IV. Bölüm

44 17 27
                                    

Gelen kişiyi inceleme fırsatım ancak dolsa bile tepki vermeden öğretmeni gözlerimle takip ettim. Konser günü Amor'un yanında ki sarışın çocuktu. Ya beni hatırlamamış yada görmezden geliyordu. Haklıydı, kimse arkadaşının onu ezen rakibine centilmence davranmak istemezdi.

Derste en iyi performanslarımızı sergilememiz istenmişti. Bense buna karşılık Vivaldiden bir parça seçmeye karar verdim. Dosyamı açtım ve en zor görünen bölümden ziyade en güzel çalabileceğimi açtım. Duyguları en iyi şekilde yansıtabileceğimi. Summer Vivaldi notasını elime alarak sıranın bana gelmesi ile nota sehpasının önüne geçtim. 

Her zaman yaptığım bir şeyi yapacak olmamdan ziyade onun önünde çalmaktan endişe ediyordum. Oysa ki onun bana etki etmemesi gerekiyordu. Ben neyden ve neden korkuyordum ki? O sadece küçük bir noktaydı. Unutulamaz lekelerin ardında kalan bir nokta. Ve bu nokta Amor'du. Onun çevresinde ki arkadaşları ise bu noktada gizlenen lekecik bile denilemeyen tanelerdi. 

Önemsemedim. Her zaman yaptığım gibi. Çalmaya başladığım an arşemin ucundan notalar bir şelale gibi döküldü. Amor'un arkadaşı -ki adını bilmediğim için onun adını anarak söylüyorum- şaşırmamıştı. Benden bekleyebileceği minimum şeyin bile bu olduğunu düşünüyordum. Az önce fotoğrafını çektiğim kız ise büyük bir edayla beni izliyordu ne yapacağımı merak eder gibiydi. Son kısma geldiğim zaman kollarım ağrımıştı ama bunu belli etmeden büyük bir ustalık ile çalmaya devam ediyordum. Bu kemanın sanki benim için yapıldığını kanıtlamak ister gibi.

Nihayetinde parça bittiğinde beni izleyen kız ve öğretmen burada neden bulunduğumu ve dereceyle nasıl girdiğimi anlamış gibiydi. Bunun verdiği memnuniyet ile yüzüme güzel bir gülümseme yerleştirdim ve kafamı kaldırdım. Alnımda ki boncuk terleri silerek saçımı geriye doğru attım. Harika bir iş çıkarmış olacağım ki bir kişi hariç diğer iki kişi beni hayranlıkla izliyordu. Öğretmen memnuniyetle gülerek yerime oturabileceğimi söyleyerek onu çağırdı. Adını ilk defa orada öğrenmiştim. Öğretmenin "Bay Castor" demesi ile beraber. Ona yakışan bir ad değildi. Onun gibi ucuz ve kıytırıktı. İsmine gülmeden eserini dinlemeye başladım. O ise sanki bana meydan okumak istercesine Vivaldi Winter çalmaya başlamıştı.

Tabi ki arkadaşını korumak istercesine kendini bana rakip görecekti. Ben ise onu küçük bir toz zerreciği halinde bile görmezken. Performansı gerçekten iyiydi. Sınırları zorlayanı kalıplara sığdırılmak istenmeyen bir yapısı vardı. Bu güzeldi. Belki ilk kademeler için onunla iyi bir yarış yapılabilirdi. Bu gerçekten zevkli olurdu. Arşesini çok geniş sallıyordu. Bu da rahatsız olduğunu ama kendini dışarıya rahat hissettiğini göstermek isteyen bir görüntüsü vardı. Bu önemsenmeyecek bir şey değildi. Ya gösteri yapmayı veya performans sergilemeyi sevmiyordu ya da gerçekten iyi bir kemanist değildi. Virtüöz olmaktan bahsetmiyorum bile. 

O eseri çalarken uzun uzadıya onu inceleme fırsatım olmuştu. Rakibimi tanımam gerekirdi. Belki zaafı onun sarı saçlarıydı. Belki de kahverengi boncuk gözleri. Gözlüğü yoktu. Demek ki notalar ile o kadar uzun süre vakit geçirmemişti. Kemanının üstünde ki eşikte tel oyuntusu yoktu, kemanı yeniydi. Tellerini ucunda ki ipler daha püsküllenmemişti. Tellerini buraya gelmeden değiştirmiş olmalıydı. Akordu cızırtılıydı. Kendi yapmış olmalıydı. Parmakları düzdü. Uzun yıllardır keman çalıyordu ya da uzun saatler boyu bugünler için çalışmıştı. Onu gösteride performans sergilerken görmemiştim. Ya benden önce ya da benden sonra ki gün gitmiş olmalıydı. Veya okulunun müzik yarışmasından öğretmenleri tarafından fark edilmesi ile gelmiş olmalıydı.

Üzerine bol gelen bir gömleği vardı. Omuzları oldukça genişti. Keman çalmaktan benim gibi bilekleri kızarmış ver tırnağında ki etler çıkmıştı. Eserinin bitmesine yakın gözlerimi ondan çevirerek notalara baktım. Son kısımlara geliyordu. Başımı tekrar kaldırarak bu sefer nota sehpasının ardından masada oturan öğretmene baktım. İkimizi de hayranlık dolu gözler ile incelemişti. Onunda performansını bitirmesi ile nefes alışverişini düzene koyması bir oldu. Öğretmen onu onaylayarak defterine bir şeyler yazdı ve sıradakini çağırdı. Aramızda duran bir sandalye engeline rağmen kahverengi gözleri ile beni süzmeye başladı.

Daha fazla dayanamadan bende ona baktım. Gözlerini kaçırmadan ve kısarak bana baktı ve "Gerçekten iyiydin Allen" dedi. Bende cevap olarak samimiyetsiz bir gülüş eşliğinde "Sende fena değildin Cyra" dedim. Öğretmenin uyarıcı bakışları eşliğinde sustuk. Çaldığı parça sakindi. Bunu fırsat bilerek eşyalarımı toplamaya başladım. Ders süresi doluyordu. Yeni tanıştığım kız öğrencinin çalması bitince öğretmenin dersi bitirmesi artarda oldu. Eşyalarımı omzuma takarak derslikten çıktım. Arkamda hissettiğim adım sesleri ile Amor'un kız arkadaşının Castor'un yanına geldiğini düşündüm. Kızın adının ne olduğunu bilmesem bile ona kısaltma olarak "Kira" dediklerini biliyordum.

Onun -yani Kira'nın- sesi kulaklarıma dolmaya başlamıştı. "O da mı gelmiş? Hem de Amor'un sıralamasını geçerek. Vay be!" diye bana yönelik fısıldaşmalara dönüyordu. Arkamı döndüm. Kız utanarak bana baktı. Neden dönmüştüm ki ben şimdi! Ah Opia! Ah!

Tek çare nota çıkarıp vermekti. Castor'a döndüm ve "Vivaldi Winter, notana sahip çıkamamışsın" dedim ve dosyamdan çıkardığım kendime ait olan kâğıdı ona uzattım. Castor mırıldanarak teşekkür etti ve aldı. Bende arkamı döndüm ve yürümeye başladım. O nota kağıdını tekrar çıkartmam gerekse bile en azından rezil olmamıştım. Şimdi tek kalan normal okul derslerine girmekti. Yirmi beşer kişilik sınıflardan oluşan branş sınıflarının olduğu koridoru aramaya başladım.

Bu hafta için pek fazla ders koymamıştılar. En azından yönetim insaflı ve insancıldı. Elimde tuttuğum ders programına bakarak matematik sınıfına girdim. Sınıfın çoğu dolmuş ve sırada oturan öğrenciler şimdiden kaynaşmışa benziyordu. Müzik akademisine gelen çoğu kişi derslere olan ilgisizliğinden dolayı burayı tercih ederdi. Sonradan enstrüman öğrenir ve mezun olurdu. Bu yüzden ana branş öğretmenleri bizim aptallardan farksız olduğumuzu savunurlardı. Bu yüzden bugün kendimi herkese ispatlamayı kafaya takmıştım.

Matematik ve iki fizik dersi sonunda bitmişti. Bugün için ders programı beş dersten oluşuyordu. Daha fazla uzatılmaması hem öğrenciler hem de okula bir hafta önceden başlayan öğretmenler için oldukça verimli, keyifli ve düşünceli bir davranış olmuştu. Eşyalarımı her zaman yaptığım gibi omzuma takarak koridora çıktım. Yemek vaktine kadar odama çıkıp dinlenmek en iyisiydi.

Odanın kapısını açınca Darwin ile karşılaşmayı beklemiyordum. Benim geldiğimi görmesi ile birlikte başını telefondan kaldırıp bana baktı ve "Bende seni bekliyordum. Hadi grupla tanışmak için akşam yemeğine inelim" dedi. "Ne grubu?" diyecek olsam bile sabah ki ilk derse girmeden önce dediklerimi ve dediklerini hatırladım. "Birkaç dakika beklersen iyi olur, kemanımla dolaşmak istediğimi zannetmiyorum" dedim ve odama girdim. Gömlekli ve siyah etekli okul üniformamın üzerine siyah süveterlerden giydim. Hava soğumaya başlamıştı. Saat ilerledikçe de öyle olacak gibi görünüyordu.

Akşam yemeğine bu kadar erken inmemizin sebebinin önce grupla tanışmak olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden şakaklarımdan gerdiğim saçlarımı serbest bırakıp taradım ve atkuyruğu yaparak topladım. Kemanımı ve çantamı yere bıraktım. Cebime telefonumu ve yurt kapılarını açan kartımı attım ve dışarı çıktım.

Darwin bana baktı ve "Ağaç oldum hadi gidelim!" dedi. Bende gülümseyerek peşinden indim. 

Kuğu GölüWhere stories live. Discover now