28

19 5 17
                                    


25 mayıs

okuldayız. jiwoo her zamanki formunda öğretmeni on kişilik dikkatle dinliyor. bense çıkarmış defteri karalayarak uyukluyorum. arada bir parmağının ucuyla sırtımı dürtüyor. dersi takip edeyim diye.

bir zamanlar jiayı ve onu dürten minjunu düşünüyorum. onlarla dalga geçişimi. oysa şimdi bunu yaşamaktan çok mutluyum. ha sen bilmiyorsun, aynı sırada oturmaya başladık. artık o kadar yakınız ki, durumun gerçekliğini sorguluyorum.

evde olanlardan sonra küçük çaplı bir kıyamet koptu. babam arkamı topladığı için beni cezalandırmış, cebimdeki sekiz karttan beşi geçersiz.

kafamı sıradan kaldırıp jiwoo’nun önündeki kitaba uzatıyorum elimdeki kalemi. ‘akşam bizim ordaki barda parti varmış. gidelim mi? içkiler bedava.’

içki sevmediğini biliyorum, yine de onunla partilemek istiyorum. dans etmek, sonsuzluğa uzanmak.

bu parti için en çok sevindiğim şeylerden biri okulun geri zekalılarının partinin varlığından bile habersiz olmaları. giyeceğimiz kostümleri düşünürken jiwoo bir şeyler yazıyor. onun da odağını bozdum sanırım.

dersten çıkışta beraber yürüyoruz. ilginç ama ne dohyun ne woojin çevremizde dolanıyor. jiwoo hâlâ jiada kaldığı için kıyafeti olmadığını biliyorum. bu yüzden onu bodrumdaki lanet genişlikteki kıyafet odasına götürmeyi planlıyorum. başta eve gelmekte biraz tereddüt etse de sonra kabul ediyor.

eve girdiğimizde chicko hemen kucağına atlıyor. kıskanıyor gibi yapıyorum, chicko yüzünü yalamaya başlıyor. “aynı sahibin gibi azgınsın.” kafasını okşuyor. “kimse yok mu?”

“bilmem. annemle konuşmadık bugün.” chicko bu sefer jiwoo’nun dudaklarını yalarken yalandan gözlerimi deviriyorum. “uzaklaşsanız mı artık?”

onu aşağı kata doğru yönlendirecekken merdivenden ayak sesleri geliyor. “aa kimleri görüyorum? hoş geldiniz bebeklerim. nasılsın jiwoo?”

annemin sıcak karşılamasıyla rahatlamasını umduğum jiwoo’ya bakıyorum. başını öne eğiyor.annem saçlarını dağınık bir topuz yapmış, üzerinde eşorfman takımı var. büyük ihtimalle bugün kendine izin vermiş.

“merhaba bayan choi, rahatsızlık veriyorsam kusura bakmayın. önceki yemek olayı içinde özür dilerim..”

gülüyorum annemle beraber. iki yandan onu rahatlatmaya çalışıyoruz. “saçmalama tatlım. elbette biraz tatsız oldu ama senlik bir durum olduğunu düşünmüyorum. bizim oğlan işte, alışığız.” gözlerimi kısarak anneme bakıyorum. “hem burası artık senin de evin, istediğin zaman gelebilirsin.” fısıldıyor. “suhoyla ayrılsan bile gelebilirsin. dedikodu yaparız.”

araya giriyorum. “hey!” annemi çekiştirerek uzaklaştırıyorum. “işlerimiz var bizim. akşamki parti için kostüm bulacağız. aşağıda güzel şeyler var mıdır sence?”

“bayadır bakmadım ama yoksa da gidip alırsınız, nolcak.”

“herif adam kartlarımı iptal ettirmiş olsa bile mi?”

gözleri irileşiyor. “bu sefer aranıza girmek bile istemiyorum.” bir eli jiwoo’nun kolunu diğer eli benim kolumu okşuyor. “kıyafet bulmakta bol şans.”

jiwoo’nun eline uzanıyorum. merdivenleri iniyoruz. “biraz olsun rahatlasana artık. en azından annemin yanında gerilmene gerek yok. o da bizden.” göz kırpıyorum.

iç çekiyor. “şu ana kadar ebeveyn dediklerimle bile anlaşamıyorken bir yetişkinle anlaşmak zor.” bana dönüp yanaklarımı ellerinin arasına alıyor. “ama senin gibi yakışıklı bir çocuk doğurdu diye istisna geçeceğim.”

dudağıma hızlı bir buse kondurup geri çekiliyor. etrafın farkına vardığında tüm odağı benden etrafa kayıyor. “ailenizin diğer mesleği tiyatroculuk falan mı?”

biraz ileride eline aldığı kostümle gülümseyerek bana dönüyor. “dalga geçiyorsun!” küçük superman kostümünü kaldırarak bana doğru tutuyor. “bunu giydiğinde küçük poponun nasıl çıktığını görmek isterdim.”

gülüyorum. bugüne kadar kimseyle böylesine eğlendiğimi hatırlamıyorum. bugüne kadar kimseyi evime, buraya getirmek istediğimi hatırlamıyorum. “popomla neden dalga geçiyorsun? al işte küstü sana.”

yandaki sandığı açıyorum. tozdan renkleri solmuş wonderwoman kostümünü çıkarıyorum. mini eteğe ve straplez kısmına bakarak gülümsüyorum. “sana ne kadar yakışacağını görmek istiyorum.”

kaşlarını çatıp popoma yavaş bir tane geçiriyor. “çok beklersin choi suho.” kutuların oraya gidip birkaç kostümü daha kaldırıyor. kırmızı şapkalı pelerini havaya kaldırıp bana gösteriyor. “bu iyi. hem uğraşmam bile gerekmez direkt üstüme giyerim. sen de..sanırım kostüme ihtiyacın yok? bu hâlinle bile yırtıcı bir kurtsun.”

düşünüyorum. kırmızı başlıklı kız ve kötü kurt? hoşuma gidiyor. gülümseyerek ona yaklaşıyorum. pelerinin şapkasını kafasına geçiriyorum. “kırmızı başlıklı kızdan daha güzel oluşunu nasıl açıklayacağız insanlara peki?”

elimi yanağına koyup eğiliyorum öpmek için.
“hadii, geç kalacağız.” diyor beni biraz da durdurmak için. utandığını anlıyorum. elini tutarak peşinden gidiyorum. “bakıyorum çok heyecanlısın gitmek için.”

yukarı çıkıyoruz. üzerime siyah bir gömlek, siyah bir pantolon geçiriyorum. jiwoo dolabımda bulduğu bordo bir kravatı boynumdan geçiriyor. saçlarımı spreyle ıslatıp dağıtıyor. aynada kendime bakıyorum. içeri gidip annemin far paletlerinden alıyorum. jiwoo gözüme makyaj yapıyor, elleri yüzümdeyken onu öpmemek çok zor..kendime hakim oluyorum. sonra sıra bana geçiyor. onu oturtup pelerinini takıyorum. yüzüne tatlı tonlar sürüyorum, parlıyor. hafif bir ruj sürmeden önce eğilip öpücük konduruyorum narin dudaklarına.

kapının önüne geldiğimizde annemle göz göze geliyoruz. jiwoo parmak ucuna bakıyor. “çifte kumrular demek. kurdu kafesinde tut jiwoo.” diyor gülerek. biraz gülüştükten sonra kapının önündeki arabaya biniyoruz.

dizinin üstündeki elini elimin üzerine yerleştiriyor. “seni seviyorum suho. ve seni ölene kadar koruyacağım, seni bırakmayacağıma söz veriyorum.”

içten bir şekilde gülümsüyorum. duyduklarım beni hem şaşırtıyor hem duygulandırıyor. elimin üzerindeki elini avucumun içine alıp yanağına eğiliyorum. öpücük kondurduktan sonra kulağına fısıldıyorum.

“beni sonsuza dek koruyacaksan, ölmeyi reddediyorum jiwoo. sonsuza kadar seninle kalacağım sevgilim.”

side effect | bxbWo Geschichten leben. Entdecke jetzt