Bölüm 20- Sahil

51 10 1
                                    

The world was on fire and no one could save me but you..

Demet'in ağzından;
Yemekhane'de otururken Sare teyze'nin yanımıza koşuşturarak geldiğini görünce ayaklandım. "Noldu, Sare teyze?" Nefes nefeseydi. "Yaprak kaçmış.. Her yere baktım yok. Nereye gitti benim kızım?" Sare teyze'nin kollarından nazikçe tuttum ve sandalyeye oturttum.

"Sakin ol, Sare teyze. Biz şimdi ararız Yaprağı." Ali ve Doğa'ya kaş göz yaptıktan sonra Sare teyzeye döndüm. "Sare teyze, lütfen buradan ayrılma." Sare teyze kafasını salladıktan sonra hızlıca yemekhaneden çıktık. "Hassiktir. Bu kız neden kaçtı? Kendine bir şey yaparsa?" Doğa durdu.

"Demet, kötü düşünme lütfen. Hayatını kendi elleriyle yok edecek biri değil, Yaprak. Güven bana." Dudaklarımı büzdüm. "Emre'yi arıyorum, beraber arayalım Yaprağı." Ali'ye döndüm. "Umutlar nerde?" Ali bir iki saniye düşündü. "Eskişehir'e gittiler, işleri vardı." Elimi alnıma götürdüm. Yaprağın kendine zarar verdiğini düşünmek kalbimde acıya sebep oluyordu.

Emre'nin gelmesini beklerken yolda geçen insanlara Yaprağın fotoğrafını gösterip görüp görmediklerini soruyorduk. Tabi ki gören çıkmamıştı. "Deliricem, nasıl kimse görmez bu kızı." Doğa'nın böyle söylemesiyle paniklemem iyice artıyordu. Ali, paniklediğimi görecek ki hemen bana sarıldı. "Geçecek, meleğim. Bulucaz Yaprağı, emin ol." Gülümsedim.

Sarılmayı bırakınca Doğa'ya döndüm. "Gel bakalım." Doğa'ya sarıldım. Ben ne kadar yakın zamanda tanısam da Yaprağı, Doğa'nın kaç yıllık arkadaşı kaybolmuştu. En çok desteği hak eden insanlardan biriydi. "Teşekkür ederim." Diye fısıldadı, Doğa. Geri çekildim. Gülümsedik.

Emre gelince oturduğumuz yerden kalktık. "Ne zaman kayboldu? Bulamadınız mı? Sordunuz mu herkese? Gören olmuş mu?" Ali buruk bir şekilde güldü. "Tamam, oglum. Sakin ol. Bulucaz sevdiğin kizi." Doğa'yla birbirimize baktık. İkimizin de gözler fal taşı gibi açıldı. "Ali, sus.. Zamanı değil, sus." Ağzımda fermuar varmış gibi kapattım. "Biz bir şey duymadık. Doğa güldü.

Yaklaşık 2 saat aramanın sonucunda hiçbir yerde bulamamıştık. Hastaneye dönerken gördüğümüz ilk banka oturduk. "Polise mi gitsek?" Doğa kafasını olumsuz anlamda salladı. "48 saat geçmeden bir şey yapmazlar." Doğa haklıydı. 48 saat geçmeden polis hiçbir şey yapmıyordu. "Napıcaz, amk. Annesi hastanede bekliyor dediniz... Yaprağı bulamadık dersek kadın ne kadar üzülür." Dudaklarımı büzdüm.

"Elimizden gelen bir şey olsa keşke." Ben böyle söyleyince Doğa bana doğru döndü. "Hastaneye gidelim, birkaç kişi toplayalım.. Öyle aramaya devam edelim, ne dersiniz?" Mantıklıydı. Ayaklandık ve hastaneye doğru ilerlemeye başladık. Saat 21:00 olmuştu bile..

Hastaneye varınca Sare teyze bizi gördü ve hemen yanımıza geldi. "Yaprak, nerede? Bulamadınız mı? Başına bir şey mi geldi yoksa?" Sare teyzenin göz altları morarmıştı.. İlk işim gidip bir hemşirenin Sare teyzeye serum takmasını istemek olacaktı.
"Birkaç kişi daha alıp öyle gidicez Yaprağı aramaya.. Merak etme sen." Ben böyle söyleyince umut dolu bakışlarla Sare teyze ellerimi tuttu.

Sare teyzenin yanıma baktığını görünce kafamı o yöne çevirdim. Emre'ye bakıyordu. "Sen.. Emre olmalısın. Yaprak çok bahsederdi senden.. Kızım sana güveniyor, artık ben de güveniyorum. Ne olursun bul kızımı. Sen bulursun biliyorum, çocukluktan beri tanıyorsun onu." Emre gülümsedi. "Size söz veriyorum, bulacagim." Sare teyze gülümsedi ve kafasını salladı..

Resepsiyona söyledikten sonra birkaç kişi bizimle Yaprağı aramaya gelmek istediklerini söyleyince gülümsedim. Serum mevzusunu söylemeyi ihmal etmedikten sonra hastaneden çıktık. Toplamda 10 kişiydik. Yaprağı bulmak için yeteri kadar fazla olmak beni bi nebze mutlu ediyordu.

Hastane yakınlarında ki sokaklara da baktıktan sonra bulamamıştık Yaprağı. Emre durdu. "Sahil, sahil'e gidelim? Nasıl olsa buraya da yakın." Kafamı salladım. Yaprak anlattığı kadarıyla denizi, kıyıya her çarpan dalganın kokusunu, kumlara uzanıp saatlerce öylece durmayı sevdiğini biliyordum. Sanırım böyle şeyleri anlattığı nadir insanlardandım.

Ve eğer Yaprak sahilde yoksa ne halt yiyecektik gerçekten bilmiyordum..

Sahilin kayalık kısımlarını gezerken hem Yaprağa sesleniyorduk hem de insanlara soruyorduk. Emre'nin önümüzden gidip, eliyle bize dur işareti yapmasıyla hepimiz durduk. "Gelmeyin, sadece burada oturun." Eliyle sahilde oturan Yaprağı gösterdi. Çığlık atmamak için zor duruyordum. Sonunda Yaprağı bulmuştuk!

Emre'nin söylemesiyle gidip ilk gördüğümüz banklara oturduk. "Emre napıyor?" Dememle herkes kafasını Emre'ye doğru çevirdi. Yarım saattir dikkatimizi çeken maraş dondurmacısına girmiş, iki tane tek top vanilyali dondurma almıştı..

Yaprağın ağzından;
Saatlerdir dizlerimi kendime çekmiş öylece oturuyordum. Halimden oldukça mutluydum aslında. Arkamda bir gölge farkedince kafamı yavaşça çevirdim. Emre elinde külahta dondurmalarla ayakta dikiliyordu. Beni görünce gülümsedi.

Ağzım açık kalmıştı. Emre beni nereden bulmuştu? Gülümsemeye çalıştım. Yanıma oturdu ve dondurmayı uzattı. "Bugün iyi günümdeyim, sakın bu konu hakkında konuşma." Gülümsedim. "Hatırlıyorsun." Gülümsedi. "Tabi ki hatırlıyorum." Dondurmanın tadına baktım.. Gerçekten vanilyalı dondurmayı çok seviyordum. "Sen beni nereden buldun?"

Emre göz kırptı. "Orasını sorgulama. Nasılsın bakalım?" Dudaklarımı büktüm. "Sırtımda ki yük ile nasıl olabilirsem öyleyim." Emre bana doğru döndü. Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladı. "Benim suçum. Babamın ölümü benim suçum." Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Gardımı kimseye indirmeyen ben Emre'nin yanında şuan yavru kedi gibiydim.

Emre elini yüzüme uzattı ve göz yaşlarımı sildi. "Hiçbir şey senin suçun değil. O herif kendi günahini sen yapmışsın gibi gösteremez. Üzme kendini."Gülümsedim. Bana gıcık olan küçük Emre ne ara büyüyüp bana destek çıkıyordu?

"Ben doğduğum için böyle oldu, yük oldum onlara." Emre kaşlarını çattı. "Doğurmasalardı o zaman! Yapmasalarmış. Prezervatif niye üretildi amk." Emre o kadar bağırarak söylemişti ki sahilde ki birkaç insan bize bakıyordu. Kahkaha attım. "Bağırma, insanlar bize bakıyor!" Emre sırıttı. "Baksınlar amk. Bakamıyorsanız prezervatif kullanın!" Emre bir kez daha bağırınca elimle ağzını kapattım. "Rezil etme bizi, sus." Gülüyordum.

Emre gülümsememe doğru uzun uzun bakınca elimi çektim. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.
Emreyle birkaç dakika sadece sessizce denizin sesini dinledik. Kafamı Emre'nin omzuna yasladım. İçimde ki huzursuzluk bu hareketimle yok olmuştu..

-
BÖLÜM SONU!

| Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın lütfen...

Lütfen oy vermeyi unutmayın! Gelecek bölümde görüşmek üzere🫂 |

No: 209حيث تعيش القصص. اكتشف الآن