Bölüm 18: Gölgeler

8.1K 573 77
                                    

Uyuyakaldığım başka bir sabahın kıyısında bölümün koridorlarını hızlıca arşınlıyordum. Etrafımda sayıca bir elin parmaklarını aşmayacak kadar az kişi olduğunu fark etmiştim ki bu, derslerin çoktan başladığının habercisiydi. Ait olduğum dersliği bulduğumda içeri girmeden önce durumu yoklamaya karar verip kulağımı sınıftan taşması muhtemel seslere kabarttım. Psikolojiye Giriş dersini veren öğretim görevlisinin sınıfta kurduğu baskıyı kapının diğer tarafından bile sezebiliyordum ve dahası sınıfa geç gelmemin bedeli olarak birinci sınıfların disiplinsizliği üzerine yapacağı konuşma sırasında yerime geçmeme izin vermeyip beni kapının önünde nasıl bekleteceğini bile hayal edebiliyordum.

Elimi kapının koluna doğru yaklaştırırken sol taraftan gelen kısık bir sesin varlığıyla irkildim.

"Bir sonraki derse girmek daha akıllıca olabilir."

Başımı çevirdiğimde, kahverengi kısa saçlarına eşlik eden aynı tondaki iri gözleriyle sima olarak tanıdığım fakat ismini hatırlayamadığım bir diğer psikoloji öğrencisiyle burun buruna gelmiştim. Tavrından, benim geç kaldığım dersle ilgili düşünce buhranlarını çoktan aşıp tercihini derse girmemekten yana kullanacağını seçebiliyordum. Bir iki dönem üstüm olduğunu bölümde yalnızca pek çok kişi tarafından değil, aynı zamanda dersine girdiğimiz akademisyenler tarafından da tanınmasından tahmin edebiliyordum.

Kendi bildiğimi okumakla bölümde deneyimli olan bir diğer öğrencinin tavsiyesine uymak arasında birkaç saniye tereddüt ettikten sonra kapıdan uzaklaşarak 'daha akıllıca' olan tavsiyeye yönelmeyi tercih etmiştim. Beni derste rencide edilmekten son anda kurtaran tanıdık simanın peşi sıra bölümün kapısına doğru yürüdüm. Şubatın ilik donduran nemli soğuğu bizi bölümün hemen dışında karşılamıştı.

"Bu arada ben Ege." dedi cebinden çıkardığı elini bana uzatarak.

"Sesil." diyerek karşılık verdim, birkaç saniye içerisinde buz kesen parmaklarımla.

"Alışılmadık bir isim ama memnun olmama engel değil." dedi gülümseyerek.

Elimi geriye çekerken istemsiz bir şekilde gözleriyle buluştu gözlerim. Karşılık veremeden çevremdeki iklim koşullarının değiştiğini fark ettim. Güneş bir saniye öncesinden daha yakıcı, esen rüzgar fark edilir derecede daha ılıktı. Değişmeyen tek şey ikimizin konumuydu.

"Geliyor musun Sesil?" diye sordu bölümün kapısında diğerleriyle beliren Lara. Üzerinde Temmuz'un izlerini taşıyan incecik bir elbise vardı.

"Biz Ege'yle buralarda olacağız. Size ilerleyen saatlerde katılırız." diye cevap verdim. Tek istediğim biraz yalnız kalabilmekti.

"Keyfinize bakın ama yine de geç kalmayın. Dönemin bitişini kutlamak için herkesin bir arada olduğu daha iyi bir zaman aralığı bulamayabiliriz." dedi. Gözlerinin içi bile son final sınavını atlatmanın neşesini barındırıyordu.

Lara'ya vereceğim olumlu yanıtı hazırlarken Ege'nin elimi tuttuğunu hissettim. Bana bakmıyordu fakat yavaş ve kararlı adımlarla önümden yürüyerek gideceğimiz rotayı belirliyordu.

"Daha çok yürüyecek miyiz?" diye sordum. Bir süre sonra kendimi sürükleniyormuşum gibi hissetmekten alıkoyamamıştım.

"Neredeyse geldik." diye cevap verdi Ege ve dediği gibi son birkaç adım daha aldıktan sonra bana dönüp gülümseyerek "Burayı seveceğini düşündüm." dedi.

Arkamı dönüp başımı onun baktığı yöne doğru çevirdim. Yürümeye ve nefesimi düzenlemeye sarf ettiğim çaba yüzünden nereye kadar tırmandığımıza dikkat edememiştim. Önümde iyi kötü bir senemi tamamladığım kampüs uzanıyordu ve hemen arkasında batmakta olan güneş, bulunduğum yerden karınca gibi görünen kampüs insanlarının gölgelerini, kendilerinden daha görkemli kılıyordu.

SinesteziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin