Giriş Bölümü

En başından başla
                                    

Zeynep ise babasının sonuna kadar haklı olduğunu biliyordu. Özellikle Tuğra konusunda. Gerçekten de Tuğra sürekli arkasını topluyordu ve bundan bir gün bile şikayetçi olmamıştı. Zeynep'i çıldırtan da buydu zaten. Adama 'Höh' dese susuyor, 'Git' dese geliyor, kaçtıkça kovalıyordu. 'İnatçı keçi,' dedi yine içinden gülerek. Ama Zeynep bu hayatta babasından sonra güvenebileceği tek insanın Tuğra olduğunu da biliyordu. Kendisi ne yaparsa yapsın, Tuğra her zaman yanında olurdu. Bütün çocukluk ve şımarıklıklarına rağmen... Zaten kendiside böyle istiyordu. Memnundu böyle. Tuğra'nın hayatında ki rolü büyüktü. Belki de o olmasa annesinin yokluğuna hiçbir zaman katlanamazdı... Tam düşüncelere dalacak iken silkelendi birden. Şimdi duygusal şeyler düşünmenin sırası değildi. Tuğra'nın bu geceki haberin gazetelere çıkmamasını sağladığını biliyordu. Tabi babasına bütün yaşananları kelimesi kelimesine anlattığını da... Tuğra burada çuvallıyordu işte. "Of şekercim ya. Seninle hayat nasıl geçecek?" diye Tuğra'ya söylenirken bunu babasının duyduğundan ne yazık ki habersizdi.

"Bak utanmaza bir de dalga geçiyor. Neyim varmış benim?"dedi Agah Bey, kızının kendisine söylendiğini sandığından sesi daha da huysuz çıkmıştı.

"Baba ben sana söyle..." diye açıklamaya çalışırken, babası yine sözünü kesti.

"Odana git Zeynep! Beni daha fazla sinirlendirme. Ayrıca söylediğim yasaklar da geçerli!" dedi babası taviz vermeyeceğini belli eden bir tonda. Ama bu taviz Zeynep için geçerli değildi. Genç kızın ruhu 1974 Kıbrıs savaşında mücadele gösterip yaşı kaç olursa olsun her daim savaşa hazır olan 2015 gazileri gibiydi.

"Baba yeter ama ya 25 yaşındayım ben. O cezalar biraz ağır değil mi?" dediğin de, Agah Bey'in sert bakışlarına maruz kaldığından, mücadeleci ve her an savaşmaya hazır olan ruhunu bohçasına tıkıp odasına gitmek üzere ayağa kalktı. "Peki babacığım. Size iyi geceleeerr. Benim zaten birden bire uykum geliverdi. Bende anlamadım nasıl geldi. Bence sende uyu. Hatta ben odama gitmeden evvel Latife Sultan'a sana papatya çayı yapmasını söyleyeyim. Sinirlerine iyi gel..." derken ufaktan içeriye doğru kaçıyordu ki babası lafını hiddetle yine böldü ve babasının arkasını döndüğünü görünce daha da hızlandırdı adımlarını.

Agah Bey kızının son sözlerinin üstüne arkasını dönüp susturmak istese de Zeynep'in içeriye girdiği görünce kendiside hızlı adımlarla peşinden ilerledi. "Halen dalga geçiyor. Eşek sıpasına bak sen! Sakın ha uyandırma kadıncağızı. Zaten bütün gün senin peşinde koşmaktan dermanı kalmıyor hiçbir şeye," diye söylenmeye devam ederken, Zeynep son sözleri odasından dinliyordu. On dakika daha dinlendi babasının söylenmelerini. Acıyordu vallahi de adama. Her gece öğüt vermek için bir saat durmaksızın konuşmak zorunda kalıyordu. Acaba babasına bu doğum günün de kayıt cihazı mı hediye etseydi. Ne söylemek istiyorsa oraya kaydeder, böylelikle her gece aynı şeyleri tekrar etmek zorunda kalmazdı. Kesinlikle harika bir fikirdi. Bunu kenara not etti.

Üzerinde ki kıyafetlerini çıkartarak bu saçma gecenin etkisinden kurtulabilmek için duşa girdi. Güzel bir banyo keyfi yaptıktan sonra saatin çok geç olduğunu bildiği halde kremlerini sürmeye başladı. Vücuduna masaj yaparak kremini sürünürken, sabah Tuğra ile konuşmayı aklına not etti. Sonra notu geri sildi. Nasıl olsa Tuğra ile öğlen yemeğin de beraber olacaklardı. O zaman konuşabilirdi. Bakışları yatağının hemen yanında ki komidine kaydı. Tuğra ile tatildeyken çekildikleri fotoğrafa baktı. Nişan mevzusu olmadan önce gittikleri son tatildi. Tuğra'yı boğarcasına boynuna sarıldığından çocuğun yüzünde ki ifade acı çeker gibiydi. Bu fotoğrafa ne zaman baksa gülesi geliyordu. Sahi ne zaman büyümüşlerdi? Daha doğrusu işler ne zaman bu noktaya gelmişti? O anda telefonuna gelen mesaj sesiyle bakışlarını fotoğraftan ayırarak çantasından telefonunu çıkardı. Gelen mesaja baktı.

İÇİMDEKİ AŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin