Bölüm 13 • Hatıra

1K 107 27
                                    

.:: Nil Karaibrahimgil - Rüzgar ::.

Dağılmasından endişe duymadan geri attı onları. Yazın ortasında esen sıcak rüzgara bıraktı kısa saçlarını. Kendi de teslim oldu ona. Ben ise onu izledim. Çoşkuyla attığı her adım beni ona çekti, her geçen saniye ona olan sevgim katladı. O kadar büyüdü ki içime sığmayacak sandım.

"Ne yapalım?" diye sordu nihayet durup bana bakarken.

"Bilmem, sen ne istersen."

"Ben buraları pek bilmiyorum. Senin izinden gidelim." Yapabileceğimiz şeyler düşündüm. Hemen yanımızda duran dondurmacıya kaydı gözüm.

"Dondurma yer miyiz?"

"Yeriz." dedi. Bunun üzerine dondurma standına doğru ilerledik "Dondurmanızı nasıl alırsınız Sadem hanım?" Cevap vermek için ağzını açtı ama ondan önce davrandım "Dur tahmin edeyim... Çilekli ve limonlu" Gri defterden öğrendiğim bir bilgi daha...

"Sen.. Nasıl?"

"Sadece tahmin." dedim. Sonrada dondurmacıya döndüm "Bize iki çilek limon." Dondurmacı kafasını sallayıp iki külah çıkardı ve dondurmaları hazırlamaya koyuldu. Dondurmalardan birini Sadem'e uzattım.

"Teşekkür ederim." dedi.

"Rica ederim."

"Ee yolculuğumuz nereye?"

"Valla benim birkaç planım var ama beğenir misin bilmem..." dedim. Devam etmemi istercesine elini oynattı "Kapalı Çarşı'ya gidelim sonra gezeriz, artık nereye kadar gidebilirsek."

"Taklibi kaç saat sürer tüm bunlar?" diye sordu "Eve geç kalmak istemem." Saatime baktım.

"Saat henüz 12 bile değil. Elimizi çabuk tutarsak saat 4 olmadan Eminönü'ye bile gidebiliriz."

"Tamam o zaman, bizde elimizi çabuk tutalım." Güldüm.

"E hadi o zaman."

* * *

Kapalı Çarşı'ya adımımızı attığımızda yüzümüze vuran ilk şey taze çekilmiş kahve kokusuydu. İkimizde aynı anda havayı içimize doldurduk. Kokunun kaynağını takip edip birer türk kahvesi içtik. Sadem falıma bakmayı teklif etti. Başta dalga gectiğini sansam da 9yle değildi. Ciddi ciddi falıma baktı. Düzeltiyorum, bakmaya çalıştı. Allah da biliyor ya, o kahvede telveden başka hiçbir şey yoktu. Biraz taze çekilmiş kahve satın aldıktan sonra oradan ayrıldık.

"Aç mısın?" diye sordum o etrafı izlerken.

"Henüz değilim."

Gözüm el işlemesi takılar satılan küçük dükkana takıldı. Sadem'i kolundan çekip standa sürükledim. "Bunlar çok güzeller." deyip takılara göz gezdirdi. Bende onun için bir şeyler aradım. Nihayet gözüme Sadem'in seveceğinden emin olduğum bir şeye takıldı gözlerim: Üzerinde çilek figürü olan taşlı bir bileklik..

"Uzat bileğini." dedim. Öylece bana baktı. Sağ bileğini tuttum ve bilekliği nazar boncuklu bilekliğin hemen üzerine taktım. Bilekliği görür görmez tanımıştım. Ameliyat günü dayısının ona taktığı bileklikti bu.

"Bu ne?" dedi bileğindekine bakarak.

"Küçük bir hatıra."

"Çok güzel, teşekkür ederim Selim." dedi. Gözleri ışıl ışıldı. Onları standa çevirene kadar etkisi altındaydım gözlerinin. Kaşla göz arasında bir bileklik de o seçti ve bileğime taktı. "Bu da benim sana hatıram." Bilekliğe baktım. Tamamı deri olan eskiz bir bileklikti bana taktığı.

SademWhere stories live. Discover now