Bölüm 17 • Kader

787 89 10
                                    

Bu bölüm, Bölüm 16 • Leylak Kokulu Şarkılar'ın devamı niteliğindedir. Biraz kısa olsa da yazarın içine sinmiştir. Sizin de beğenmeniz dileğiyle, iyi bayramlar, iyi okumalar...

.::Feridun Düzağaç - Beni Bırakma::.

# Sensiz kimse mi, kimsesiz miyim bilmem... Hiç bilmek istemem, hatta düşünmem.

Konsere yirmi dakika kadar kala oradaydık. Sahneye yakın olan yerlerimize geçip beklemeye başladık. Alan yavaş yavaş doluyor, o doldukça biz daralıyorduk. Sadem de en az benim kadar heyecanlıydı. Heycanını atmak için olsa gerek sürekli ayaklarını zeminde hareket ettiriyor, gözlerini etrafta gezdiriyordu. Onun bakışlarını takip etmekten alıkoyamadım kendimi.

Bir süre sonra Sadem ani bir haraketle durdurdu gözlerini. Sabitleşti. Bakışları önümüzden geçen bir kızın üzerinde durdu. Kızın gözleri genç ama yüzü yorgun, teni soluktu. Saçları yoktu, kirpikleri, kaşları... Kafasında pembe bir kep vardı, ya olmayan saçlarını kapatmak için ya da üşümemek için. Sadem'in gözleri kızda takılı kaldı. Hüzün doldu yüzün. Biraz karardı güzel gözleri, koyulaştı...

Kız kalabalıkta olabildiğince ilerlemeye çalışırken biz onu izledik. Sadem belki de bilmediği geçmişinden izler aradı o kızda. 'Ben de böyle miydim acaba?' diye geçirdi belki içinden. Böyle değildin diyemedim. Cesaret edemedim gerçekleri anlatmaya. Korktum.

Kız durunca Sadem'in gözlerindeki karartı silinmeye başladı, grileşti.

"Barış!" diye seslendi kız hengamenin içine. Kalabalığa daldırdım bakışlarımı. Biri, yaklaşık iki metre kadar ileride kalabalığın arasından kolunu kaldırdı.

"Burdayım sevgilim!" deyişini duydum bir erkek sesinin.

"Hadi, konser başlayacak." dedi kız. Kalabalıkta onca ses olmasına rağmen beynim sadece ikisinin sesini ayıklıyordu kulaklarıma. Tam bizin hizamızdayken olduğu yerde öylece durdu. En yakınındaki kişiye, Sadem'e tutundu. Hızla hareket edip, düşmeden önce kızın diğer kolunu tuttum.

Bir anda etraftaki kalabalığın odak noktası ayakta durmakta zorlanan o kız olmuştu.

"Barış nerede?" Kızın güçsüz dudakları arasından çıkanlar üzerine geriye seslendim Barış'ı bulmak adına. Lakin zaten kalabalık olan alan, kıza bakmak için doluşan insanlarla daha da sert bir bariyer oluşturmuştu.

"Selim, sen kızı sakin bir yere çıkar. Ben Barış'ı bulurum." dedi Sadem. Onaylayıp kızı zor da olsa sahnenin yan tarafına taşıdım. Görevlilerden biri su getirdi. Kız suyu içerken aynı zamanda da ağladı.

"Hastaneye gidelim mi? Ya da sağlık görevlisi falan çağırayım mı?" dedim suyu elinden alırken.

"Hayır, iyiyim." dedi "Barış nerede?"

"Birazdan burada olur." deyince öylece ellerine bakıp ağladı. Ta ki Barış adlı adam gelene kadar. O Barış'a sarılırken Barış ondan sayamadığım miktarda özür diledi.

Kızın adı Ayşe'ymiş. Bir yıla yakın bir süredir akciğer kanseriyke savaşıyormuş. Konser başlayana kadar anlattılar. Sohbet ettik. Onlar anlattılar, biz dinledik.

Görevliler sakıncası olmadığını söyleyonce konseri orada dinlemeye karar verdik. Evet, sahneye uzaktı, ses pek iyi ulaşmayacaktı belki ama kalabalıkla mesafeliydik.

Böylece Sadem'le ilk ortak dostluğumuzu bir sahne kuytusunda, akciğerleri iflas etmiş bir kız ve onu çok seven bir adamla kurduk.

Hemen sonra, dağınık saçları, ince çerçeveli yuvarlak gözlükleriyke Feridun Düzağa çıktı sahneye. 'Senin yüzünden' dedi önce, sonra 'Beni bırakma'... Barış ve Ayşe tüm şarkılara eşlik ettiler. Biz de Sadem'le onları izledik. Ayşe'nin her tiz kahkahasında Barış onu öptü. Biz yine onları izledik. Ben kıskandım aşklarını, imrendim onlara. Aşkımı Sadem'e anlatmak istedim ama yapamadım. Neden bilmiyorum. Hani demiştim ya Sadem'e, 'Biraz zaman lazım bize' diye... Çok değil, birazcık...

* * *

Konser bitince bir süre kalabalığın dağılmasını bekledik. Kızlar sohbet ediyor, ben ve Barış da öylece etrafa bakınıyor, kızların sohbetine kulak misafiri oluyorduk. Ayşe Sadem'e kedisini anlatırken Barış ayağa kalkmaya hazırlandı. Aynı zamanda da beni dürttü.

"Ben bir sigara içeceğim. Burada içemiyorum, malum Ayşe'nin durumu... Sen de gek istersen." Kabul edip ayağa kalktım. Sadem ve Ayşe bize dönünce Barış açıklama yaptı "Sevgilim ben bir mola alayım, geliyorum hemen." dedi. Ayşe 'mola almak' kelimesinden anlamış olacak ki hemen kafa sallayıp gülümsedi. Sadem bana baktı soru sorar gibi.

"Sigara." dedim ona dudaklarımı oynatarak. Nedense onların 'mola almak' dediği şeye ben sesli sesli 'sigara' demek istememiştim. Sadem söylediğime biraz şaşırdı. Omuz silkip Barış'a ayak uydurdum. Muhtemelen benden birkaç yaş büyüktü. Belki Merih gibiydi...

İyice uzaklaştık ama kızları da görebilecek kadar yakındık. Sigarasından bana da uzattı.

"Yok, kullanmıyorum." deyip geri çevirdim.

"Keşke bende kullanmasam." dedi dudaklarının arasına paketten çektiği sigarayı yerleştirirken.

"Bırakamıyor musun?" dedim.

"Bırakamıyorum." dedi "Ayşe benim için çok değerli. Yani bundan bile değerli." dedi elindeki sigarayı gösterirken. "Ama bu Ayşe ile beni 'biz' yapan şey. Evet, Ayşe'nin canına kast etti. Belki benimkine de edecek ama inan korkmuyorum. Ayşe ölecek. Sigara kullanmasaydı da ölecekti. Bunun adı 'kader'. Benim kaderim de Ayşe işte." Gülümsedi derince. "Neyse boşver Ayşe'yi. Senin kaderin kim?" Bunu söylerken geriye dönüp Sadem'e baktı. Düşünürken uzunca sustum.
"Ne o? Kadere inanmıyor musun yoksa?"

"İnanıyorum tabi ama biz kaderimizi bilemeyiz." dedim.

"Tamam." dedi "Başka bir şekilde sorayım... Sonsuza dek sevebileceğin biri var mı?" Bu sorusu üzerine bu kez ben dönül Sadem'e baktım.

"Var." dedim Sadem'e bakarken.

"O mu?" dedi başıyla Sadem'i işaret ederek. Ona dönüp kafamı onaylarcasına salladım. "Neyi bekliyorsun o zaman? Ayşe gibi vücudunun iflasa uğramasını mı? Ya da başka birinin onu elinden almasını mı?"

Barış'ın söylediklerinin üzerine Sadem'den istediğim zamanı koydum. Beraber oldukça ağırlaşan bu iki yük omuzlarıma baskı yaparken düşündüm. Ben zaten bir kere yenilmemiş miydim zamana? İki sene önce geç kalmamış mıydım zaten? Peki ben ne uğruna zaman istiyordum? Ne için geciktiriyordum bizi?

"Bana sorarsan bekleme." Sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi ve kızların yanına doğru yürüdü. Bir dal sigaranın yok oluş süresi boyunca, sigara içen bir adam tarafından bazı şeyleri idrak etmiştim.

Adımlarımı hızlandırıp Barış'a yetiştim.

"Ayşe, gidelim mi artık?" dedi Barış "Baban merak etmesin." Kafasını sallayıp ayağa kalktı Ayşe. Kısa sürede edinilen bu dostluk yine kısa bir vedalaşmayla finak buldu. Birbirimizin numaralarını aldık bir daha görüşebilmek içinn

"Bekleme." dedi Barış giderken sadece benim duyabileceğim bir sesle. Kafa salladım. Gözden kayboluncaya kadar onları izledik yan yana.

"Çok güzel insanlar." dedi Sadem. Ona döndüm.

"Öyleler." dedim.

"E hadi gidelim artık bizde. Azarlamasınlar şimdi bizi." Ön7me geçmek için hamle yapınca kolundan tuttum onu.

"Sadem." dedim elimi kolundan eline kaydırarak.

"Selim." dedi yüzünü tam olarak bana döndükten sonra.

"Ben senden zaman falan istemiyorum. Gecikmek istemiyorum. Beraber, el ele bir sürü anımız olsun istiyorum." dedim. O gülümseyince durdum biraz. "Sadem." dedim yine.

"Selim." dedi o da.

"Ben seni seviyorum."

SademWhere stories live. Discover now