"Çek o minik pençelerini de dinle beni," dedi ve yatağa oturarak devam etti kaldığı yerden. "Benim güzeller güzelim, annen seni bana emanet etti biliyorsun..." diyerek sustuğunda Latife Hanım, Zeynep'in gözleri doldu annesinin lafı geçince.

Ne kadar güçlü olursa olsun onun yokluğuna dayanamıyordu Zeynep. Ne zaman adı geçse aslında ne kadar güçsüz olduğunun farkına varıyordu. Annesi onun çaresiz ve güçsüz tarafıydı. Annesi yutkunamadığı acısıydı...

Latife Hanım, Zeynep'in gözlerinin dolduğunu görünce hemen müdahale etti. "Hemen açma musluklarını. Ağlayasın diye demedim gül yüzlüm. Kaç yaşına geldin. Artık kendine bir çeki düzen vermen şart. Bak saat öğlen olmuş farkında bile değilsin. Ben uyandırmasam kim bilir kaçta kalkacaksın," dedi sitem dolu sesiyle.

Zeynep aklına üşüşen anıları def etmeyi başararak hemen toparlandı. Saatin öğlen olduğunu duyduğun da şaşırmadan edemedi. Latife Hanım'ın tatlı söylenmeleri bittiğin de Zeynep kendini savunmaya aldı.

"Ama Latife Sultan, ben dün çok geç geldim eve. Ondan bu uykusuzluğum ve huysuzluğum," dedi masumca.

Latife Hanım'ın anında kaşları çatıldı. "Oda ayrı bir mevzu ya zaten! Dün gece olanları duydum. Kızım bak vallahi bu yaşına kadar pataklamadım seni ama artık iyi bir sopa çekeceğim sana! Kendine çeki düzen ver derken bunu kastediyordum işte. Ne işin olur senin uyuşturucu ile. Nişanına az bir zaman kaldı. Bütün basının dikkati sen ve babanın üzerinde. Sen bir de dikkat etmezsen ne olur kızım hiç düşünmüyor musun? Tuğra gözünün içine bakıyor sen mutlu ol diye. Sırf senin biraz daha uyuman için izin vermedi gelip uyandırmama. Bir de üstüne şirketi arayıp basın toplantısını bir kaç gün sonraya erteletti. Bugünü sana ayıracakmış," dedi ve elini kaldırıp Zeynep'in saçını okşamaya devam etti. "İki saattir ajansları açmış izliyor ve sesini çıkarmadan seni bekliyor. Kıymetini bil. En azından onun için doğru düzgün davranmaya özen göster," dedi bir anne edasıyla Latife Hanım.

Zeynep'in yüzü asıldı. Neden herkes bu kadar çok üstüne geliyordu? Tamam çoğu zaman kendisi suçlu olabilirdi ama bu sefer tamamen düşmanlarının suçuydu her şey. Sıkıntıyla bir "off" daha çekti. Nasıl olsa anlatsa da kimse anlamıyordu kendisini. Bu yüzden konuşmaya da gerek yoktu. Üzerinde ki pikeyi ayaklarıyla iteledikten sonra Latife Sultan'ın yanağına sulu bir öpücük kondurdu ve ayağa kalktı.

Latife Hanım ise huylandığından hemen geri çekilerek, "Deli kız. Sana kaç kere beni şöyle öpme dedim," diye söylendi. Yerinden kalkarak Zeynep'in bu haliyle ne yapacağını düşüne düşüne çıktı odadan.

Zeynep Latife Hanım odadan çıkar çıkmaz banyoya girdi. Her sabah olduğu gibi güzel bir duş alarak kendine geldi. Bordo havlusunu bedenine dolayıp, saçlarına da havluyu sardıktan sonra çıktı banyodan. Vücut kremini masaj yapar şekilde süründükten sonra giysi dolabının önüne geldi.
Bir süre ne giysem diye düşündü. Ardından buz mavisi kolsuz, bel oyukları açıkta kalan ve belden itibaren hareketli dizlerinin üstünde biten, elbisesini aldı. İçine ekru rengi iç çamaşırını giyip üstüne elbisesini geçirdi. Fermuarı çekmek için bir hayli çaba sarf etse de beceremeyince bu işlemi sonraya bırakarak hazırlanmaya devam etti.
Metal pembe makyaj çantasını açtı. Allığını sürdükten sonra gözüne kalem çekip, rimelini sürdü. Dudaklarına da açık pembe tonların da bir ruj sürdü. Sadece bir renklendirme yaptı aslında. Çünkü Tuğra çok makyajı sevmezdi. Makyajını bitirdiği sırada kapısı tıklatıldı.

"Gel," diye seslendi. Ruju çantasına geri bırakıp ayağa kalktı. Kimin geldiğine bakmamıştı. Gelen ya evin çalışanı Ferda, ya da dadısı Latife Sultan'dır diye düşündü. Saçını açmak için havluyu tutacağı sırada bir el tarafından durduruldu. Başını kaldırıp ayna'ya baktığında arkasında duran Tuğra'yı gördü. Ve o an yüzüne tarif edilemez bir gülümseme yerleşti.

İÇİMDEKİ AŞIK Where stories live. Discover now