Bölüm 13: Beklentiler

8.8K 597 43
                                    

Laraların evine vardığımızda, arabanın arka kapısını kapatıp Lara'ya veda ettikten sonra ön taraftaki koltuğa oturmuştum. Ev halkına üçten önce evde olacağımı söylediğim için kolumdaki saati, belirttiğim saate henüz yarım saat olmasına rağmen, istemsiz olarak kontrol ediyordum.

"Merak etme, buradan sonra yürüsek bile yetişirsin." dedi, direksiyonun başındaki Bora.

Beni yürütmeyeceğini bildiğim için yorgun bir gülümseme yayıldı dudaklarımın çevresine.

"Güzel bir akşamdı ve evlere servis görevini üstlenip alkol tüketimini minimuma indirdiğin için ne kadar teşekkür etsem az." dedim minnetimi artık gizleyemediğim uykulu bakışlarımın ardından gösteriyordum.

"Sarhoş bir Taylan'ı, ailesini uyandırmadan yatağa bırakmamı saymıyorsun ama en çok onun hakkında konuşacağım yarın." dedi Bora, o gece Taylan'ın hal ve hareketlerini önümüzdeki bir sene boyunca kimseye unutturmayacağının sinyallerini vererek.

Arabanın dijital saati, gecenin iki buçuğunu henüz geçiyordu ve doğum günümü kutladığımız mekana en uzak ev, benim evim olduğu için en son arabada ikimiz kalmıştık. Radyodan kısık sesli, gece yarısı akustiği çalan bir frekansın şarkıları yükseliyordu ve ben arabaların ön koltuklarının uyumak için bu kadar rahat olduğunu on dokuzuncu yaş günümün gecesinde fark etmiştim. Gözlerimi -dinlendirme amaçlı- kapatabileceğime kendimi ikna ettiğim sırada Bora'nın sesini işittim.

"On dokuzuncu yaşından beklentilerini öğrenebilir miyiz, Sesil Hanım?" diye sordu, sokak röportajına çıkmış yerel bir kanal muhabirinin edasıyla.

"Uyku." diye cevap verdim düşünmeden.

"Arabanın yol bilgisayarı bunun önümüzdeki yedi dakika içerisinde mümkün olabileceğini söylüyor. Keşke gerçekleşme ihtimali bu kadar yüksek beklentilerin olmasaydı." dedi, dalga geçip geçmediğinden emin olamamıştım.

"Sence on dokuzuncu yaşımdan neler beklemeliyim?" diye sordum, Bora'yı deniyordum.

"Hiç gerçekleşmesini istediğin ama gerçekleşme ihtimali istediğin diğer her şeyden daha az olan bir şey yok mu?" diye soruma sorusuyla cevap verdi.

Uykumun dağıldığını hissediyordum, çünkü o an konuştuğum Bora, daha önce tanıma şerefine sahip olamadığım bir Bora'ydı. Bu, büyük arkadaş gruplarının en büyük sorunlarından biriydi zaten, herkesi aynı şekilde çok iyi tanıyamıyordunuz. Mutlaka birileri, sizinle aynı frekansa bir diğerinden daha yakın oluyordu ve siz 'O' kişiyi daha iyi tanıdıkça diğer arkadaşlarınızdan geri kalıyordunuz.

"Peki ya sen?" diye sordum, "Senin gerçekleşme ihtimali en düşük beklentin neymiş?" Bora'yı kendi sorusuyla kapana kıstırdığımı hissedebiliyordum.

Tek eli direksiyondayken diğer elini kıvırcık saçlarının arasından geçirip bana kesik bir bakış attı. Kendimi, Bora'nın daha önce kimseye söylemediği ama en çok istediği şeyi tahmin etmeye çalışırken bulmuştum. Dahası onun da bana söyleyip söylememekle ilgili tereddütleri var gibiydi. Birinin özel arsasındaki meyve ağaçlarına dadanmış çocuk gibi hissediyordum kendimi, belki orada olmamalıydım ama daha önce varlığından dahi haberdar olmadığım meyve ağaçlarının beni cezbetmesine engel olamıyordum.

"Babamı daha çocukken kaybettiğimi biliyorsun." dedi Bora, gözlerini yoldan ayırmadan "İşin aslı denizciydi ve ne batan gemiye ne de babamın bedenine hiç ulaşamadılar. İnsan, bir gün babasının çıkıp geleceği beklentisini içinden hiç atamıyor." diye ekledikten sonra sustu.

Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde, Bora'nın yüzünde karşı şeritten gelen araba farlarının bile aydınlatamadığı gölgeler kol geziyordu. Yeni yaşından tek beklentisi uyumak olan ben, sadece söyleyecek bir şey bulamadığım için değil ayrıca o güne kadar yaşamamın ne kadar gereksiz olduğunu fark edip utanmıştım. Kalbimin ezilmesine neden olan duygunun Bora'ya acımakla herhangi bir ilgisi yoktu, daha çok o an, orada, Bora için yapabileceğim hiçbir şey olmamasından kaynaklanıyordu.

SinesteziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin