"Her şeyi sen kendi ellerinle mahvettin Mira. Bütün başımıza gelen bu saçma sapan şeyler hep senin yüzünden. Şimdi söyle bana ben neyi yapmayım?"

Bora her konuştuğunda kulağıma çarpan dudakları aklımı karıştırmak için uğraşsa da şuan sadece dikkatimi bu ana odaklamaya çalışıyordum.
O hala tam arkamda bana sarılı bir vaziyette durmaya devam ediyordu. Belimde ki elleri giderek sıkılaşırken bedenimi biraz daha kendi bedenine çekerek beni kendisine yasladı.

Üşüyen kollarımı saran güçlü kolları beni ısıtmak için tüm çabasını gösteriyor olsa da şuan bu pek de önemseyeceğim bir konu değildi. Bayılmamak için çabalayan bir bedeni inatla ayakta tutmaya çalışmak benim için giderek zorlaşan bir eyleme dönüşüyordu.

"Bırak beni gideyim. Özgürlüğüme bu kadar yaklaşmışken beni tekrar o tel örgüler içine hapsetme."

Bora'nın dudaklarının arasından gülmeye benzer bir tıslama sesi kaçarken bu hareketini neden yaptığını ve ne hissettiğini tam olarak çözememiştim. Bir anda bedenimden gevşeyen kolları beni şaşırtırken bu ayrılık benim sandığımın aksine çok da uzun sürmemişti. Bora arkasında duran geniş gövdeli ağaca benim bedenimi yaslarken kendisini de tekrar karşıma almıştı.

"Ben seni hiç tel örgüler içine hapsetmedim. İstesem de hapsedemem ki. Bu sözlerin sence de fazla acımasız değil mi?"

Bora'nın karanlıkta bile bana bakan yeşillerini rahatlıkla seçebiliyordum. Ay ışığının gölgelediği kemikli suratı adeta bir baş yapıt gibi karşımda kusursuz bir şekilde dururken, dimdik duran bedeni beni hiç şaşırtmamıştı. Hala onu en son gördüğüm halinde ki gibi iyiydi. Hatta bu kez fazla bile iyiydi diyebilirdim. Gözlerinde gördüğüm aynı hırs, bedenini saran aynı güç ve karşımda duran sapasağlam bedeni geçen zamanın ondan bir şeyler götürmediğinin açık bir kanıtıydı.

Oysa ben onun yanından ayrıldığımdan bu yana bir türlü kendime gelememiştim. Giderek zayıflayan bedenim bana sıska bir görünüm verirken bu görüntü artık hastalıklı sayılabileceğim bir duruma kadar ilerlemişti. Yamuk yumuk kesilen sarı saçlarım bana tıpkı korku filmlerinden kaçmışım gibi bir izlenim veriyordu. İçinde bulunduğumuz bu saçma ürkünç yolu da göz önünde bulundurursam beni şuan öyle bir korku filminin içerisine alsalar doğrusu pek de yabancılık çekmezdim.

Bakışlarının arasında gördüğüm en net ve ilk duygu tamamen hırsa aitken gözlerim gözlerine değdiği anda yumuşayan bakışlarına şahit olmak beni darma duman etmeye yetmişti. Onu tanımak için çok fazla zamanım olmamasına rağmen içimde hissettiğim bu tezat duygular bana fazla anormal geliyordu. Ben bu tür hislerin fazlasıyla yabancısıydım. Gözler kalbin aynasıdır derler acaba bu bizim de kalplerimizin yansıması mıydı o an sadece bu sorunun cevabını merak ettim.

"Bora lütfen. Ben her şeyi ayarladım. Amacıma bu kadar yaklaşmışken beni yine o kısır döngünün içine hapsetme. Göktuğ istese de ulaşamaz artık bana ama Hakan hala peşimde. Nolur bırak beni artık kendi yoluma gideyim." Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken beni hala sıkaca tutmaya devam ediyordu. Sözlerimin ardından çatılan kaşları bana kafasında yine bir şeyleri oturtamadığının işaretlerini veriyordu.

"Hakan peşinde mi?" Bora'nın hayretle çıkan sesi beni de ufak bir şaşkınlığa uğrattı. Sonrasında yüzünde yer edinen tebessümle başını hafifçe sol tarafa çevirdi. Suratında yer edinen tebessüm aldığı zevkten çok yaşadığı şaşkınlığın verdiği sinir dolu bir tebessümdü. Ellerinin arasında tuttuğu kolumu birden kendine çekince ikimiz de bu beklenmedik davranışıyla daha da yakın bir hale geldik.

"Benim evimden elini kolunu sallayarak çıkan sensin Mira. Kendi isteğinle o piçle kaçan sensin. Şimdi tüm o gerçekleri kendi gözlerimle görmemişim gibi beni kandırmaya çalışma. Ne yapmaya çalıştığını, karşıma neden çıktığını bilmiyorum ama bu gerçekleri öğrenemeyeceğim anlamına gelmiyor. Her şeyin, herkesin bir sırası var. O listede sırası gelen kişisi de şimdilik sensin."

Kayıp Pusula (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin