Yaz Bana, Özle Beni

24.6K 934 108
                                    


GÜLCE

Telefonumun ışığı bir bildirimim olduğunu gösterecek biçimde yandığında heyecanla saati kontrol ettim. Seansın normal süresi zaten dolmuştu ama danışanımın anlatacak birkaç şeyi daha olduğu için onu uyarmamıştım. Fakat bir sonraki seansın başlamasına yaklaşık on beş dakika vardı ve diğer danışan için de faydalı olabilmek adına saate bir sınır koyabilmem şarttı.

Şebnem her zamanki gibi elini kolunu kullanarak heyecanla anlatmayı bitirip yüzüme baktığında duraksadım.

"Ne?" dedim komik bir ifadeyle.

"Âşık mı oldun sen?"

Oha! Roller ne ara değişti de ben danışanın yorumladığı doktor oldum acaba?

"Yuh" dedim tepkimi saklamadan, "O nereden çıktı acaba?"

Şebnem aramızdaki yakınlığa sığınıp benim ona sorduğum gibi samimi bir şekilde yanıtladı.

"Geçen hafta geldiğimde harıl harıl mesaj atıyordun, önceki hafta ben çıkarken ilk iş telefonu eline aldın şimdi de gözün telefonda."

Gözlemi beni güldürdü ama bir yanımda otomatik olarak kaygılandı. Profesyonelliğimi muhafaza etmekte zorlanıyordum görünüşe göre. Zira danışanımın bu düşüncelere kapılmaması gerekirdi.

"Halüsinasyonlar üç haftadan beri var o halde" dedim şakayla.

Hemen kahkaha attı. "Of tamam biliyorum seninle ilgili soru sormak yasak ama bir sefercik bir şey sorabilir miyim? Lütfen lütfen lütfen! Meraktan çatlıyorum ya, lütfen bak!"

Sevimli ısrarı karşısında ben de güldüm. "İyi, sor bakalım" dedim. Danışanlarla böylesi ilişkiler geliştirmem sebebiyle klinikteki diğer arkadaşlarla defalarca ters düşmüştüm ve sanırım böyle giderse yolları ayırmamız gerekecekti. Ama ben de bendim.

"Yakından da o kadar yakışıklı mı? Gerçekten sevgili misiniz? Öpüştünüz mü? Nasıldı?"

Kim diye sormadım zira Can'la kahvaltı çıkışında üçüncü kez magazin haberlerinde adımın geçişinden sonra annem bile Can-Gülce denkleminden haberdar olmuştu. Şebnem'in olmamasını beklemek hayalcilik olurdu. Magazinciler ağına daha önce yakalanmamış bir balık düşen gösterişçi bir denizci kadar heyecanla haberi ısıtıp ısıtıp sunmuşlardı. Telefon numaramı değiştirmek zorunda kalmak benim için sıkıntılı bir kabullenme süreci olmuştu ama başka türlü rahat bırakılacağım yoktu. Hem Hakan'ın bir şey yazması ya da araması ihtimali de beni ürkütüyordu.

Tam olarak aynı zamanlarda ülkede olan olayları yansıtmayan tüm basın kuruluşları bizi reklam etmişti ve ben de devletin ortam huzurluymuş gibi göstermek adına komple yasaklamadığı birkaç sosyal medya hesabımı kapatmıştım.

"Tek bir soru demiştik Şebo."

"Hmm" dedi, "o zaman şöyle sorayım, yakından da o kadar yakışıklı görünen sevgilin seni öptüğünde güzel olduğunu düşündün mü?"

Anında kahkahayı bastım. Şebnem'in zekasını gerçekten seviyordum ve evet, sevmekte sonuna kadar haklıydım. Ama mesela kurnaz soruya cevap vermekse ne kadar gıcık olabileceğimi gösterdim.

"Belki" diye yanıtladım.

"Ya sen var ya" dediğinde kahkaham cümlesini böldü. Telefonumun ışığı bir kez daha parlayınca ikimiz birbirimize bakıp esrarlı bir biçimde gülümsedik.

"Neyse, saat çoktan geçti, senin beni göndereceğin yok da ben gideyim, sen de mesajlaşmana bak, küçük ergen" dedi bana.

İkimiz gülerek sarıldık ve onu gönderip hevesle telefonuma baktım. Ondandı. Whatsupp'tan arka arkaya yazmıştı.

İki Avans Üçte Biter (Futbolcu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin