VIII. Bölüm

20 9 4
                                    

"Annem bu okulun mezunu. Öğrenim görürken ve eğitim verirken. Hep buraya gelirmiş. Babamın vefat haberini bu okulda almıştı. Çok iyi bir şekilde hatırlıyorum. Buraya koşmuş ve taşları sektirmişti. Ama aynı zamanda babam ona evlenme teklifi ettiği zamanda buraya gelmiş taş sektirmişti. Benim çocukluk anılarım dört duvar yerine bu okula ve bahçesine kazılı. Bu yüzden yalnız kalmak istediğim zaman nerede olacağımı iyi biliyorum -ki bence sende yavaş yavaş öğreniyorsun-" dedi.

Ne diyeceğimi bilemez bir halde ağzımı açtım. Ama konuşmaya gücüm yetmeyince -daha doğrusu kelimelerim tükenince- dudaklarımı ıslatarak sordum "Peki ya arkadaşların ve sen neden buraya geldiğim günden beri peşimde arı sürüsü gibi dolaşıyorsunuz?".

"Aslında sana öyle geliyor. Sen bizim grup üyemizsin. Yani en son öyleydin. Bu yüzden bazen çalışmak için ve yani... Bilirsin işte. Biz müzisyenler gerçekten garip yaratıklarız."

"Evet..."

"Buraya ne zaman geldin?"

"Dün okulda ki ilk günümdü ondan önceki gece ise ilk gecem. Ya sen? Sınava girmeden nasıl geçmeyi başardın?"

"Kibir beni ele geçirmeden söyleyeyimböyle bir şeyin olmasını bende istemezdim ama annemin burada bir geçmişi olmasızaten beni açık bir müşteri yapıyordu. Eğer annemi kaybetmeseydim sınavlaragirecektim. Orada mutlaka derece ile bu okulu kazanacaktım. Ama beklediğim gibi olmadı. Aslında bir ara seçmeden çekilmeyi düşündüm. Ama sonra senin eşlikçin olarak çıkınca işler tamamıyla değişti. Artık üzerimde bir sorumluluk vardı. Piyonanın başına geçtim ve duyguların esiri olmadan çalışmaya başladım. Konser sırasında gerçekten öyle olmasını istemezdim. Bu yüzden çok özür dilerim..."

"Bugün çalışma vardı. Haberin olduğunu düşünüyorum. Çok oyalandım ve geç kalmayı sevmem. Orada görüşürüz" diyerek yanından kalktım. Kemanımı ve çantamı sırtıma takarak bodrum katına indim.

Kapının ardından gelen seslerle onların orada olduklarına emin oldum. Gerçekten uzun zamandır tanıştıkları belliydi. Hepsi hakkında genel bir şey söyleyemesem bile grup halinde hareket ettiğimizde sayfalara sığamayan bir dostlukları vardı.

Kapıyı hafifçe ittirerek içeri girmeye çalıştım. Kendimden emin bir şekilde "Merhaba!" dedim. Onlar gülerek beni karşıladılar. Onların yanında durdukça onlara ısındığımı hissediyordum.

Kemanımı sandalyelerden birine koyarak çıkardım. Çenelik kısmına örtümü örterek keman yastığının arkasına sıkıştırdım. Onlarda kendi aralarında konuşarak enstrümanları için hazırlık yapıyorlardı. Tam işime odaklanmıştım ki Castor'un "Darwin!" diye gürültülü bir şekilde bağırmasıyla irkildim. Arkamı dönerek ikisini izlemeye başladım.

Darwin sandalyelerin arkasına geçmiş elinde bir reçine kutusu tutuyordu. Castor'da ona sinirli gözlerle bakarak adeta sözsüz bir şekilde onu tehdit ediyordu. Akira ise olaylardan bağımsız bir şekilde kulaklığını takmış müzik dinliyordu. Bacak bacak üstüne atmış ve oldukça keyifli duruyordu. Onların bu haline kıkırdayarak gözlerimle onları takip etmeye başladım. İş uzayacak gibi görününce Castor'a dönerek benden beklenmeyecek bir şekilde bir teklif sundum. "Cyra, istersen benim reçinemi kullanabilirsin."

Cyra biraz bekleyerek cevap verdi. "Teşekkürler ama hiç gerek yok" dedi. Darwin ise gülerek "Konu reçine değil ki!" dedi. Şaşırmıştım. Eğer problem reçine değilse neydi o zaman? Darwin'e bakarak ondan küçük bile olsa bir ayrıntı istedim. "Castor kemana başladığından beri bir toplulukta çalmadan önce hep uğurlu reçinesi ile-" "DARWIN!" "İtiraf et Cas gerçekten komik" dedi ve gülmeye başladı Akira. Sonrasında Darwin kaçmayı sürdürmeyerek reçineyi ona uzattı. Tam ona vereceğini düşündüğüm için arkamı dönmüştüm ki havada süzülen reçine kutusu ile kolumu havaya kaldırdım. Yere düşmesini beklerken elimde olması gerçekten garipti. Bu iş git gide ilgi çekici bir hal almaya başlıyordu. Bende dayanamayarak Akira'ya attım. Akira tam Darwin'e atacağı esnada Castor havaya atlayarak tuttu. Bu esnada Amor'da gelmişti. Kapıya yaslanmış bizi izliyordu.Düştüğümüz hale gülmeyi keserek başımı kaldırdım ve "Artık çalışmaya başlasak mı?" diye sordum. Onlarda gülmeyi kesip ciddiyet ile işlerine döndü. En sonunda Darwin bana bir nota kağıdı uzattı ve "Hepimizin ortak türü olduğunu düşündüğüm için bunu seçtim."dedi.

Notanın üstünde yer alan ada baktım "Moonlight Sonata". Yeni başlayanlara imkansız gibi gözükse de hepimizin bir virtüöz olduğu anlaşılır bir gerçekti. Kısa ve basit gelmişti bu yüzden "Bu kadar mı?" diye sordum. Darwin'de "Arka sayfalarda Vivaldi'nin tüm eserleri var ve bir alternatif daha olarak Swan Lake ve Dance of the Sugar Plum Fairy " dedi ve daha sonra ekledi "Castor senin Vivaldi'de inanılmaz iyi olduğunu söyledi". Bu esnada başımı notalardan kaldırpı Castor'a bakmafırsatım olmuştu. 

Sarı saçlı çocuk gözlerini direkt olarak Darwin'e dikmişti. Darwin'de ona ne olduğunu soran gözler ile bakmıştı. Amor daha fazla dayanamamış olacak ki "Buraya kavga veya sohbet etmek için geldiğimizi sanmıyorum bu yüzden dizileri andıran bakışmalarınızı sonraya saklayan ve hadi başlayalım." dedi. Gözlüğümü çıkartıp üstümde ki kenarlarından dışarı sarkan gömleğimin beyaz kumaşına sildim. 

Hepimiz hazır olduğumuzda sadece metronomun tıkırtısı duyuluyordu. Basit bir eser olduğu için Swan Lake ile başlamayı tercih etmiştik. İlk eserden çıtayı yüksek tutmak aptallık olurdu. Metronomun dördüncü buruşunu tamamlaması ile aynı anda çalmaya başladık. Gayet güzel gidiyorduk. Amor'da dahil olmak üzere herkes notalara ve metronoma sadık bir şekilde çalıyordu. Yani kısacası olması gerektiği gibi. 

Birden Castor çalmayı kesti. Herkes ona ne olduğunu sorar gözlerle bakarken Amor "Yine ne oldu Cas?" diye sordu. Cason ise doğruca bana bakarak "Burada arşeyi çekmen gerekiyor itmeyeceksin ayrıca metronoma uymuyorsun dedi. 

Akira ona dönerek flütünü sağ eline aldı ve "Cas buna gerek yoktu. Hem gayet iyi çalıyordu" diye cevapladı.

"Bulabildiğiniz tek Kemalist o diye mükemmelmiş gibi davranmayı ne zaman bırakacaksınız?" dedi ve gözlerini benden kaçırdı. Ortamda ben yokmuşum gibi davranıyordu. Sessizce ayağa kalktım. Onlar arkamdan konuşurken kendimi gürültülü ortamdan sıyırarak dışarı çıktım.  

Kuğu GölüWhere stories live. Discover now