2. Bölüm: Ya tutarsa

51K 2.7K 960
                                    

İyi okumalar

-Whatsapp konuşma başlangıcı-

-GÖRÜNTÜ GÖNDERİLDİ-

Ben: İki kelime ile 'rezil olduk' !

Emre: Bizden sonra neden çıkmadın. Belalı mısın sen hasır şapka.

Ben: Hasır şapka ne alaka?

Emre: Pardon telefon çekiyor.

Emre: Çeviriyor.

Nisa: Sen yazma. Git telefonunu ayarlardan düzelt.

Göktuğ: Olaya nasıl müdahale ettim ama ben olmasam bitmiştiniz.

Ben: ''Abi sıkıntı çıkmasın'' demeseydin sıkıntı çıkardı.

Nisa: Ahahha Göktuğ ayrı bir ironisin.

Göktuğ : ''Bu bir şaka programı'' diyen de bendim değil mi ?

Ben: Hey! o taraflara karışma babalık. Ya boşverin nerede göreceğiz bir daha...

Emre: Bundan sonra doğruluk cesaretlik oynamak yok zaten.

Ben: Ya da oynasak bile cesaretlik bölümünü çıkarırız.

-Whatsapp Sonu-

Telefonu kapattığımda kendi kendime gülmeye başladım. Hayır yani bizim grubumuz, o grup konuşmasında yine o laubali tavırlarını sergilemişti. Olaylara alaycı bir tavırla yaklaşsak da biz bir bütünüz sonuçta.

Gözlerimi ovuşturdum. Telefon ekranına baktığımdan gözlerim yaşarmıştı... Bu günün yorgunluğunu yatağıma uzanarak atmaya çalıştım. Bacaklarım yürümekten sızlıyordu artık, başım kazan gibiydi. Ama bugünkü yaşadığım olayları düşünecek olursak...Yüzümde istemsizce oluşan bir gülümseme belirmişti. Bu gülümsemeyi durduramıyordum.

''Niye sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi?'' duyduğum sesle irkildim. Abim, arkasına çantalarımın asılı olduğu kapının önünde duruyordu.

"Abi sen miydin?''

''Yemek hazır.'' dedi ve beyaz bisiklet yaka tişörtünü çekiştirdi  "Yeni aldım güzel mi?" diye ekledi.

"Abi, bende diyordum 'Abim bugün çok havalı neden acaba?' diye. Çok güzel kıyafet." dedim ve yatağımdan kalktım... Abimin koluna girdim... Mutfak kapısından girmemizle, burnuma çarpan taze fasulye kokusuna anlam veremiyordum. Abim de benimle aynı düşüncede olsa gerek, hala kısık ateşte yanan metal tencerenin kapağını araladı. Tencereden gelen buhar ve ağırlaşan koku, bu gerçeğe katlanmamız gerektiğini söyledi. Abime bakarak yüzümü ekşittim. Ama bana hiç bir tepki vermedi...Annem ve babamın işten geldiğini görünce bütün olanları unuttum. Masa harika gözüküyordu, iştahım artmıştı hatta fasulyeyi bile yemek istiyordum... Masadaki her şey, mutfaktaki bir rengi karşılıyordu. Toz pembe bir örtü vardı masada. Örtüse hafif hafif çiçek desenleri yer alıyordu. Örtünün rengi, nokta desenli toz pembe tezgahları belirginleştiriyordu. Ortada duran ahşap salata kasesinin, ahşap deri sandalyelerle uyumunu izliyorduk. Tabaklar her zaman ki gibi siyah seçilmişti, mutfak dolaplarıyla aynı. Peçeteler metal gri rengindeydiler, buzdolabıyla kardeş gibi...Masada her zamanki gibi çatal bıçak dizilimine dikkat edilmişti... Bizim aile için akşam yemekleri en önemlisiydi. Annem iç mimardı. Eve geç de gelse ortamın düzenini verdiği önem sayesinde, muhteşem bir şekilde uyduruyordu... Tahta renginde deri sandalyeye, Abimin yanına oturdum. Karşımda annem ve onun yanında oturan, saçları ağırmaya başlamış bir baba vardı...

AŞK ŞİŞESİWhere stories live. Discover now