Chapter Two

1.3K 239 58
                                    

 Multimedya: Only I Didn't Know (Piano Cover)

 Metro istasyonunun ıslak ayak izleri ile dolu olan merdivenlerini inerken kulaklarıma dolan gürültüyle yüzümü buruşturdum. İşe, okula giden insanlar, anonslar, peronlara gidip gelen metrolar; hepsi birer kuru gürültüden ibaretti.

 Bilet satın alınan makinelerden birine yaklaşarak sıraya girdim. Önümdeki adamın işi bittiğinde hızlıca biletimi alıp 11'inci peronun önüne gittim. Ceketimin yakalarını yukarı kaldırıp ellerimi cebime soktum ve bir kenara iliştim yaklaşık 5 dakika sonra gelmesi gereken metroyu beklemek adına. İnsanların gürültülerini duymamak için dinlediğim müziğin sesini biraz daha yükselttim.

 Metro, perona girdiğinde insan akıntısıyla beraber büyük taşıttaki yerimi aldım ve bir yere oturabilmek amacıyla etrafıma bakındım. Sabahları bir önceki durakta neredeyse bütün koltuklar dolardı ve genelde okula kadar ayakta gitmek zorunda kalırdım.

 Ancak bugün unutulmuş bir koltuk vardı ve onu kesinlikle doldurmak istiyordum. Benim kadar o koltuğu isteyen diğer insanlar olsa da bu savaşı kaybetmemek adına gözlerimi kısıp etrafıma baktım ve dikkatle ilerleyerek o koltuk için benimle savaşan, üzerinde benimle aynı üniformadan olan çocuktan önce kendimi hızlıca boş koltuğa bıraktım.

 Hızlı oturmamdan dolayı rahatsız olan genç kadından özür dileyerek tam önümde durup bana bayık bakışlar gönderen çocuğa şeytani bir gülümseme ile yanıt verdim.

 Yolculuğumun geri kalanını rahatlıkla geçirebilirdim artık. Oturarak.

○○○

 Sabahki yağmur dinmiş, yağmur bulutlarının yerini pofuduk beyaz bulutlar kapmıştı. Yaprakları dökülmüş ağaçların çevrelediği yolu diğer öğrenciler ile beraber aşarken günümün farklı olacağını hissediyordum.

 Bir şeyler değişecek, diyordu içeride bir yerlerde gizemli bir ses.

 Toprak hala ıslaktı. Henüz sabahın erken saatleri olduğundan güneş ısıtmıyordu ancak bugün fazla yağmur beklenmiyordu. Bu yüzden şemsiyemi evde bırakmıştım ve eve dönerken yağmur yağmaması için şimdiden dua etmeye başlamıştım.

 Adımlarımı izlemeyi kesip başımı kaldırdığında başını yere eğmiş, önümde yürüyen Yerim'i fark ettim. Arkasından seslenmekle vakit kaybetmedim, çünkü kulaklarında geçen hafta aldığı ultra-güçlü-bas kulaklığı varken beni asla duymazdı.

 Okul çantasını çekip onu durdurduğumda Yerim kulaklığını çıkardı ve kaşlarını çatarak bana baktı. "Beni korkuttun, salak şey." dedi tıslayarak.

 "Beni duymazdın." Omuz silkerek sinir bozucu bir şekilde gülümsedim.

 Okul bahçesinden içeri girmeden önce kıkırdayarak, "Baekhyun ve Sumin sanırım yine barışmışlar." diye fısıldadı.

 "Ne zaman ayrıldılar ki?" dedim şaşkınlıkla.

 'Hiçbir şey bilmiyorsun.' anlamına gelen bakışlarının ardından çarpık bir gülümseme belirdi suratında ve bana biraz daha sokuldu. Adımlarını bana uydurup kolunu benimkine doladı. Açıkçası Yerim'den korkuyordum. Bir tür cadı olmalıydı. Bütün dedikoduları, magazini, dersleri ve kişisel bakımını aynı anda idare ediyordu ve bunlar onun için çocuk oyuncağıydı.

 "İki hafta önce, şu kısa saçlı kızın okulun bahçesinde düştüğünü hatırla." Sesini gizemli bir tonda kullanmaya çalıştı.

 "Düşmedi, düşürdüler."

 "Hey neyse işte," Huysuz bir bakış atıp devam etti, "O gün Baekhyun ve büyük kuzeni, hani şu fazla yakışıklı olan, birkaç kız ile beraber Hongdae'de takılmışlar. Bunu duyan Sumin de Taehyung ile beraber olduğu birkaç fotoğraf paylaştı. Ne sürtük ama!"

 Yavaşça başımı salladım. Popüler takımının hayatı aptal lise dizilerini aratmıyordu.

 "Sen Taehyung'dan hoşlanmıyor muydun? Nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun o ve Sumin'in hakkında?"

 Yerim kısa metrajlı bir kahkaha patlattı. "Sumin sence o asalaktan hoşlanır mı? Ondan kimse hoşlanmaz, yani öyle ya da böyle bana kalacak."

 Daha önce de dediğim gibi, Yerim'in cadı olma potansiyeli fazla yüksekti.

 Okul binasına girdiğimizde neşeli bir şekilde benden ayrılarak, "Sen önden git, benim Tenis Kulübü hakkında Bayan Gong ile görüşmem gerek."

 "Pekala." dedim merdivenlere yönelmeden önce.

 Yerim'in aksine okuldaki hiçbir kulübe kayıtlı değildim. Okul çıkışları direkt olarak eve gider ve neredeyse bütün günlerimi aynı geçirirdim. Yerim'e göre lise yıllarımı boşa harcıyordum. "Yaşlı bir kadın olduğunda zaten evden dışarı çıkamayacaksın, o halde neden evde kalmak konusunda bu kadar ısrarcı oluyorsun? " derdi her seferinde.

 Bu konuda onu asla dinlemeyeceğim sanırım. Çünkü tam bu yerde, çoğu zaman olduğu gibi, düşüncelerimiz ayrılıyordu.

 Yerim ile hobilerimiz farklıydı, görünüşümüz farklıydı, eğlence anlayışımız farklıydı ancak biz en yakın arkadaştık. Bir ip yardımıyla, görünmez bir varlık tarafından tutup bağlanmıştık ve hayatımı onsuz düşünemiyordum.

 Yerim benim olmak istediğim kişiydi; sosyal, eğlenceli ve sevilen kız.

 Ben ise onun asimetrik yansımasıydım.

 Komik aynalardaki yansıma ve gerçek kişi gibiydik ikimiz. Birisi pürüzsüz ve şekilli, diğeri çarpık çurpuk bir biçimde ancak aynılar. İkisi de aynı şey fakat farklılar.

 Biz buyduk.

 Yerim beni, ben ise Yerim'i taşıyordum içimde bir yerlerde.


Yazar Notu:

Bir iki saniyenizi ayırıp oy butonuna basmanız ve beni yüreklendirecek birkaç kelime yazmanız size hiçbir şey kaybettirmeyecek. ^3^


pale heartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin