23

18 6 25
                                    


“bunu nereden uydurdun?”

ağzımdan çıkan kelimelere sahip olamıyorum. uğraştığımız yeterince olay varken üzerine dohyun gibi bir yapışkanın karşımıza çıkması beni hiç mutlu etmiyor.

“öyle görünüyor. cevaplayacak mısın?” bana bu kadar kızması bir yandan hoşuma gidiyor. sonuçta aramızda bir şey olmasa böyle davranmazdı, değil mi?

“biz eskiden..dohyunla arkadaştık.” yaşananları hatırlama düşüncesi beni geriyor. hoş değil.

“ve?” arkamı dönüp ona bakıyorum. kızgın mıyım, üzgün mü? yoksa ikisi de mi? “evet. arkadaştık. bana ne yaptığını da anlatsana.”

kendimi tutamıyorum. “bunu kes. ne işin var senin burada?” jiwoo bir ona bir bana bakıyor, durumu anlamlandırmaya çalışıyor. keşke sikik bir eski sevgiliden ibaret olsaydı benim için.

“senden uzak kalamadım.” gülerek yaklaşıyor, dürtülerime uyarak jiwoo'yu arkama alıyorum. bu çocuktan nefret ediyorum. böyle olması sinirime dokunuyor. onun geçmişte kalmış olması gerekiyordu. ailesi olaylardan sonra idol zart zurt ayağına yurt dışına göndermişti onu.

“bir meselen varsa benimle hallet. jiwoo’yu karıştırma. şimdi sınava gitmesi gerekiyor.”

“bana ne yaptığını söylerim o zaman.” sabır.

“duyma-”

“duymak istemiyorum.” jiwoo'ya bakıyorum. “suho anlatmak istemiyorsa bir nedeni vardır, yalanlarını dinleyecek değilim.”

dohyun sinirleniyor, neredeyse ona kahkaha atacaktım. yine kaybettin şerefsiz. arkasını dönüp duvarı yumrukluyor. “o piç sana ihanet edince görüşürüz.” arkasını dönüp gittiğinde dönüp jiwoo'ya bakıyorum. tepkisinden korkuyorum.

“jiwoo bil-”

“istemiyorum dedim. biz neyiz ki zaten? bana hesap vermene gerek yok.” duraksıyorum. gerçeğin farkına varıyorum. aynı yatakta yattık, defalarca öüştük ama aramızda hâlâ hiçbir şey yok. “evet.” siniri yüzünden okunuyor.

“aptalsın. ne diye teklif etmiyorsun? dohyun bile etti.”

yüzümü buruşturuyorum, kafam allak bullak oluyor. Bu benden beklediği ve aslında istediği anlamına falan mı geliyor?

“ne demek istiyorsun?” iç çekiyor. bilmediğim ne dönüyor?

“benimle randevuya çık dedi. açıkcası uğraşmak için olduğunu biliyorum. senden de duymak isterdim.” ne?

NE?

NE NENENE

NE.

ne?

“o piç sana ne yaptı dedin sen..” şaka? laka değil mi?
bön bön bakıyorum. “suho. bana teklif etmezsen o çocukla çıkarım.” gülüyorum kısıkça. yalandan. “benimle çıkmak zorundasın zaten.” öyle, değil mi? kendimi inandırmaya çalışıyorum.

“değilim.” peşinden yürüyorum hızla. benimle oynuyor. sadece benimle oynuyor. ben de bunu devam ettiriyorum. “bugün evime gelirsen sana harika bir ilk randevu verebilirim.”

“bakarız.” elimi sırtına uzatıyorum. okşamamla irkiliyor. tam olarak neyden bilemiyorum. “canın yanıyor mu? o piçleri okul çıkışı öldüreceğim.”

beni ittiriyor. “istemiyorum. istediklerini vermiş olacaksın. kavga çıkarsa kazanmış olacak. onu görmezden gelmelisin. aranızdaki mesela neyse ne. geçmişte kalmış. ben şu an ki Suho’yu tanıyorum. bu bana yeterli.”

gözlerim? doluyor? anlamıyorum. hayır hayır, çok iyi anlıyorum. buna aşk mı deniyor? “ne olu-” kollarımı ona doluyorum, acıtmamaya çalışıyorum ama sıkıyorum da.

“seni seviyorum.” kafasını göğsüme yaslıyor. ikimiz de yatışıyoruz. bir süreliğine herkesi unutuyorum, okulda olduğumuzu bile. evrende yalnızca ikimiz kalıyoruz.

“ben de dersem bırakır mısın?”

onu taklit ediyorum. “bakarız.” yüzüme uzanıp dudağımın kenarını öpüyor. bu çocuğa deli oluyorum. tımarhanelik deli. “sınavı kaçırdığım için şu an içimden sinir krizi geçiriyorum, suho.. o yüzden lütfen koşalım.”

dolu gözlerimi elimin tersiyle silip elini tutuyorum. sınıfa koşuyoruz.

jiwoo sınava öyle bir odaklanıyor ki, onu izlemekten başka bir şey yapamıyorum. kağıdın kenarına isimlerimizi yazıyorum. ortalarına bir kalp konduruyorum. kendi kendime gülüşürken kapının önünde bekleyen dohyunu görüyorum.

kağıdımı öğretmene uzatıp çıkıyorum. koridorun sonuna ilerliyorum, peşimden geliyor. bileğinden çekip tuvalete sokuyorum onu. bana oranla kısa boyu onu gözümde küçültüyor. boyalı saçları, yüzündeki makyajı onu gerçekten değiştirmiş, diye düşünüyorum. “öpecek misin? sevgilin duymasın.”

en sert ifademi takınıyorum. onu sertçe kabine ittiriyorum. sırtından tok bir ses çıkıyor, yüzü buruşuyor. “peşimi bırak, seni mankafa.”

yüzü ciddileşiyor. “ne oldu? yaptıklarını hatırlamak hoşuna gitmedi mi?”

dudağımı dişliyorum. “sevgilin olanları duysa ne derdi choi suho? her lanet olası gün beni tekrar tekrar öldürdüğünü? masum bir çocuğa, hem de arkadaşına bunları yapacak kadar canavar olduğunu duysa ne derdi suho?” duraksıyor. “öğrendiğime göre burdaki yandaşlarınla kavgalıymışsın. seni kim koruyacak peki suho? çok sevdiğin anneciğin mi? yaptıklarını tüm basına açıkladığımı düşün.”

“yapamazsın!” sinirden kendimi sıkıyorum. “baban olayı kapatmak için şirketin neredeyse yarısına kondu piç! daha ne istiyorsun?”

“o babamın alacağıydı suho. ben ise almak istediğimi henüz alamadım.”

çalan zille yakalarını elimden kurtarıp kabinden çıkıyor. “yanılıyorsun suho. peşini bırakmayacağım, her daim ensendeyim. istediğimi alana kadar.”

istediğim kısmını vurgulamasına deli olmuştum. yumruklarımı sıka sıka sınıfın önüne gittim. jiwoo hâlâ çıkmamıştı.

birazdan çıkıyor, tüm soruları yapmış gibi yüzünde güller açıyor. gülüşünü kıskanıyorum. bana doğru gelecekken dohyun piçi önünü kesip bileğinden tutuyor.

“ben de seni bekliyordum. sınavın nasıl geçti?”

adeta uçarak yanlarına gidiyorum. jiwoo'nun bileğini tutup çekiyorum. elimle nazikçe tutuyorum. “defol.”

“onu okuldan sonra randevuya çıkaracağımı söyledi mi?”

“piç..” sıktığım yumruğumu havaya kaldırıyorum. “bu arada babam sevgilerini iletti. babanla yakın zamanda akşam yemeği yiyeceklermiş. ne güzel ki bizde olacağız. kavga etmeyelim. yüzüme ihtiyacım var sonuçta. senin iyiliğin için choi.”

yakalarına yapışıyorum tekrardan. piç oğlu piç beni tehdit ediyor. “tamam. yeter. duydun onu.”

jiwoo bizi ayırıyor. gözüm dönmüş durumda. koridorun ortasında bağırıyorum. “onunla yemeğe çıkmayacaksın!”

“çıkacağımı söylemedim.” soğuk konuşuyor. ne demek bu şimdi? sçıklama yapmamı beklediğini aklıma getiremiyorum. duvara sert bir yumruk atıyorum. bileğim acıyor. umursamıyorum.

arkamdan seslenmesini de umursamıyorum, çekip gidiyorum ama okulun önünde duraksıyorum. geri dönüp onu bulmak istiyorum.

side effect | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin