Bölüm 24: Maskeler

Start from the beginning
                                    

"Bir şekilde hatırlamamış olduğuna emin misin? Havuzu bu şekilde bulmuş olmanın tesadüf olduğuna inanmak bana pek mantıklı gelmiyor." dedi Cenk, sözümü bitirip nefes nefese kalmamın hemen ardından.

"Bana da ama yapabileceğim başka bir açıklama ya da hatırladığım başka hiçbir ayrıntı yok." diye cevap verdim Cenk'e. Bu şekilde düşünmesini, bir gün önce yaşadığım şaşkınlığın boyutlarıyla karşılaştırınca anlayabiliyordum.

"Bulduğunuz not sende mi?" diye sordu Cenk, görmek istediğini belli edercesine.

Başımı 'Evet' anlamında salladıktan sonra çantamın ön gözüne attığım notu çıkarıp Cenk'e uzattım. Birkaç saniye kadar inceledi kısık gözlerinin etrafında beliren huşuyla, ardından notu bana uzattıktan sonra hafif bir şekilde iç çekti.

"Ve sen yine de peşini bırakmaya kararlısın. Öyle mi?" diye sordu.

"Mantıklı değil mi?" diyerek sorusuna soruyla cevap verdim ve Cenk'ten gelecek yanıtı beklemeden "Bugüne kadar yaptıklarım, yaptıklarımız, harcadığımız zaman hepsi boşunaydı ya da öyleymiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Şu an vazgeçebilmek daha önce önüme konulmamış bir şans gibi duruyor ve zararın neresinden dönersek kârmış gibi geliyor." diye ekledim.

Cenk, belli belirsiz bir biçimde gülümseyerek bakışlarını benden ayırdı ve uzak bir noktaya doğru kenetledi. Konuşmaya başlayacakmış gibi dudaklarını araladığını gördüm; fakat hiçbir şey söylemeden kollarını önünde bağladı.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum. Bu Cenk'in her zamanki pervasız hali değildi ve dağınık saçlarının altındaki kutuda bir şeyler döndüğüne emindim.

Kaçamak bir bakış attı oturduğum yere doğru.

"Cenk!?" dedim sabırsız ve biraz daha yüksek bir ses tonuyla.

"Ilgaz'ın dürüst olduğuna inanmıyorum." dedi Cenk. Suskunluğunun nedenini dudaklarından sızdırmıştı.

"Anlamadım." diye yanıt verdim, oturduğum yerde hafif ama fark edilir bir şekilde gerileyerek. Dahası Cenk'in ne dediğini kelimesi kelimesine işitmiştim; fakat anlam veremediğim için doğru duyduğuma emin olamıyordum.

"Ne duyduysan o ama düşüncelerimi önyargılarından kurtulmadan dinlemen yalnızca bana karşı tavır almana neden olur." dedi Cenk, bakışlarını hala uzaktaki hayali bir noktaya doğrultmuştu.

"Nedenini açıklamalısın." diyerek itiraz ettim ve ardından "Öylece Ilgaz'a güvenmediğini söyleyip burada bırakamazsın." diye ekledim.

"Ne kadar mantıklı açıklarsam açıklayayım sen bana kızıp çekip gideceksin. Bir dakika üzerinde düşünmeyeceksin bile. Yine de sana oturup nedenlerimi bir bir sıralamak zorunda mıyım?" diye sordu Cenk. Bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerindeki ciddiyet, onda görmeye alışık olduğum türden değildi.

"Eğer gerçekten mantıklı bir şekilde açıklarsan neden kızayım ki?" dedim sorusuna soruyla ve biraz da gücenmiş bir şekilde cevap vererek.

"Çünkü Ilgaz'dan hoşlandığını görebilmek için karanlıkta avlanan bir kurdun gözlerine ihtiyacım yok." diye cevap verdi, bakışlarını kendine ait hayali noktaya bir kez daha odaklayarak.

Henüz insanın kendine yediremediği, kendi kendine sesli söyleyemediği bir durumu başkasından işitmesi ve bunun beklemediği bir anda yüzüne vurulması, zamanın donmasına neden olabiliyordu. Tuhaf olan kısmı, itiraz edemeyecek kadar savunmasız yakalanmamdı. Muhtemelen kendi kendime, bu durumu analiz etmeye çalışsaydım, sonuca bağladığımda Ilgaz'dan hoşlandığımı düşünmeyecektim; fakat bir başkasından işitmek, yanlış almak üzere olduğum bir türevin kırmızı kalemle düzeltilmesi gibiydi. Tabanları aynı, katsayıları farklıydı.

SinesteziWhere stories live. Discover now