XXVI. Bölüm

1 0 0
                                    

Okula ulaşınca artık ayrılmamız gerekmişti. Ben kendi odama giderken o da kendi bloğuna doğru dönmüş yürümeye başlamıştı.

Kartımı okutarak odaya girdim ve poşetleri odama bırakarak içeriye doğru "Darwin" diyerek seslendim.

Darwin her zaman ki gibi odasında oyun oynuyordu. Sesimi duyunca oturma odasına doğru geldi ve "Sonunda geldiniz bende size haber verecektim" dedi. Kafamı yana yatırarak "Ne oldu ki?" diye sordum.

"Bu gece yolculuğa çıkacağız babam trafiğe kalmak istemediğini söyledi"

"Hm o zaman ben gidip eşyalarımı toplayayım"

"Yardım ister misin?"

"Sanırım kendi başıma yapabilirim yine de teşekkürler"

Odama girerek poşetlerden çıkardığım yeni kıyafetleri büyük çantama koyarak ihtiyacım olan her şeyi topladığımdan emin oldum. Telefonumun zil sesini duyduğumda işime ara vererek aramayı cevapladım. Arayan Akira'ydı.

"Alo?"

"Sonunda açtın Opia. Neyse sana harika bir haberim var"

"Eğer bu gece çıkacağımız ise biliyorum"

"Bu gece mi çıkacaktık! Darwin'in bana garezi ne!"

"Sen ne söyleyecektin? Ona sonra kızarsın"

"Annemler evin anahtarını Darwin'in ailesine bırakmışlar eğer istiyorsanız bizim evde kalabiliriz diye söylemek için aramıştım"

Darwin'in ailesine yük olmak istemiyordum bu yüzden en iyisi boş bir evdi. Ama ona bunu görgüsüzce diyemezdim.

"Çoğunluğa uyarım" dedim kararlı bir tonla.

"Hadi Opia. Eğer istersen diğerlerini evden atıp sadece ikimizde kalabiliriz"

"Sanırım hepimizin bir arada kalması daha iyi. Eğer ailende kabul ettiyse bir ev dolusu öğrenciyle geçen tatil iyi olacaktır."

"Tamam o halde ben gruba yazıyorum. Gece görüşürüz"

"Görüşürüz"

Telefonu kapatarak hazırladığım çantayı son bir kez kontrol ederek yolculuk boyunca giyeceğim elbiseyi seçtim. Üstümde bulunan kıyafet beni geceye kadar idare edeceği için değiştirmeye ihtiyaç duymadan salona geçtim.

Kafede yediğimiz yemeği şimdiden sindirmiş ve azıcıkta olsa acıkmıştım. Darwin'e bakarak "Yemekhaneye inelim mi?" diye sordum.

Darwin telefondan başını kaldırarak "Aslında iyi olabilir" dedi ve beraber dışarı çıktık.

Giderken Darwin orada neler olduğundan bana uzun uzun bahsediyordu. Bende onu özen ve ilgiyle dinliyordum.

Anlattıklarını gerçekten merak ediyordum çünkü onların yanında bilmemezlikten gelmek istemiyordum.

Tabldotlarımızı alarak iki kişilik bir masaya oturduğumuz zaman Darwin yemeğini yemeye başlamadan konuşmaya devam etmişti.

Bu esnada ben neredeyse yemeğimin yarısından biraz daha azını bitirmiştim. Darwin bir anda susarak birkaç kaşık çorbasından içti ve "Opia sen yüzme biliyorsun değil mi?" diye sordu.

Ne diyeceğimi bilemeyerek aniden kaldım. İki seçeneğim vardı. Evet veya hayır demek. Eğer evet dersem onlar ile yüzeceğim kesindi ve ben o sulara dönmek istemiyordum.

Kaşığımı doldurarak "Hayır" dedim. Pilav ağzıma dolarken bende bu sayede konuşmaktan kurtulmuştum.

Darwin gülerek yemeğini yemeye devam etti. Ona bakarak "Neye gülüyorsun? Komik bir şey mi var?" dedim. Cevap vermek yerine başını salladı.

Yemeğin geri kalanında da susmak bilmeyerek orada yapabileceklerimizi anlatmaya devam etmişti.

Hızlıca işimizin bitmesinin ardından gülerek dışarı çıktık. Hava gerçekten olabildiğince güzeldi.

Odaya girdiğimizde saat geç olmuştu. Dışarı çıkamayacak kadar hava kararmış ama uyumak içinde çok erkendi.

Darwin çantasını hazırlamak için odasına girdi. Bende saçımı örmek için aynanın karşısına geçtim.

Nasıl bir şey yapmak istediğimi veya yapacağımı bilemiyordum. Giderken giyeceğim düz ve siyah bir elbiseydi. Altına seçtiğim spor ayakkabılar kesinlikle konfor için idealdi.

Saçlarımı tarayarak üstten tek bir örgü halinde örmeye karar verdim. Böylece çok uğraşmayacaktım. Zaten birkaç dakika sonra saçımı yapmam bitmişti.

Eşyalarımı tekrar tekrar kontrol ettikten sonra keman çalışmak için vaktimin olduğunu fark ederek kemanı kutusundan çıkardım.

Sakin parçalar çalarak baharı ruhumda hissetmek istiyordum. Bunun için Türk parçalarından "Bir İstanbul Masalı" bestesini seçtim.

Normalde dizi jenerikleri yerine klasik eserleri tercih ederdim. Ama bu parça beni garip bir şekilde rahatlatıyordu.

Böylece birkaç saat boyunca oyalanma fırsatım olmuştu.

Gecenin kaçında çıkacağımızı bilmiyordum bu yüzden Darwin'in kapısını tıklatarak "Giderken beni de uyandır" dedim ve odama geri döndüm.

Daha sonrasında derin bir uykuya daldığımın şüphesi ile uyudum.

Omuzumdan bir dürtüklenme ile uyandığımda başımda duran uzun boylu kişiye baktım. Öncesinde uyku sersemliğimi üstümden atarken korksam bile sonrasında onun Darwin olduğunu hatırlayarak kalktım ve onu odadan kovaladım.

Üstümü değiştirdim ve örgümün bozulan kısmını düzeltmekle uğraşmayıp açarak gevşek bir atkuyruğu halinde topladım.

Kızıl kısımlar üstte kalırken oldukça dikkat çekici bir şekilde duruyordu. Sallanan yıldızlı küpelerimi takarak aynada kendime baktım ve çantamla beraber dışarı çıktım.

Telefondaki saate baktım. Saat gece beşti. Demek bu yüzden yorgun uyanmıştım. Güneş bizimle beraber doğacak ve yola çıkacaktı.

Darwin'in babası dünden gelmiş ve yakınlarda ki bir otelde konaklamıştı.

Birkaç dakika sonra Darwin kapıyı tıklatarak "Opia hazır mısın?" diye sordu. "Evet!" diye seslenerek dışarı çıktım.

Telefonu cebime atarak beraber kapıya ilerledik. Darwin bana bakarak "Ben bir şey unutmuşum sanırım sen otoparka in" dedi. Bende daha fazla durmayarak çantamı sırtıma attım.

Tam kapıyı açmıştım ki önüme atlayan bir grup yüzünden yerimden sıçradım. Gözlüklerim burnumdan düşerken bende kimin önüme atladığını kestirmeye çalışıyordum.

Kuğu GölüWhere stories live. Discover now