XIX. Bölüm

11 3 0
                                    

"Beyaz kuğu? Çok masum bir isimdi dimi? Bizzat ben seçmiştim"

Ben susmuştum ve onu dinliyordum.Bu okula gelmem. Luther ile arkadaş olmam ve Celecia'ya yardım etmem eski Opia olmadığımın bir kanıtı değildi. Değişmiştim. Belki eski benliğim benden uçmuştu ama bu böyle değildi.

"Seninle karşılaştığımız o gece. Belki bir hayata dokunmuştun. O gece belki gerçekten seni görmemiş olsaydım kardeşim seni neden sevdiğini anlayamazdım. Belki de o zaman seninle karşılaşması için o gün o numarayı yapmazdım."

Demek o günkü davranışları bir numaraydı. Bir güz esintisi gibi etrafımda dönmeye başlamıştı. Ya çok iyi rol yapıyordu ya da Luther'ın ölümü onu delirtmişti. Devam etti.

"Ertesi gün, yanında bitmişti dimi? Sana beyaz kuğu demenin hoş olacağını ben söylemiştim. Sen ise onun için bir siyah kuğu oldun" Yutkundu. Sanırım buradan sonrası onun için devam etmesi zor bir kısımdı. "Ve o gün sana yazdı. Ama sen onlarla beraberken onun teklifini kabul ettin. Luther delirmişti. Tanıdığım o güçlü çocuk gitmişti. Yerine aşk sarhoşu bir genç gelmişti. Sabah akşam adını neredeyse zikrediyordu. Yediği yemeklerin yanı sıra yemediği yemekler bile ona zehir olmuştu. En sonunda sana hislerini açıkça söylemeye karar verdi."

Gözleri ağlamaklı olmuştu. Aniden "O arabanın altında kalırken seni tutan eller beni tutmadı!" diye bağırdı. Artık gözlerinden süzülecek yaşlar kalmadığı belliydi. Ne yapacaktı ne yapmaya çalışıyordu. Artık kapıya yakın olan bendim. Üzerime doğru yürüyordu. Olduğum yerde kalmıştım. 

"Bu benim suçum değildi"

"Ona da mı böyle güzel yalan söyledin Opia?"

"Ona yalan söylemedim Celecia bunu sende sende biliyorsun"

"Tabi ya, ben her şeyi biliyorum"

Yürümeye devam ettikçe ona olan duygusuzluğum ve Luther'a olan özlemim artıyordu. 

"Düşün Opia! O gittikten sonra kaç gün üzüldün. Bir mi iki mi? Canıma bahse girerim üç günün yoktur!"

Canına bahse girdi ve kazandı.

"Ya duyguların. O senin için bir hiç miydi? Peki ya sen onun için neydi?"

"Saçmalıyorsun Celecia nöbetçilerden birini çağıracağım" dedim ve elimi kapının koluna attım. O anki dualarım sayesinde mi bilmiyordum ama kapı kolu açıldı. Beni takip ediyordu. Yanıma yaklaştı omuzlarıma dokundu ve beni geriye doğru ittirdi. İlk hamlesinde başarılı olamasa bile sendelemiştim. "İyi değilsin Celecia" diye fısıldadım.

Beni duyduğundan bile emin değilken o ikinci hamlesini yapmış ve sırtım boşluktan merdivenin sert köşesine çarpmıştı. 

Hayır bu sefer gözlerimi kapamayacaktım. Duvardan destek alarak kendimi yukarı çektim. O da eteğinin pilesini düzelterek merdivenlerden aşağı iniyordu. Adım sesleri duyduk. İkimiz de başımızı o yöne çevirdik. 

Gelenler son iki aydır tanıdık olduğum dört yüzdü. Beşinci bendim. Ama hayatımda ki beşincinin katili de bendim. 

Akira bir bana bir ona bakarak hızla kızın yanına gitti. Ne yapacağını merak etmiyordum. Çünkü onu kolundan tutarak koridorlarda sürükleyeceğinden haberim vardı. Darwin arkasından koşturarak şahitlik yapmaya gittiğini düşündüm. 

Castor o gün ilk defa bana yakınlık gösterdi. Amor ile beraber koluma girdiklerinde bileğimde hissetiğim acı pek artmamıştı. Revire gidiyorduk. Başka nereye gidecektik ki?

Castor kapıyı ittirerek geçmem için izin vermişti. Revirde ki hemşire ne olduğunu nezaketen sordu ve Amor benden önce ağzını açınca çabucak "Kaza geliyorum demedi. Küçük bir sakarlık" dedim. O da başını sallayarak "İyi bari bir sonra ki sefer daha dikkatli ol. Şimdi uzan bakalım küçük bayan" dedi. 

Gösterdiği küçük sedyeye uzanarak bileğimi ona gösterdim. O da biraz inceledikten sonra geri çekilerek "Sadece burkulmuş ilk üç gün üzerine basamayabilirsin. Önümüzde ki hafta da aceleci davranma. Şunu da her gece sürersin eğer ağrın olursa ağrı kesici al ve uyu. Geçmiş olsun" dedi. Biz de odama dönmek için hareketlendik.

Geldiğimiz gibi kapıdan çıkarken bu sefer ceylan gibi sekerek yürüyordum. Amor aniden "Neden ona doğruları söylemedin ki?" diye sordu. "Eğer deseydim onun başı derde girecekti. Bunu aklı yerindeyken yapmamıştır." dedim.

Amor kafasını iki yana sallayarak "Hayır hayır Opia. Sen böyle değildin. O intikamını alan o küçük canavar kıza ne yaptın?" dedi.

Beni küçüklüğümden beri takip mi ediyordu? Bildiğimiz takip kadar olmasada gözlerini üstümden ayırmayacak kadar. Kaşlarımı kaldırdım. Gerçekten kedimi avcı zannederken av olmuştum.

"Her neyse Amor artık dinlenmesi için izin verelim en azından buna ihtiyacı var" 

"Akira'ya söyleyelim gelsin"

Bu esnada boynumda ki kartla kapıyı açmıştım. "Kira onun bakıcısı değil Amor ve ayrıca o kendine bakabilir dimi Opia?" başımı salladım ve görüşürüz der gibi gülümseyerek kapıyı kapattım. 

Kapının arkasına yaslanarak bir müddet orada bekledim. Bileğimin acıdığını hissedince odama girip zorda olsa üstümdekileri çıkardım. Kapımın tıklanması ile kulaklarımı havaya diktim.

"Opia benim, Kira"

Kapıya doğru sendeleyen adımlar ile gittim. "Kapıyı nasıl açtın?" diye sordum. Önceliğimin bu olması biraz garipti. Ama güvenlikte önemli değil miydi?

"Darwin'nin kartını aldım. Şimdi söyle bakalım nasıl hissediyorsun?"

"Yorgun"

"Pekala" o halde seni uyuman için yalnız bırakayım dedi ve odadan çıktı. Zaten ondan daha fazlasını beklemiyordum. Bekleyemezdim de.

Bende bu yorgunluğumu üzerimden atmak ve biraz olsun dinlenmek için yatağın içine girdim.

Kuğu GölüWhere stories live. Discover now