3. Bölüm: Kaygı

25 10 0
                                    

Önümde duran sınav kağıdındaki sorular bana anlamsız sayılar ve harfler gibi geliyordu sadece. Çalıştığım onca konu yerine en son yazdığım şiir ezberimdeydi. Kafiyeler ve dizeler zihnimdeydi. Onları bir şarkıya çevirmek için duyduğum heyecan zihnimdeydi. Ama matematikten eser yoktu. Etrafımdaki sıralara göz attım. Doğru düzgün görebildiğim pek cevap olmamıştı.
Sınavın başlamasının üzerinden yirmi dakika geçmişti bense sadece beş soru işaretlenmiştir. Üstelik iki sorudan emin değildim bile. Nefes almak zor gelmeye başladığında derin bir soluk almak için kendimi zorladım. Ama nefesim fena halde titriyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. Ayağımı stresle sallarken kalem tutan ellerim titriyordu. Kalemi bıraktım ve arkama yaslandım. Tanrı aşkına, aptalca bir sınav için değmezdi. Bu kadar kaygı ve stresi çekmeye hiçbir şekilde değmezdi. Derin nefesler alıp verdim ve titreyen ellerimin sakinleşmesi için ellerimi masaya koyup içimden 30'a kadar saydım. Hiç içmediğim suyumdan bir yudum aldım ve sakince soruları okumaya çalıştım. Kaygımı yönetmek için fazla bir taktiğim yoktu ama bu işe yarıyordu. Sorgulamak. Neden bu kadar stres oluyordum? Ne içindi bu kaygı? Buna değer miydi? Sadece sakinleşmek gerekiyordu. Ailemi, babamı, düşünmemem gerekiyordu. Notlarımı öğrendiklerinde onların suratında oluşacak ifadeyi zihnimden atmam gerekiyordu. Kendime geldiğimde kağıda döndüm.
Son bir soru daha çözsem o bile bana yeterdi. Okuduğum soruyu çözemeyince arka sayfadaki başka bir soruya baktım.
Sinirden sıktığım dişlerim ağrımaya başladı. Saate baktım. On beş dakikam vardı, bazıları kağıdını teslim etmeye başlamıştı bile. Soruları daha hızlı okudum. Hızlandıkça sorular analmını yitiriyordu, bense daha da hızlanıyordum. Okuyordum ama anlamıyordum.
Sınıfın çoğu kağıdını teslim etmişti. Siktir. Dokuz soru çözebilmiştim sadece. Sürem bitmek üzereydi. İki sorunun cevabını kafadan salladım ve kağıdımı titreyen ellerle teslim ettim.

Yakın olmadığım ama iyi anlaştığı Hyunjin yanıma geldi. "Sınav nasıl geçti?" diye sordu.
"Berbat. Seninki?"
Omuz silkti. "Her zamanki gibi. Yani bok gibi." dedi. Güldüm ama fazla değil.
"Hadi ama," dedi kolunu omzuma atıp. "Bu kadar kafana takma. Sınıfta bir tane bile yüz alacak öğrenci yok. Hoca zor sormuş."
"Ailem sınıfı değil notuma bakıyor. Muhtemelen fena halde sıçtım." dedim ona. Dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi. "Umarım sınavın sandığından çok daha güzel geçmiştir." dedi. Sözleri beni gülümsetti.
"Sağol. Senin de." dedim.
"Benimki kötü olsa bile ailemin taktığı yok. Eğer puanımı sana verme şansım olsa emin ol hepsini sana verirdim." diye fısışdadı.
Bu sefer daha geniş gülümsedim. "Teşekkürler, Hyunjin." dedim samimiyetle.
"Niye teşekkür ediyorsun?" diye sordu. "Puanımı sana verme şansım yok. Korkarım hocalar kabul etmezler. Yani yapmadığım bir şey için bana teşekkür etme."
Başımı salladım. "Tamam. Teşekkürümü istemiyorsan vermem. Öyle olsun..."
Gözlerini devirdi. "Agh, her neyse. Ben arkadaşlarla kantine gidiyorum. Sen de gelsene."
"Belki daha sonra." dedim. Matematik notlarıma bakıp sorularım doğru mu diye kontrol etmeliydim.
"Peki. O bahsettiğin 'daha sonra' umarım gerçekleşir. Sonra görüşürüz." dedi ve sınıfın kapısına doğru arkadaşlarıyla birlikte yöneldi.
"Görüşürüz."

Seukinsip | MinsungOnde as histórias ganham vida. Descobre agora