Bölüm 15

82 13 9
                                    

"Majesteleri, Prens Jaehyun sizi yemek odasına çağırıyor."
Hizmetçilerden biri söylediğinde Yuta kısa bir süre başını kaldırıp ona baktı.

"Gelmeyeceğim."
Daha sonra yeniden başını Yeosang'ın kucağına koydu.
Yeosang hemen zarif parmaklarıyla prensinin şakaklarına masaj yapmaya kaldığı yerden devam etti.

"Sinirlenecek ve birazdan burada olacak." Joshua söyledi. Çünkü yemeği tüm kraliyet ailesi birlikte yiyordu. Hizmetçi Yuta'nın Jaehyun'u reddettiğini söylediğinde hepsi duyacaktı.

Yuta bakışlarını tavanda gezdirirken biraz düşündü. "Umrumda değil. Hem onların iğrenç yemeklerini yemiyorum zaten." Sonra elini Joshua'nın elinden çekti. "Akşama kadar bu odada yapacak hiçbir şeyim yok. Artık Jaehyun'un bana dokunmasına da izin vermeyeceğim. Bu yüzden eğlenecek hiçbir şeyim kalmadı."
Sızlanarak döndü ve diğer iki peri gibi oturdu.

"Uçarak su terastan aşağıya insek ve gezintiye çıksak başımıza bir şey gelir mi sizce?"

Yeosang hemen korkuyla irkildi ve ellerini ağzına kapadı. "Olmaz! Korkunç orklar bizi yakalayabilir."

"Ama yüksekten uçacağız."
Yuta söyledi ve başını yana eğdi. Çok sevimli görünüyordu.

Joshua, prensinin keyfini yerine getirmek için her şeyi yapardı ama bu hiç iyi bir fikir değildi.
"Bahçeye çıkabiliriz prensim. Burada sizi tanıyorlar. Dışarı da sizi tanımlayıp kötü şeyler yapabilirler."

"Ama bahçe de çok sıkıcı." Yuta şikayet etti.

Joshua hemen ayağa kalktı ve koşarak teresa çıktı. Yarım saat kadar önce orada gördüğü peri hala oradaydı. Hemen içeri girdi.
"Orada, bahçede bir peri var prensim ve hizmetçiler gibi giyinmiyor. Onunla konuşmak ister misiniz? Küçük bir bebeği de var!"

"Gerçekten mi!"
Yuta hevesle yataktan kalktı ve uçarak teresa çıktı. Gerçekten de orada bir peri vardı. Yuta'nın buraya geldiği gün gördüğü peri.
"Hadi gidelim."

Uçarak  bahçeye kadar indiklerinde henüz ona yaklaşmalarından önce diğer peri onları fark etti ve gözleri irileşti.
Biraz ileri de ki çocuğunu da kucağına aldı.

"Merhaba!"
Yuta neşeyle söyledi ama aynı karşılığı alamadı. Çıplak ayaklarını yere koyacağı sırada vazgeçti ve yüzünü buruşturdu.
"Burada tek başına ne yapıyorsun? Tanışmak ister misin?"

"Üzgünüm, sahibim o ve onun hizmetçilerinden başka birileriyle konuşmama izin vermiyor."
Peri parlak gözlerle Yuta'ya ve diğer ikisine bakarken söyledi. Uçabilen bir peri görmeyeli uzun zaman olmuştu.

"Ahh! Ama ben prensin eşiyim."
Onun oturduğu taşın üzerine oturdu ve yabancı periye daha yakından bakarken gülümsedi.
"Çok güzelsin, kuzeyle böyle güzel tenli periler yok. İsmin ne? Benim ki Yuta. Ve onlar da Joshua ve Yeosang." Yabancı perinin oldukça esmer parlak bir teni vardı. Neredeyse tüm güney perilerin sahip olduğu gibi.

Peri kirpiklerini kırpıştırdı ve Yuta'yı süzdü. "Ben güzel değilim, siz çok güzelsiniz. İsmim Seonghwa."

Yuta kıkırdadı ve parmağını emmeyi bırakıp ıslak parmağıyla kendisine uzanan bebeğe göz kırptı. "Bebeğin çok tatlı."
Tutabilmesi için elini bebeğe uzattı.
"Peri bebeklerine benzemiyor, biraz büyük. Babası kim? Sarayın bahçesinde olduğunuz için merak ettim."

"Hongjoong. O çok zengin bir soylu. Buraya çoğu zaman geliyor. Bazen bizi de getiriyor. Çünkü buraya geldiğinde uzun süre kalıyor. Onun ailesinin kalesi buraya uzak bir arezi de."

Yuta somurttu. Hongjoong, o çok kabaydı. "O ork çok sinir bozucu."

Seonghwa'nın hemen gözleri irileşti ve etrafına bakındı.  "Lütfen böyle şeyler söylemeyin efendim."

Melez 'YuJae 🔞Where stories live. Discover now