Ablamın gevezeliği tutmuş anlattıkça anlatıyordu. Fakat ben sanırım dinlemiyordum.

''Utku,'' diye fısıldadığımda keskin alıp verdiğim nefeslerim daha belirgin hale geliyordu. Kaza yapmıştı.

Ellerim birbirine dolanırken telefonumu hangi cehenneme attığımı araştırıyordum. Ablam annemin çağrısı üzerine odadan çıkarken yastığın üzerinde bulduğum telefonu alıp tekrardan Utku'yu aradım. Belki yanındakiler açardı.

Tek başına nereye gidiyordun! Hala açan yoktu. Kafayı yemek üzereydim. Aşık falan değildim. Sadece... sadece delice merak ediyordum onu.

İyi miydi gerçekten? Hafif miydi yaraları? Doğru düzgün konuşabiliyor mu? Yanında kim var? Her türlü şeyi merak ediyordum. Bunu öğrenmek içinde durmadan arama yapıyordum. Ne yazık ki açan yoktu.

Aklıma çok sonradan gelen fikirle Tuna'yı aradım. İlk çalışta olmasa da ilk aramada duymuştum o yorgun ve ağladığı titrekliğinden belli olan sesini.

''Efendim?''

''Utku nasıl?''

Belki de böyle pat diye sormamam gerekirdi. Odanın içinde dolandığım sıralar sesli nefesini işittim.

''Sen nerden duydun?'' dedi yorgun sesiyle.

''Nerden duyduysam duydum, Tuna. Cevap ver! O nasıl?''

Saç diplerimi hissetmemeye başlamışken pencerenin kenarında dikildim.

''Bekle bir saniye,'' dedikten sonra yine her zamanki gibi beklemeye başladım. Az sonra duyduğum o yorgun, bıkkın, hüzünlü ve son derece hafif ses Tuna'ya ait değildi.

''Birileri beni merak ediyor olmalı.''

Her zamanki şakacı havasındaydı ama bu sefer o ukala dalgasını görmeyecektim.

''Seni ego beyinli beni çok korkuttun. Söylesene senin sorunun ne? Gece gece arabayla tek başına hangi cehenneme gidiyordun? İyi ki bi tatile geldik he. Geldiğime geleceğime pişman ettin. Kim bilir evi de ne hale sokmuşsundur. Yok bu böyle olmayacak. Bitiyor bu tatil, yarın başına geliyorum. Konu kapandı. Hayır, söylesene cidden sorunun ne? Hangi bara eğlenmeye gidiyordun!''

Fazla endişe çeneye vuruyor anlaşılan. Saçmaladıkça saçmalamıştım.

''Bak eğer biraz daha az konuşursan kendimi daha iyi hissedeceğim geveze. Ayrıca bara değil markete gidiyordum. Evde hiçbir şey kalmamışta.''

Ardından duyduğum öksürük sesiyle yatağın ucuna oturdum.

''Canın çok yanıyor mu?'' dediğime bu beklemediği sorum üzerine birkaç saniye düşündü.

''Biliyor musun baş belası değişen ruh halin şok geçirmeme neden oluyor.''

''Biliyor musun ego manyağı sana şok geçirtmek bana zevk veriyor. Ha bu arada seni çözdüm bili yor musun?''

Kedimce gülümsedikten sonra devam ettim.

''Kendini bişey sanan, ukala, egoist, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden, soyadına güvenen biri olarak gözüküyorsun. Öyle gözükmeye çalışıyorsun!''

''Ne yani öyle değil miyim?'' dedi gülmeye çalışır sesiyle.

''Hayır değilsin. Sen öyle biri değilsin bunu görebiliyorum. İçinde sakladığın masumluğu ara sıra dışa vuruyorsun ve bunda da bana yakalanıyorsun. Ben sana iyi geliyorum değil mi? Kalbinde hala temiz kalmış köşeler var. Farkında değilsin. Her gün başka kızla olan Utku Güvenoğlu'nun altında annesinin küçük prensi Utku var. Görebiliyorum,'' hafif tonumla ve ekledim.

''Bildim mi?''

Onun o ukala havasına ben bürünmüştüm bu sefer.

''Bilemedin. Haklı olduğun konulardan birini öğrenmek ister misin?''

Birkaç saniye bekledikten sonra cevap verdi.

''Sen bana iyi geliyorsun baş belası. Şu yaralar yetmiyor bir de başımı ağrıtıyorsun ama iyi geliyorsun. Sesini duymak güzeldi.''

İşte şu an karşımda gördüğüm normal bir bay ego değildi. Utku haline bürünmüştü.

''Yarın o lanet hastaneye geliyorum.''

''Yarın burada olmazsan gelip seni ben alıyorum,'' dedi yine gülmeye çalışarak.

''Sakın yerinden kalkmaya çalışma ben kendim gelebilirim. Bu arada gülmek için de uğraşma bu kadar konuşman bile mucize. O odaya telefonu nasıl soktular ki?''

''Tuna kapıda nöbet tutuyor,'' dediğinde gülümsemiştim.

Birbirlerine iyi gelen ama henüz aralarındaki ilişkinin ne olduğunu çözemeyen iki saftan ibarettik. Tamam ben belki daha saftım.

''Ağlayıp zırlama. Mumya halinle kal. Ben gelene kadar bekle. Olup olmadık şeyler yeme. Üstün açık yatma. Annenler geliyor gerçi de. Ha unutmadan Buse'ye söyle seni o cadılara bırakmasın. Yani şeylere Hande'yle Asya mıydı neydi? Hiçbir şey bildikleri yok oracıkta öldürüverirler seni ruhun duymaz. ''

''Yabancılara kapıyı açma ve perdeleri de sıkı sıkı kapa da diyecek misin anneciğim?'' derken gözlerimi devirdim.

''Kapıyorum kocacığım.''

''Görüşürüz karıcığım.''

Tam bir şakadan doğan komedi reklamları gibiydik. Bizden olsa olsa anormal bir çift olurdu ki onunda imkanı yoktu. O değil de geleceğim dedim de. Ben nasıl gideceğim, anneme de diyeceğim?

Anne ben bi kocama bakıyım hadi görüşürüz diyerek evden çıkamam ya. Her neyse bunları düşünmenin sırası değil. Zorda olsa benimle konuşabiliyor. Bu da birşeydir. Sanırım...

Bensiz Yapamazsın(Gülsüm Yüksel Kitabı)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang