o zaman." dedi soru sorarcaskna, hepimiz başımızı salladık. Yan masadan bir sandalye alıp Nisa'nın yanına oturdu. Yirmili yaşlarda birine benziyordu. Adam Melih ile yumruk takıştırarak selamlaştı.
"Senden ne haber?" diye sordu Adam, Melih'e.
"Aynı." dedi Melih kahvesinden bir yudum aldıktan sonra. Bu sırada bende Fondüye çileği batırıyordum. Fondü Çubuğu çikolatadan çıkarıp beklettim ve Göktuğ'un ağzına tıktım.
"Hak ettin dostum." dedim. Sağ elini göğsüne koyup teşekkür etti. Bu sırada,
"Kahveni bitir de falcıyı çağıralım." dedi adam Melih'e bakarak.
"Yok be, ne falı." dedi Melih, gülerek.
"Bir kere gelmişsin kafeye, bırak da bizde kıyak geçelim." dedi adam. Melih,
"İyi tamam." diyerek kafasına dikti kahveyi. Melih'in arkadaşı,
"İyi hadi ben kalktım, gelirim az sonra." diyerek kalktı masadan. Melih de kahvesini ters çevirdi.
"Zamanınız var dimi? Bir fal baktıralım." dedi Melih. Göktuğ, Nisa ile bana bakarak,
"Benim var da kızlar sizin var mı?" dedi.
"Abimi aramam gerek,izninizle." diyip masadan kalktım. Çantamın içindeki telefonu alarak dışarı çıktım, abimi çaldırıp kapattım, o beni geri aradı.
"Abi ben Selin." dedim,
"Ne var?" dedi,
"Ben iki saat daha yokum, haberin olsun." dedim,
" 'Abi ben Selin' nasıl bir ironi?" dedi abim.
"Abi uzatma yokum 2 saat."
"Öyle bir şey yok." dedi "Uzatmayı da eve gelince göstereceğim sana." dedi
"Neden öyle bir şey yokmuş abiciğim?" dedim sesimi yükselterek.
"Eve geleceksin." dedi aynı ciddiyetini koruyarak.
"Yo, gelmeyeceğim." dedim sesimi biraz daha yükselterek.
"Nerdesin?" dedi,
"Abi bir kafedeyim Nisa, Göktuğ ve Emre'de var yanımda hadi ya." dedim abime.
"Emre'yi ver bakayım telefona." dedi Abim.
"Ya bana güvenmiyor musun?" dedim sesimi incelterek.
"İnanmıyorum, Emre'yi ver telefona." dedi abim. Kafeye girerek bizim masaya doğru gittim Emre'ye telefonu uzatarak,
"Seni istiyor." dedim. Emre beni satıyor ama abim Emre'ye güveniyor.
"He." diye telefonu aldı Emre. Abimin dediklerini duymuyordum ama Emre,
"Bana ne?, tamam öyle olsun." gibi şeyler diyordu, gözlerimi devirdim. Emre telefonu kapayarak bana verdi. Nisa,
"Ne oldu?" diye sordu. Emre de hemen,
"İş çıkarttı başıma, başka ne olsun." dedi bana pis pis bakarak.
Telefonumu çantama koydum ve yerime oturdum.
"Abimin işleri." dedim. "Sana yük olmam Emre merak etme."
-----
Melih'in kahvesi soğumuştu. Falcı bir kadın geldi, kadının konuşması ve hareketleri çok komikti. Kadın, Melih'in kahve bardağını alarak içine baktı,
"Senin işler garışık." diye söze başladı.
"Neden?" diye sordu Melih, gülerek. Açıkcası biz de gülüyorduk.
"Sen bir gızı mı seviyon?" diye sordu falcı. Melih etrafına bakarak,
"Evet." dedi,
"Bu gız seni seviyo mu sevmiyo mu?" diye sordu falcı. Melih bana bakarak,
"Bilmiyorum." dedi.
"Seviyo seviyo." dedi falcı kafasını sallayarak, Nisa yapaydan öksürmeye başladı.
"Ee daha ne görüyorsun orada falcı ablam?" dedi Göktuğ.
"Burda bir at var." dedi bardağın içini göstererek "Bak gızım görüyonuz mu?" diyerek bardağı Nisa ile benim gözüme
soktu.
"Görüyoruz ablacım." dedi Nisa bardağı gözünden çekerek.
"At demek, başarı demek, güç demek, kudret demek." diye sıralamaya başladı falcı. Melih gülerek,
"Ee başka?" dedi.
"Deve görüyom burda, zorlukların var senin onları aşıyon." dedi,
"Ne zorluğuymuş bu?" dedi Göktuğ, ona ne ise. Falcı Göktuğ'u hiç takmayıp konuşmaya devam etti.
"Bi gız var burda, sırma saçları var böle sarı sarı. Uzun boylu güzel bi gız." dedi. Ordan sarı olduğunu nerden görüyorsa... Falcının bu dediğini kendi üstüme alınırdım ama güzel kız dedi, alınmaya gerek yok. Melih'in bana bakarak sırıttığını fark ettim.
"Sana benziyo bu gız, al bak." dedi falcı ve bardağı bana gösterdi.
"Hani nerde?" dedim falcıya bakarak.
"Şurda gızım, görmüyon mu?" dedi falcı eliyle gösterirken.
"Hayır görmüyorum." dedim,
"Falı bozucan gızım." diyip bardağı gözümden çekti.
"O ben olamam imkansız güzel kız dediniz." dedim gülerek.
"Güzel kız dediği için sen olabilirsin." dedi Melih. Ordan Nisa atladı,
"Ablam bea sarı saçlı olduğunu nerden bildin.?" dedi. Yaşa be Nisam. Falcı gözlerini devirdi Melih'e dönerek,
"Başkada yok." dedi falcı. Göktuğ oradan,
"Ablacım el falı bakabiliyorsan banada bir baksana." dedi. Falcı,
"Bakıyom oğlum, bakıyom." dedi ve Göktuğ'nun yanına doğru geçti.
"Aç elini bakam." dedi, Göktuğ elini açınca,
"Senin sorunların var oğlum. Doğru mu?" dedi falcı.
"Doğrudur ablam." diye cevapladı Göktuğ.
"Sorunlarından kurtulacaksın bu vakitlerde." dedi ve ekledi "Birkaç gız var seni üzmüş."
"He ya öyle ablam." dedi Göktuğ.
"Ya seninde elin kapalı be oğlum gözükmüyor." dedi falcı Göktuğ'nun elini bırakarak. Emre,
"Abla uyduruyosun uyduruyosun para kazanıyosun be." dedi alaycı bir sesle. Falcı Emre'ye dönerek,
"Ne diyorsun yavrum?" dedi.
"Ablacım şimdi sorunu olmayan insan yok, sen de sorunun var dimi diye soruyorsun aklınca bilmiş numaraları..." dedi Emre. Falcı sinirlenmişe benziyordu.
"Bir de sevdiğin kız numaraları...Herkes neredeyse birini seviyor yani, yutmam ben bunları." diye ekledi gülerek.
"Ne haliniz varsa görün!" diye söylenip gitti falcı.
"Emre ne yapıyorsun ya." dedim Emre'ye.
"Yutmam bu numaraları." dedi Emre.
"Sana ne!" dedi Nisa, konuşmaya dahil olarak.
"Ya para koparmaya çalışacaktı." dedi Emre. Melih saatine bakarak,
"Tamam.... Bırakın. Kalkalım mı artık." dedi. İçimde ukte kalmasın diye Emre'ye bakıp,
"Zaten beleşe bakıyordu." dedim. "Melih'in arkadaşı ısmarlıyordu sanki o para vermeyecek." dedi Emre. O sırada Melih eliyle çalışanı çağırdı ve hesap istedi. Hesap 55 lira tutmuştu, hesap geldiğinde Melih elini cebine attı ve Emre,
"Aa! Olmaz bu kadarda." dedi, sanki parası var aklınca artistlik.
"Ayıp oluyor ama Melih." dedi Göktuğ cüzdanını çıkarırken. Neremle güleceğimi bilmiyordum. Bizimkilerin paraları varmış gibi davranması bile komik.
"Bakın bu seferki benden." dedi Melih.
"Tamam ama bu seferlik." dedi Emre, şaka gibi bu çocuk ya.
"Bak bir dahakine kabul etmem." dedi Göktuğ ve cüzdanını tekrar cebine koydu. Büyük ihtimalle içinden mutluluk çığlıkları atıyordur, Göktuğ çok fenasın kardeşim.
"Keşke ayran içmeseydik." dedim Nisa'nın kulağına fısıldayarak.
"Hepsi senin yüzünden." diyip bacağıma vurdu.
------
Abimin zoruyla Emre beni eve bıraktı, söylene söylene...
Eve girerken Abimin kız arkadaşı Müge ile karşılaştım,
"Aa! Selin sen mi geldin?" dedi ve bana sarıldı.
"Hayır şuan burda yokum." dedim sarılmasına karşılık vererek.
"Abi!" diye bağırdım Müge'yi bırakarak.
"Ne var?" diye bağırdı abim, ses mutfaktan geliyordu. Mutfağa doğru koştum, mutfağa girmemle bir de ne göreyim; abim yemek yapıyordu. Abimin yanına gittim,
"Abi ne yapıyorsun sen?" dedim bağırarak.
"Masayı hazırla." dedi abim.
"Neden?" dedim fısıldayarak.
"Müge yemeğe kalıyor." dedi, gözlerimi devirdim.
"Bende bir şey sandım." dedim gözlerimi devirerek.
"Hadi ben odamdayım." deyip mutfaktan çıktım.
"Gel buraya yardım edeceksin!" diye bağırdı arkamdan.
"Müge yengem yardım etsin. Gelin gelecek sonuçta." dedim Müge'ye pis pis bakarak, Müge'de sırıtmaya başladı.
Müge odama gelip yemeğin hazır olduğunu söyledi. Bende büyük bir keyifle aşağıya indim. Masa salonda kurulmuştu, toz pembe bir örtü serilmişti. Annem ve babam'a sarılıp, herzaman ki yerim abimin yanına oturdum. Babam masanın başlıngıcında oturuyordu, annem yan tarafta, Müge'de abimle karşı karşıya gelecek şekilde annemin yanında oturuyordu. Masaya misafir çatalları, misafir tabakları, misafir peçeteleri çıkarılmıştı. Biz onu misafir olarak görüyoruz o kendini aileden sanıyor, hayır daha nasıl anlatalım ona bunu anlayamadım.
Müge servisleri yapmaya başladığında "Yağ yapma Müge" diye içimden geçiriyordum.. İlk başta çorbaları koydu, masada yoğurt çorbası vardı. Çorbalarımızı içerken annem elini Müge'nin omzuna koyarak,
"Hamarat gelinim." diye söylenmeye başladı. Babam da,
"Müge kızım ne zaman gelin geliyorsun?" demeye başladı. Bir çorbayla hemen yumuşadılar ya. Müge utanmış çocuk hareketleri yaptı abim de oradan,
"Evlenmezsek ben onu kaçırırım zaten." dedi, nasıl bir ailemiz var böyle şeyler konuşulur mu ya? İçimden Müge'nin anormal hareketleri yüzünden kahkaha atıyordum.
"Selim şımarıklık yapma." dedi annem, birden ciddileşti. Çorbalarımızı bitirdikten sonra Müge hepimizin tabağını alıp mutfaktan köfte ve patates kızatmaları olan tabakları getirdi. Babam karnını tutarak,
"Ne zamandır yemiyordum gelin kız." dedi. Annem de Müge'nin saçlarını tutarak,
"Ay güzel kızım benim." diye iç geçirdi, bir an hiç kızı yokmuş gibi düşünmedim değil. Kızı yemek yerken rahat bırakın yani. Hele babamın dediğine ne demeli resmen anneme diss attı annemde teşekkür etti...
"Utandırıyorsunuz beni babacığım, anneciğim." dedi Müge. Müge abimi sahiplendiği için anneme babama, anne baba diyordu...
Tatlılara geçtiğimizde dışardan pasta almış tabaklara koymuştu.
"Saol canım. Kaç yıldır eve geliyosun ilk defa pasta aldın." dedim gülerek, şaka yapıyormuş gibi yapıp içimdekileri birazcık da olsun döktüm. Tabii bunları anlayan abim elini omzuma koyarak sıkmaya başladı.
"Abi neden sıkıyorsun?" dedim. Nedendir bilinmez ama bugün fazla kaşınıyordum. Müge'nin tipine sinirlendim herhalde.
"Anne çok iyi anlaşmıyorlar mı?" dedi Müge. Bir insandan bu kadar yalakalık akamazdı. Annem cevaplamadan,
"Sizden daha çok yakışıyoruz valla." dedim gülerek bu sefer abim karnımı sıkmaya başladı. Bir kaç dakika içinde acıdan kıvranarak ölürsem kusuruma bakmayın. Abim bana pis bir gülüş attıktan sonra babama,
"Eee Selincim bugün naptın?" dedi o an abimin aklından geçirdiği şeytani planları anladım. Babama şikayet edecekti. Selim Çeliker arkandakilere değil kendine güven.
"Hiç Nisayla beraber takılıyorduk." dedim.
"Hatırladım cafeye girmişsiniz Emre, Göktuğ birkaç erkek daha varmış sadee iki kız mıydınız?" dedi gülerek. Babam tek kaşını kaldırdı.
"Yok Seren falanda vardı." dedim.
"Serenle kavga etmemiş miydiniz siz? Hatta geçen gün seni dövmeye gelmişlerdi." dedi. Yalvarırcasına abime baktım. O sırada babam,
"Selin abin ne diyor?" dedi.
"Baba bilmiyorum galiba Müge ablayla araları kötü." dedim ve topu Mügeye attım. Müge ordan,
"Yok, babacım bir sorun yok. Selimcim bir sorun mu var?" dedi. Hala şunun yapmacık hareketleri gözüme takılıyordu. Bu halde bile. Abim bana bakıp kafasını salladı. Bu "Sen öldün." hareketiydi. Anneme dönerek,
"Ben kalkayım ders çalışıcam." Bu sözü söylememeliydim. Annem ve babam bana uzaylı görmüş gibi baktı. Abim kişnemeye başladı. Müge yengem de anırdı heralde çözemedim. Babam söze başladı,
"Ders mi çalışıyorsun sen?"
"Evet baba arkadaşlarımızla cafeye gidip çalışıyoruz." Babam bunu duyduğuna şaşırdı. Yüzünde gururlu bakışlar vardı ama ders çalışmama değil de kafede ders çalışmamıza takıldı.
"Evde gelip çalışsanıza kızım."
"Yok baba anneme yük olmayalım." dedim. Ya ben nasıl bir şeyim bir olaydan herkese yağcılık yapıp eski olaylarımın üstünü örttüm.
"Yok olmaz öyle gelin evde çalışın." dedi babam.
"Tamam baba bizim kızlara söylerim." dedim. Annemin konuşmasına fırsat vermeden,
"Neyse gideyim ben dersler beni bekler." dedim. Yanlız benden iyi oyuncu olur. Abim ordan,
"Bir sorun olursa gel sor abiciğine." dedi sinirli bir şekilde. Abim böyle dedi ya Müge kalır mı?
"Selincim Dil ve anlatımım iyiydi sorularını bekliyorum." dedi.
"Dil ve Anlatımı iyi olmayanı dövüyorlar zaten Mügecim." dedim gülerek. Müge bozulmuştu içimden zafer çığlıkları atarak odama doğru ilerledim.
Odamda yatağa uzanarak yeşil pikeyi üstüme çektim ve bizim grubun bildirimlerine baktım. 1060 mesajı görünce Nisa'yı aramayı yeğledim.
"Selam Nisa." dedim telefonu açtığında.
"Efendim." diye karşılık verdi Nisa.
"Nisa Whatsapp'ta bir şeyler yazmışsınız okumaya üşendim, özetlesene bir." dedim, yapay bir şekilde öksürdü.
"Ya bak bu Göktuğ, bizimle buluşmadan önce Nazlı ve Seren ile kafede oturmuş." dedi, merakla dinliyordum.
"Sonra bu geçenki kavganızdan konu açılmış, Nazlı bir şeyler demiş Göktuğ'a Seren'de Göktuğ'u masadan kovmuş." dedi.
"Ne!" diyerek bağırdım.
"Aynen bende ilk bu tepkiyi verdim. Tanımasak Seren'i bir şey sanacağız." dedi.
"Ya sana diyorum en fazla bir hafta çıkarlar. Çocuk Seren'i bırakınca kim bakacak yüzüne..." diye söylenmeye başladım.
"O değil de Nazlı'nın yaptığı ne? Nazlı'nın en çok Göktuğ'a güvendiğini biliyorsun." dedi sesini yükselterek.
"Nazlı benim de yakın arkadaşımdı, ama o Seren'in yanında kaldı. Bana yapan Göktuğ'a da yapar." dedim gözlerimi büyüterek, ama o bunu görmüyordu.
"Öyle işte." dedi Nisa "Kapatayım ben." diye ekledi.
"Whatsapp'tan arıyorum." dedim gülerek.
"O zaman konuşalım. Bak ne diyeceğim, falcının dedikleri çok garip değil miydi sence?" dedi.
"Ay evet ya sırma saçlı falan dedi bana benziyormuş. Bence uyduruyor, masada iki kız vardı ya seni benzetecekti ya da beni." dedim yataktan kalkarak.
"Bilmiyorum ya, o da seni seviyor falan dedi ya o yüzden." dedi.
"Çok garip ya." dedim, boy aynasının önüne doğru yürürken.
"Bence bir şans ver ya. Tanışmanıza bir bak, bence olmayacak bir şey değil." dedi. Aynanın önünde yüzümü incelerken,
"Bilmiyorum ya, nasıl olur ki." dedim.
"Bence bir yerde buluşun konuşun." dedi.
"Sapık ama." dedim.
"O da var dimi ya..." dedi Nisa oflayarak.
"Ya benimki aşk değil, hoşlantı. Kafede gördüğümüzde de yakışıklı bulmuştum zaten." dedim.
"Ay anladım! Kaç defa söyledin ya." dedi Nisa.
"Birine kendimi anlatmaya çalışıyorum işte." dedim alnımı kaşıyarak.
"Şimdi Melih'i tanıyoruz hepimiz,tanıdık yani. Göktuğ olsun, Emre olsun. Ee onlarda iyi dediler. Şans verebilirsin bence." dedi Nisa, gözlerimi devirdim. Abim odanın kapısını açtı.
"Nisa sonra konuşuruz." diyip yüzüne kapattım. Abimde kapıyı sessizce kapatıp yanıma geldi. Bileğimi sıkıca turup,
"Müge'ye ne diyorsun sen?" dedi, gittikçe daha da sıkıyordu bileğimi.
"Özür. Özür dilerim. Öyle demek istemedim." dedim acılar içinde kıvranırken.
"Kız gelmiş, annem babam burda sen odandasın. Ne işler çeviriyorsun?" dedi bağırarak.
"Ya sanane!" diyerek ayağına bastım.
"Aşağıya iniyorsun, hemen." dedi ve ekledi "Kız bir gitsin de görüşeceğiz seninle.". Bileğimi bırakarak kapıya doğru itti, ona pisce sırıtarak salona koştum.
"Özür dilerim, özür dilerim. Bir arkadaşın yardıma ihtiyacı vardı da o yüzden onunla konuşuyordum." diyip tekli koltuğa oturdum. Annem ayağa kalkarak,
"Bileğine ne oldu senin?" dedi. Bileğim abimin sayesinde kızarmıştı.
"Anne abim işte hep şiddet uyguluyor." dedim ve abime baktım. Bana çok kötü bakıyordu o anlık korkuyla,
"Desem de inanmayın. Bilezik takmıştım çıkarırken kızardı." dedim bileğimi ovuştururken. "Bilezik küçük mü geldi ne..." diye ekledim. Müge oradan ilgilenmiş pozisyonlaronda,
"Canım bir dahakine o bileziği taktığında, sabun sür daha rahat çıkar." dedi gözlerimi devirdim. Müge saatine bakıp,
"Saat geç oluyor. Ben kalkayım artık." dedi annem ve babam Müge'nin bu davranışından sonra daha da tebrik ettiler ve Müge'yi evden postaladık. Abim de Müge'yi evine bırakmak için gitti.
"İyi geceler." dedim, odama doğru çıkarken annem masayı toplamamı istedi ve mecbur masayı topladım.
-------
Odama koşup yatağıma atladım.
"Güzel evim, güzel yatağım, güzel yastığım...ben sizi yalnız bırakır mıyım?" diye mırıldandım.
-SON-

Yeni hikayem "Sarı Savaşları" yayında ona da bakın lütfen.

AŞK ŞİŞESİWhere stories live. Discover now